'Sol Ayağım'
22 doğumdan 17'si yaşadı.
Dördü bebekken öldü...
Ve 13'ü kaldı geriye...
Ama bu 13 kardeşten biri, çok özeldi...
* * *
Dili dışarı sarkan, elleri yamuk, ağzı eğri, aciz bir çocuktu...
Üstelik "tedavi edilemez, kurtarılamaz, umutsuz" demişti doktorları...
Bir tek kişi O'na inandı ilk günden itibaren, annesi...
Ve sanırım, çok az A N N E yazısı, o 'umutsuz' bebeğin elinden çıktığı kadar anlamlıydı...
* * *
"Elinden" dedim değil mi, dil alışkanlığı...
Çünkü "ayağından" demem gerekirdi...
Bir tek sol ayağını kullanabildi kendini ifade etmek için ve sol ayağıyla romanlar yazdı, resim çizdi, düşlerini boyadı...
Yine de hiçbiri, gri bir aralık günü, sol ayağında bir parça tebeşirle yazdığı 'A' harfi kadar değerli değildi...
Hemen yanında duran ve 'pes etme' diye haykıran annesine, kırmızı bir gül gönderelim köşemizden...
Ve nice kadına, nice anneye, engeller aşılabilsin diye yüreklerini çıkararak bedenlerinden ortaya koydukları için hayranlığımızı haykıralım...
* * *
Son aylarda 'engelli bilinci' artan bir ilgiyle gündeme oturunca ve başarı öyküleri daha bir gururla paylaşılınca, Christy Brown'u bir kez daha okumak istedim...
"Sol Ayağım" kitabını...
Evet, kendi öyküsünü kendi yazmıştı Brown ve İrlanda edebiyatının devleri arasında yer almıştı, beyin felçli o "umutsuz" çocuk...
Nice 'iki el, on parmağın' kendine faydası yokken; Christy Brown'un sol ayağının iki parmağı ile sevdiği daktilo tuşları, yazdığı kitapların ötesinde, bir meydan okuma olarak miras kalmıştı bizlere....
* * *
"Sol ayağım, içinde bulunduğum hapisin kapısını açan tek anahtardı" demişti Brown.
Siz, - ki hepimizin içinde hapisler vardır mutlaka- kendi anahtarlarınızı keşfettiniz mi, açabilmek için kapılarınızı...
Yere her düştüğünüzde daha sağlam ve daha güçlü kalkmak için...
Daha bir "özgürleşmek" için...