1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Sofradaki tabak
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Sofradaki tabak

A+A-

Kızım geldi dün İngiltere’den…

Okulun yeni yıl tatili ona da iki haftalık tatil sağladı.

Bazı çocuklarımıza bir ay, bazılarına bir hafta…

Ailelerini görebilmek, hasret gidermek, biraz Kıbrıs havasını koklamak için…

Havaalanı’ndan gelirken yolda gelecekle ilgili planlar konuşuldu, bilmem kaçıncı kez;

Şimdi son sınıf…

Sonrası master mı, iş mi, master-iş birlikte mi, nasıl olacaktı, ne olacaktı?

Gelecekle ilgili planlar yurtdışı için…

Burayla ilgili şimdilik bir plan yok.

O buradan uzakta planlarını anlatırken “yok, olmaz” diyemiyorum.

“Buraya dönmelisin” de diyemiyorum.

Hatta belki de planlarını buradan uzak bir yerde yapmasını için için beğeniyorum.

Neden beğenmeyim ki!

Neden buraya gelmesini isteyim ki!

Geleceğini burada sağlayamadıktan sonra!

Mutlu olacağına emin olmadıktan sonra!

Neden zorlayım ki!

Çaresiz bir durum evet.

Her ne kadar ‘umutsuz’ bir tablo çizmek istemesek de…

Fazla bir seçeneğimiz yok.

Gençlerimiz, çocuklarımız için.

Mutlu olacağı yer, huzur duyacağı koşullar onun geleceğini belirleyecektir.

Aslında diğer seçenek burada kalmaktır.

İş bulabilmesi koşuluyla;

Emeğinin karşılığını alamasa da,

Gelecekle ilgili bir plan yapamasa da,

Ve gün işleyip gün yemeyi kabul ederse,

Burada olmak da bir seçenektir.

Bunlar iş bulması koşuluyla yaşanacak şeyler.

Bir de iş bulamaması durumu var.

O mutsuz, siz mutsuz.

İdare edin gitsin.

Nereye kadar!

***

Bir çaresizlik tablosu çiziyorum ama yine de mutlu bir hayatımız var gibi de bir görünüm var.

Bu bir yanılsama mı, gerçek mi?

Yoksa yıllardır gelen savaş öncesi ve savaş sonrası koşullar bize bulunduğumuz standardı yüksek mi gösteriyor?

Kamu çalışanı açısından kısmi bir rahatlık olsa dahi özelde bu mutluluk nasıl yakalanıyor?

Yetersiz gelen maaşın, ödenen taksitlerin, her ay gelen faturaların ödenmesi/ödenememesi durumunda bir büyüğümüzden, ailemizden katkı almadan yaşamak çok mümkün olmasa da hayatımızdan çok da şikâyet etmiyoruz.

Alışılmışlık mıdır, bundan fazlasına olanak yok anlayışının kabulü müdür, ‘halimize şükretmek midir’ bilinmez ama örneğin yukarıda sözünü ettiğim çocuğunuzun geleceğini de bazen soframıza bir tabak fazla koymakla özdeşleştirerek belki de kendimizi kandırıyoruz Türk filmlerinde olduğu gibi… Başka giderleri, olması gerekenleri, çağdaş bir yaşam standardını görmezden gelerek…

Ama belki de doğrusu budur.

Yani sofradaki fazla bir tabak.

Hatta ‘fazla’sı da fazla.

O tabak hep oradaydı zaten…   

Bu yazı toplam 1714 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar