Sol ve Kıbrıs Sorunu
Dün Dayanışma Evi’nde düzenlenen “Sol ve Kıbrıs Sorunu” başlıklı konferansta yaptığım sunumun bir bölümünü aşağıda okuyabilirsiniz.
Otuz beş yıl önce, 1988 yılında yayınladığım Paşalar Papazlar adlı kitabımda, Kıbrıs’ta ortak bir devlet kurma misyonunun Sol’a düştüğünü yazmıştım.
Modern zamanlarda normalde burjuva sınıfının tarihsel görevi olan devlet kurma edimini Kıbrıs Türk Yukarı Sınıfı ile Kıbrıs Rum burjuvazisinin yerine getirmediğini, gelecekte de bu kesimlerin ortak bir devlet kurmanın taşıyıcı öznesi olmalarını beklemenin beyhude olduğunu ileri sürmüştüm.
Nedeni şudur: Kıbrıs Rum ve Türk Yukarı Sınıf mensupları tarihsel olarak Kıbrıs’ı ortak bir yurt olarak tahayyül etmediler. Adayı, Türk ve Helen uluslarının “organik bir parçası” saydılar. Jeo-politik nedenlerle Kıbrıs devleti kurulduğunda da, Helen ve Türk ulusları adına Kıbrıs devletine karşı çıktılar. Milliyetler (etnik cemaatler) sorununu çözmek gibi bir fikirleri olmadığı gibi, etnik çatışmaları teşvik ve tahrik ettiler.
Kıbrıs Cumhuriyeti devleti sonunda hayatta kaldı ama, onlara rağmen hayatta kaldı...
Bir yandan Türk ve Helen ulusları adına birbirlerine ve Kıbrıs devletine karşı sürdürdükleri kavgada kesin bir zafer kazanamadıkları için, diğer yandan da jeo-politik güç dengelerinin bir sonucu olarak Kıbrıs devleti yaşamını sürdürebildi...
Fakat bu devlet artık Kıbrıs Rum Yukarı sınıfının elindeydi ve Kıbrıslı Türkleri entegre etmek gibi bir kaygıları yoktu.
Kıbrıs Türk Yukarı sınıfı ise ülkenin bölünmesi ve ayrı bir Türk devleti kurmanın hesapları içindeydi. Nitekim Yunan Cuntasının 15 Temmuz darbesinin ardından gelen Türkiye’nin müdahalesiyle zapt edilen topraklarda ayrı bir Türk devleti kurmak için harekete geçildi.
Bugün şiddet sonucunda toprak birliğini kaybeden Kıbrıs’ta de-facto bir Türk devleti ile Kıbrıs Rum elitlerinin yönettiği Kıbrıs Cumhuriyeti devleti vardır. Ayrıca, bölünmüş ve karşı karşıya getirilmiş etnik cemaatler söz konusudur.
Egemen elitlerin dün olduğu gibi bugün de, Ortak-Devlet ve Ortak-Yurt gibi bir tahayyülleri yoktur.
Kıbrıs Cumhuriyeti mevcut yapısıyla bir “yurttaşlar tolumu” oluşturamaz. Ayrılıkçı Kıbrıs Türk elitlerin böyle bir derdi zaten hiç olmamıştır. Bu nedenle, bu görev ağırlıkla Sol’a düşer.
Paşalar Papazlar adlı kitabımda Sol’a düşen misyonu aşağıdaki gibi özetlemiştim:
“Kıbrıs’ı Kıbrıs’ta yaşayan herkesin ortak yurdu olarak yeniden tanımlamak Sol’a düşen bir görevdir. Nedeni de şudur: Kıbrıs’ta cumhuriyetçi bir burjuva hümanizmi hiç olmadı. Onun yerine, cemaatçi-muhafazakar ve etno-kültürel boyutun baskın olduğu milliyetçi eğilimler benimsendi. Ortak bir sesle “Bu memleket bizim” diyemeyen siyasi elitler ortak bir “Biz” duygusu geliştiremedi. (...) Sol’un temel görevi yeni bir siyaset anlayışı yaratmaktır. Etnik kökenden bağımsız olarak herkes için adalet, eşitlik ve barış talebini yükseltmek, parçalanmış coğrafyanın küllerinden yurt yaratmak, ortak bir Toplumsal Sözleşme etrafında yurttaşları aynı siyasi çatı altında bir araya getirmek Sol’un önündeki en büyük meydan okumadır. BU meydan okuma karşısında başarılı olabilmek için siyasetin bütünüyle etnik yapıya hapsedilmesi, yani siyasi eylemin ve siyasi sorumluluğun etnik toplumun sınırlarıyla sınırlı tutulmasına son verilmelidir. Etnisite-ötesi siyasi değerlere yönelmeli, ırkçılığa karşı etkili mücadele yöntemleri geliştirmeli, sınıf temelli politikalara önem vermeli, toplumsal cinsiyet eşitliği ve ekoloji sorunlarını siyasetin ayrılmaz bir parçası haline getirmeli.
İçinden geçtiğimiz tarihsel süreçte Enosis ve Taksim gibi “Büyük Anlatılar” sona ererken, mikro-milliyetçi eğilimlerin güçlenmesi Sol’un karşısına yeni sorunlar çıkarmıştır.
Kıbrıslı Türk toplumunun içine sürüklendiği açmazlardan çıkabilmesi için Türk milliyetçiliğine ve onun bir tezahürü olarak Vilayetleşmeye ‘Hayır’ diyen ama aynı zamanda mikro-milliyetçi ‘Kıbrıslı Türklük saplantılarına” rağbet etmeyen bir siyaset üretmek, Kıbrıs Türk Sol’una düşer.
Kıbrıs Rum Sol’unun önündeki en büyük meydan okuma ise, belli bir süreden beri devlet-milliyetçiliğine dönüşen ve Kıbrıs ülkesinin ‘Ortak Yurt’ olarak tahayyül edilmesinin önünde engel olarak duran Kıbrıs Rum milliyetçiliğinin hegemonyasını kırmaktır.”