Sokağın kokusu
Göç Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi (CMIRS) Direktörü Mine Yücel, yaptığı araştırma ile siyasete dair önemli bulgular açıkladı. Yücel, halkın %36.4’ünün siyaset duymak istemediğini ve % 60’ının ise olası bir erken genel seçimde sandığa gitmeyeceğini açıkladı. İnsanların çok çaresiz ve kızgın olup, halkın birçok partiye tepki gösterebileceğini ifade etti. (Gıynık Gazetesi, 20 Ağustos 2020)
Herhangi bir araştırma verisinin doğruluğunu sokağa bakarak değerlendirebiliriz. Sokak ne der, sokağın kokusu nasıl, sunulan araştırma sonuçları ile sokakta yapacağımız gözlemler aynı paralelde mi ? Nabız paralel mi atıyor yoksa, araştırma sonuçları ile insanların nabzı farklı mı atıyor ?
Yukarda paylaştığım verilerin üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum. Rakamlar bize siyasete, siyasetçiye tepkinin çok yüksek olduğunu gösteriyor.
İnsanlarımız siyaset aracılığı ile hayatlarının iyileştirilmesi, geliştirilmesi bunun için sistemin dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyor. Bunu bekliyor. Bu anlamda, çağdaş demokratik düzen gereği hayatın her boyutunda belirleyici yani (işte şimdi o kavramı kullanabiliriz) özne olmak istiyor. Siyaset içerisinden çıktığı öznenin yani insanın/toplumun özgürleşme edimi olabiliyor mu? Özgürlük, eşitlik bağlamında çok yönlü gelişme sağlanabiliyor mu? Ve bunun gerçekleşmesi için, atılması gereken adımların ekseni nedir, nerede tanımlanabilir ? Özgürleşme arayışına cevap veremeyen bir eylemin nedeni üzerinde durmak, tartışmak yerine, durumu idare etmek, insanların giderek eylemi gerçekleştirecek siyaset aracını sorgulamaya yönelmesine, tepkisine neden olabiliyor. “Tümü aynı”, “gelen giden aynı” gibi benzeştirici söylemlerin göz ardı edilmeden üzerinde durulması gerekiyor. Bu süreç o denli tehlikeli ki, özgürleştiremeyen, eşitliği sağlayamayan, adaleti inşa edemeyen, etkisiz kalan siyaset kurumu, demokrasinin varlığını tehlikeye sokuyor. Temsili demokrasinin “bize özel” krizinin altında yatan bir neden de budur. Demokrasi dışı arayışların da.
Dolayısıyla mutfağında aşı azalan bir ev kadınının, kendini geliştiremeyen bir gencin, siftah yapamayan bir esnafın, oteline turist gelemeyen bir işletmecinin, Covid-19 salgınından dolayı korku duyan yaşlıların, kimliğini özgürce yaşayamayan ve iyi eğitim alamayan göç eden gençlerin v.b bu sisteme ve sistemi yönetenlere karşı tepkisiz kalması hiç de anlaşılmaz değildir.
Dünya ölçeğinde yaşanan temsili demokrasi krizi ile ülkemizdeki durumu karıştırmak bu topraklardaki sorunu görememe, hakikati tahrif etme ve hayatları sürekli öteleme adına iş yapar ancak. Kendimizi kandırırız.
Yıllarca toplumu uyutarak bugünkü açmazları, kuşatmaları, çaresizlikleri yaratanlar, kanımca siyaset dışı değil ne yazık ki giderek siyaset karşıtı olan ve sistemi sorgulayan genç insanların tepkisinden kaçamayacaklar. Sokağın kokusu bu yönde ve bu, hiç de iyi değil.
Bu noktada siyasi söylemlerin ve yapıların hakikat temelli yapılandırılıp örgütlenmesinden başka bir yol görünmüyor.