Sol ve Sol:Teori ve Pratikte KKTC
Sol ve Sol:Teori ve Pratikte KKTC
Gürcem Eugene Zekai
[email protected]
Politik bir düşünce en basit formuna indirilip, tüm ihtişamlı sözcükleri alındıktan sonra günlük kullanımda “Sol” veya“Sağ” olarak temelleştirilebilir.Büyük bir tesadüftür ki genellikle, bir zamanlar yeşil olan, güzel ülkemizin insanları siyaset ve politik düşünce alışverişi yaparken spesifik görüş veya duruşlarını paylaşmak yerine büyük kelimelerden uzak kalarak kendilerini sadece solcu veya sağcı olarak tanımlamakla yetinirler.
Bir ideolojik ilkeler bütünü olan Sol, içerisinde sayılamayacak kadar alt kavrama sahiptir. Ancak bütün bu bütünleyici kavramların temelinde her zaman sosyal eşitliğe dayalı, sosyal hierarşiye ve haksızlığa karşı bir temel vardır (Smith 2003).Sol düşüncenin bu temel görüşü teoride Karl Marx’ın yazılarından sosyal demokrat parti manifestolarına, sol anarşizimden Green Peace’e kadar oldukça geniş bir kavramlar bütününden hareket eder.
Barry Clark (1998) “ Solcular; insanoğlunun gelişimini bireylerin karşılıklı saygı ile beraber çalışmasının sonucunda gelişebilecektir. Ve bu gelişmenin ancak bireyler arasındaki aşırı statü, güç ve servet farkının yok edildiği zaman gerçekleşeceğini savunan kişilerdir” tabiri ile sol düşünceyi savunan bireylerin genel olarak dünya duruşlarını çok güzel özetlerken KKTC sınırları içerisindeki bir çok solcu ve sol bazlı siyasi parti ve örgüt bu noktalara ne kadar uzak olduğuna acı bir şekilde tanık olmaktayız. KKTC’deki sol düşünceyi baz alarak siyaset yapan bireylerin pratikteki çelişkilerini saymak gerekirse kişisel gayrimenkül ve mal varlıklarındaki lüks tüketim trendinin yaygınlaşması ve günden güne de artarak isfar halini almasıyla başlamak gerekir. 2004-2015 yılları arasındaki hem parlamento hemde cumhurbaşkanlığı seçimleri incelendiği zaman; sol kesimi temsil eden adayların halk ortalamasından kat kat fazla maddi zenginliğe sahip olması ve özellikle yapmaları beklenen bağış, kesinti...vb diğer iyi niyet göstergelerinden bahsetmemeleri üzücü bir durumdur. Tabiki gelişmekte olan ülke siyasetçisi seçim yaklaşırken mal varlığını açıklarken yatlarını, katlarını ve lüks otomobillerini ön plana çıkarmaktan kaçınır. Bu yüzden bahsi geçen halk temsilcisi adayının eşi ve çocuklarınında sahip olduğu mal varlıklarına bir göz atmak bahsi geçen ailenin maddi durumuna çok daha iyi bir ışık tutabilir.
Kişi bazında KKTC’de pratikte sol düşünceden sapmış hatalara devam edecek olursak değinilmesi gereken bir önemli konu ise; solcu bireylerin neden solcu olduklarını bilmemesi ve “solcuyum” derken sözcüklerinin tam olarak ne anlama geldiğini bilmemesidir. Milletvekili adayı olmuş kişilerin “ben solcuyum çünkü bu köyde/bölgede doğdum” dediği bir toplumda benzer şeyleri duymamış olmak mümkün değildir. Daha fazla genç kesimin Kıbrıs Sorunu için yersiz kullandıkları “ barış” sözcüğü ise yine yetersiz kalmış siyasetçilerin terimleri yanlış kullanımı ve sırf oy almak pahasına toplumun yıllardır yaralı kalmış duygularından yararlanmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca bu çevrelerin yarattığı “Kıbrıs Sorunu için çözümü sadece sol bazlı siyasi partiler ister/halleder ve barış olsun da nasıl olursa olsun” gibi indirgemeci yaklaşım, “solcuyum” demenin ideolojik anlamını “barışçıyım” anlamına indirgeyerek doğanın, teknolojik ilerlemenin ve sınıf mücadelesinin bütün bağları sol ideolojiden kopuk bir algı yaratmaktadır.
Dövizin inanılmaz derecede yükseldiği, borçluların kelimenin tam anlamıyla mahvolduğu ve insanların alım gücünün eriyip gittiği bu günlerde, CTP-UBP hükümetinin aldığı “dövize karşı önlemler”, ithalatçı firmalar ve özel okullar için döviz sabitlenmesi oldu. İthalatçı firma için kur sabitlenmesiyle fiyat artışına gidilmemesi Başbakan Kalyoncu’nun tabiriyle “teşvik ediliyor”, ancak engellenmiyor. Öte yandan özel okullardaki fiyat sabitlemesi ise aileler ile okul yönetimleri arasında bir tür “arabulucukluk” vazifesi görmekte. Sol bir partinin ekonomi politikaları bile ne yazık ki Kapitalizm oyununu kurallarına göre oynamaktan öteye geçemiyor.
Hükümetin özellikle CTP kanadı tarafından planlanan özel sektörde maaş düzenlemesi, eğer hayat bulursa emekten yana atılmış kabul edebileceğimiz ender bir adım atılacaktır. Bu planlama doğrultusunda yüksek tahsilli çalışanlara asgari ücretin bariz biçimde üzerinde maaşlar ödenecektir. Ancak işverenlerin maaş artışından kaynaklanacak harcamaları fiyat artışı olarak yansıtıp yansıtmayacağı ve bunun alım gücü erimesi sonucu doğurup doğurmayacağı da hesaplanmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Öte yandan, Sayın Talat’ın yeni ilkelerinde de yer alan ve çalışan nüfusun önemli bir talebi olan özel sektörde sendikalaşmanın önünün de derhal açılması gereklidir.
Sözde solu temsil eden bir çok siyasi organizasyon& partinin gelişen modern dünyadaki yeni sorun ve önemli noktalara bazen yetersiz tepki göztermesi, bazense hiç tepki göstermemesi dikkat çekilmesi gereken bir diğer konudur. Yıllardır başta batı ülkeleri olmak üzere çeşitli toplumlarda LGBT hakları tartışılıp çeşitli eşitlik hak ve güvenceleri tanınırken, ülkemizde elle sayılacak kadar az kişi tarafından meclise getirilmesi ve solcu kesimin çoğunluğu tarafından tam desteği alamaması utanç duyulması gereken bir konudur. Peki eğitimdeki problemler? Her geçen yıl orta öğretim çağındaki gençleri devlet okullarından uzaklaştıran, özel okul ve özel derslere iten bir politika güden ve halkın şikayetlerine kulağını kapayan yaklaşımın sorumluları arasında çeşitli dönemlerde hükümeti ortaklığı yapan ve şu an yine iktidarda olan solun büyük partisi CTP de bulunmaktadır. KKTC’de bulunan ana dili türkçe olmayan, yabancı öğrencileri ise devlet okullarında her ne kadar ingilizce bazlı bölüm seçmiş olsalarda mecburi ileri düzeyde türkçe edebiyat derslerine tabii olmaları başlı başına bir komedidir. Müslüman olmayan gençlerin 15 yaşına kadar mecburi islamiyet dersleri alması ise başka bir düşündürücü konudur. Bu paragrafta son olarak kısaca bahsetmek istediğim konu ise çevre ve yeşil siyasettir. 2015 yılında hala çevre siyasetini küçümseyen ve ciddiye almayan solcularımız keşke Avrupanın her ülkesinde kararlı bir şekilde büyüyen ve AB Parlementosunda 50 sandalyeye sahip olan Yeşil Parti ve çevreci hareketlerini bir ölçüde örnek alabilselerdi.
Öte yandan, Solculuğunu sorgulamak durumunda kalacağımız diğer bir kesim ise sendikalardır. Özel sektörde sendikalaşma yoğunluğu ortada (aslında yok denecek kadar az olduğu için ortada da birşey yok). Kamu çalışanlarını örgütleyen sendikalara baktığımız zaman ise, bir önceki hükümetin “göç yasası” mağduru gençler lehine düzenlenen yeni artışlarda eskilerin alacakları artış oranından fedakarlık yapmaları durumu gündeme gelince sendikaların derhal kazan kaldırmış olduklarını görürüz. Bu da ne yazık ki sadece parti ve hükümetlerin değil, aynı zamanda sendikaların da genç nesilleri ülkelerinden koparmakta olan orta sınıf erimesinde gerçekçi olmayan bir taleple “göç yasasını kaldırın” demekten öte geçmediğini ve sosyal adaleti ütopya haline getiren bir tutum içerisinde olduğunu gözler önüne sermektedir.
Yukarda yazdıklarıma ne kadar katılırsınız size kalmış ancak halkın, işçinin, emekçinin, fakirin ve ezilenin yanında olması gereken sol görüşlü siyasi partiler ve organizasyonlar özel sektörde çalışanlara sendika hakkı vermeyi öncelik haline getirememiş ve bu kadar zamandır gerçekleştirememişken bu Sol hangi kriterlere göre Sol kabul edilebilir? Devlet ve özel sektör çalışanlarının gelir düzylerinin ve yaşam kalitelerinin arasında çığ gibi farklar varken, iş güvenliğinde gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle son zamanlarda yoğun halde işçi ölümleri yaşanırken, işçiyi desteklemesi gereken bu kişi ve organizasyonlar neden bir şeyleri değiştirebilecek güce geldiklerinde ses çıkartmıyorlar? “Solcuyum, barışcıyım” diyerek Kuzey’deki gençliği ekonomik açıdan eritme politikalarının Güney’de de aynen uygulandığını görmezden gelmek ve Birleşik Kıbrıs’ta Sol’un güçlenmesinin geleceğini Sol değerleri sağlamlaştırıp sağlamlaştırmamasına bakmadan sadece çözüme endekslemek ne kadar doğrudur?
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kaynakça:
Clark, B. (1998). “Political economy: A comparative approach”
Smith, T. A., Tatalovich, R., 2003. “Cultures at War: Moral Conflicts in Western Democracies”. Toronto, Canada: Broadview Press. p. 30.
Thompson, W., 1997. “The left in history: revolution and reform in twentieth-century politics”