söğündürme şafgı da OKUYACAM!..
söğündürme şafgı da OKUYACAM!..
Ahmet Yıkık
Hiç tanımadığı adama rastladı, Amsterdam’da bir barda. Hayat hikâyesini dinlerken tepkisizdi, bakışları donuk. Paris’i arşınladı yıllarca, peşinde ihtiyarın. Gözlerinden izledi koskoca bir ömrü. Aşk istememiş. Hazla yetinmiş kadınların verdiği. Muhtaçlara bonkör davranmış, geri çevirmemiş kapıda bekleyeni. Kariyerinde zirvelere tırmanmış. Basamakları inerken de hoşnutsuzluk duymamış. Başkaldırmış düzene, tepeden bakmış. Arada, “Güvercinleri görüyor musun, diye soruyordu. “binlerce kanat var havada! Sizi sıkmıyorum ya?..” Sıra benimkine mi geldi yoksa? Yok, yok! Dillendirilmeyen itiraflar varsın beklesin, vakti gelmedi daha…
Üç Katır
(…) Uyku tutmadığı bir gece Şam’da / hayaletini görür gibi oldum / Peygamberin soylu akrabası Hala Sultan’ın. / Nal sesleri duydum gümüş dinarlar benzeri / sonra gördüm onu, katırına binmiş soylu kadını / tuz tepelerini geçer gibiydi Larnaka yolunda, / murt taneleri çiğneyerek / bekliyordum serin dalların altında; / bir beyazlık iğneliyordu gözlerimi / belki tuz, onun hayaleti belki. Ve derken / bir fısıltı çalılıkta: / “Burada / kaydı hayvanım, kırdı boynunu / bu taş / ve teslim ettim ruhumu utkuyla. / Allah’ın iradesiyle doluydum; bir katır çekemez bu kadar yükü / unutma bunu ve hakkını ver ona.” (…)
Yorgos Seferis (Çev. Ö. İnce, H. Milas)
KİTAP ÖNERİSİ
Albert Camus, Düşüş, roman, 102 s.
Camus, Düşüş adlı kısa romanına tüm bir insan ömrünü sığdırmış, ustaca. Çok yalın bir anlatım tekniği kullanmış. Roman okumaktan çok, bir sohbete kulak misafiri olduğu hissine kapılıyor okur. Elindeki metnin bir otobiyografi, anı ya da deneme mi olduğu konusunda aklı karışıyor aynı zamanda. Kahramanın hiç tanımadığı bir yabancıya kendi yaşam öyküsünü anlatması yer alıyor romanın merkezinde. Kronolojik bir şekilde sıralanıyor belleğindeki anılar. Bir yandan da anlatı zamanına sıçrayışlar (romanın şimdisine geri dönüşler) ve mekâna ilişkin betimlemeler veriliyor ardı sıra. Kahraman, yanındaki yabancıya onaylamasını beklemeden birtakım sorular soruyor. Böylece monolog biçimindeki anlatının monotonluğa düşme riskinin önüne geçilmiş oluyor. “Romandaki yabancı yoksa ben miyim? Yazar aslında bana mı sesleniyor?” diye kendi kendinizi sorgulamak durumunda kalıyorsunuz. Her tırmanışın bir inişi ya da romana seçilen başlıkta ifade edildiği gibi bir düşüşü vardır elbet. Acaba yaşlandıkça ve onu bekleyen sona karşı direnmesinin nafile olduğunu kavradıkça bencilliği ve isyanı mı artar insanın, yoksa pişmanlıkları mı? İçine eklendiği düzenin yapay değerlerini aşarken duyduğu tiksinti hiçliğe varmakta olduğuna mı işaret eder? Karamsarlık kaçınılmaz mıdır her düşünür için yoksa iyimser çıkış yolları da bulunur mu?.. Rahatınızı kaçıracak fakat bir o kadar da düşünce ufkunuzu bileyecek bir roman. Keyifli okumalar…
YENİLERDEN…
(Aşağıdaki kitaplara dair bilgiler, kitapların kendi tanıtım bültenlerinden alınmıştır.)
William S. Burroughs, Çıplak Şölen, roman, 320 s.
Yayımlandığı günden bu yana dünya edebiyatındaki tüm dengeleri, biçemi, yerleşik kalıp ve anlayışı değiştirmiş, Amerikan kültürünün kalbine saplanmış bir bıçak: Çıplak Şölen. Beat Kuşağı'nın önde gelen ismi; kurgunun en keskin, en tuhaf zekâlarından biri olan William S. Burroughs, yalnızca yüzeysel, verili ve görünenle yetinmeyip, altında yatan "gerçeği" bulmak adına zorlu katmanların arasına dalmaya cüret edebilen okuru sıra dışı bir eyleme davet ediyor. "Çıplak Şölen bir kılavuz, bir Nasıl-Yapmalı kitabıdır... Kara böcek arzuları uçsuz bucaksız başka-gezegen manzaralarına açılır... Cebir kadar çıplak soyut kavramlar daralıp kapkara b…a veya bir çift buruşuk cojonese dönüşür... Nasıl-Yapmalı, uzun koridorun sonundaki kapıyı açmak suretiyle deneyim seviyelerini genişletir... Yalnızca Sessizlikte açılan kapıları... Çıplak Şölen, Okur’dan Sessizlik talep etmektedir. Yoksa kendi nabzını tutacaktır..."
A M Homes, Bizi Bağışla, roman, 596 s.
Çağdaş Amerikan edebiyatının en kışkırtıcı yazarlarından A. M. Homes, 2013 Women’s Prize for Fiction ödüllü son romanı Bizi Bağışla’da yine bir aile hikâyesi anlatıyor. Nixon uzmanı bir tarihçinin, akademinin sınırları dışına çıkmayan hayatı, bir dizi olayla sarsılır. Harold Silver’ın hırslı, özgüvenli, saldırgan kardeşi ile çocukluğundan bu yana yaşadığı çatışma, artık psikolojik bir gerilim olmaktan çıkıp, fiili bir çatışmaya dönüşmüştür. Bu çatışmanın sonucunda ortaya çıkan trajik olaylar, Harold’ın hayatının ve onu sarmalayan “Amerikan Rüyası”nın sıvalarını bir bir dökmeye başlayacak; sorumluluk, iradi eylem ve yüzleşmenin öncülük ettiği yeni bir yaşam mücadelesi baş gösterecektir. Bizi Bağışla, rayına oturmuş görünen orta sınıf burjuva hayatların bir darbeyle nasıl allak bullak olabileceğini gösteriyor. Aile kurumunun karanlıkta kalan yanlarını, mutlu ve refah içinde geçirildiği sanılan günlerin sona ermesiyle açığa çıkan gerçek kişilikleri, Amerikan kültürünün simgelerinden de faydalanarak irdeleyince ortaya son derece tanıdık bir yirmi birinci yüzyıl hikâyesi çıkıyor.
Yazın Dünyasından Haber…
Ulus Irkad'ın hazırladığı "Bafta ve Mağusada Yazdığı Şiirleriyle KıbrıslıTürk Edebiyatında Hüseyin Irkad" adlı kitap,14 Ekim 2014 tarihinde, Khora Kitap Cafe’de gerçekleştirilen bir etkinlikle okurlara tanıtıldı. Etkinlikte, Ulus Irkad ve Khora Kitap Cafe Direktörü Mustafa Keleşzade’nin sunumlarının ardından katılımcıların soru ve yorumları da alındı. Ayrıca okurlar, kitaplarını yazara imzalatma ve Hüseyin Irkad’ın şiirleri hakkında sohbet etme olanağı buldular.