1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Solun Güncel Yükümlülükleri
Solun Güncel Yükümlülükleri

Solun Güncel Yükümlülükleri

Solun Güncel Yükümlülükleri

A+A-


Tufan Erhürman
 [email protected]

Kıbrıs’ın kuzeyindeki koşullar ve solun sistem içindeki pozisyonu (iktidar veya muhalefet) ne olursa olsun, bu yolda yürüdüğünü iddia eden siyasi parti ve hareketlerin değişmeyen bazı yükümlülükleri vardır. Bunların birinci kısmı solun toplumsal tabanını oluşturan sınıflara (işçi sınıfı ve orta sınıfın alt tabakalarına), ikinci kısmı sınıf mensubiyetleri dolayısıyla değil, kimlikleri dolayısıyla ezilen toplum kesimlerine, üçüncü kısmı da toplumun geneline yöneliktir. Bu yükümlülükler zaman zaman birbirinin içine geçse de, onları ayrı ayrı ele alıp Kıbrıs’ın kuzeyindeki güncel yansımaları açısından incelemekte didaktik açıdan yarar vardır.

1. Solun işçi sınıfına ve orta sınıfın alt tabakalarına yönelik yükümlülükleri

TC Lefkoşa Büyükelçiliği’nin KKTC 2013 Ekonomik Durum Raporu’na göre, Kıbrıs’ın kuzeyinde çalışan nüfusun % 10.2’si sanayide, % 8.3’ü inşaat sektöründe, % 5.7’si de tarım sektöründe istihdam edilmiştir. Çalışan nüfusun %16.8’i kamu yönetiminde olmak üzere % 75.9’u hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Bu durumda klasik anlamda işçi sınıfı içerisinde sayılabilecek insan sayısı çok fazla değildir. Bu arada, sanayide, inşaat sektöründe, tarım sektöründe ve hizmetler sektörünün özellikle alt basamaklarında çalışanların önemli bir kısmı da yabancıdır ve azımsanamayacak oranda kayıt dışı işçinin bulunduğu bilinmektedir.

Solun bu kesime yönelik temel yükümlülüğü, insanca yaşam ve güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarının yaratılmasıdır. Oysa Kıbrıs’ın kuzeyinde çalışan işçilerin ve özellikle de yabancı ve kayıt dışı işçilerin ücretleri, çalışma saatleri, çalışma koşulları (özellikle işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri) ve yaşam koşulları düşünüldüğünde bu kesimlere yönelik yükümlülüklerin yerine getirildiğini söylemek mümkün değildir. Sol bir programın, kayıt dışı çalışmayı ortadan kaldıracak, özelde işverenlerin, genelde toplumun yabancı işçilere yönelik ayrımcılığı ile mücadelede kullanılacak yöntemleri içerecek, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin azami ölçüde alınmasını sağlayacak bir kapsama sahip olması kaçınılmazdır.

Yukarıdaki rakamlara bakılırsa, Kıbrıs Türk halkının ağırlıklı kesiminin orta sınıf kategorisi içerisinde değerlendirilmesi gerekir. Bunlar arasında klasik orta sınıf (ya da küçük burjuvazi) olarak nitelendirilebilecek esnaf ve zanaatkârlar ve genelde küçük orta boy işletmeler –KOBİ’ler-) azınlıkta, literatürde yeni orta sınıf adıyla anılan kamuda ve özel sektörde maaşlı çalışanlar çoğunluktadır. Esnaf ve zanaatkârın son dönemlerde çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığı ve birçok küçük esnafın geçtiğimiz on yıllık süre içerisinde kepenk kapatmak zorunda kaldığı bilinmektedir. Bu alanda kooperatifleşme ve ekonomiye ara eleman yetiştirmeye yönelik eğitim kısa ve orta vadede tek çıkış yolu gibi görünmektedir. Sol bir programda bu konulara ilişkin öngörüler ve projeler bulunması gerektiği aşikârdır.

Uzun bir süreden beri Türkiye’yi yönetenlerin ve Kıbrıs Türk toplumunun algısında Kıbrıs Türk ekonomisinin içine düştüğü halin günah keçisi olarak kabul edilen kamu çalışanları açısından da son dönemdeki gelişmeler iç açıcı değildir. Özellikle Göç Yasası olarak bilinen yasayla kamuda yeni çalışmaya başlayanların maaşlarının çekildiği seviye, bu yasaya tabi öğretmenlerin gayri adil bir biçimde hazırlık ödeneğinden yoksun bırakılması, KTHY ve ETİ çalışanlarının kamuda istihdam edilmelerine karşın ne idüğü belirsiz bir statüye sahip kılınması ve “geçici”lerin tabi oldukları güvencesiz çalışma rejimi alt orta sınıfları ciddi sıkıntılarla karşı karşıya bırakmaktadır. Sol bir programın bu sıkıntılara çare üretmesi elbette solun yükümlülükleri arasındadır.

Bu arada çalışanlar, kendileri açısından en önemli insan hakları arasında yer alan sendikalaşma ve toplu sözleşme haklarıyla ilgili olarak da ciddi sıkıntılarla karşı karşıyadırlar. Özel sektörde sendikalaşma oranı sıfıra yakındır. Sol bir programın bunu normal bir şey olarak kabul etmesi elbette mümkün değildir. İşçi sınıfının ve alt orta sınıfların sendikalaşmasının teşvik edilmesi bir yandan bu insan haklarına hayata geçme olanağı tanıyacak, diğer yandan, kayıt dışılığın azaltılmasının, çalışma saatlerinin sekiz saate indirilmesinin, çalışma koşullarının iyileştirilmesinin, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasının önünü açacaktır.

Toplu sözleşme hakkı da, aynen sendikalaşma hakkı gibi hem bir insan hakkı hem de anayasal bir haktır. Oysa özellikle Göç Yasası adıyla anılan yasadaki bazı düzenlemeler toplu sözleşme hakkını anlamsız hale getirmektedir. Sol bir program için bu düzenlemeleri ayıklamak ve toplu sözleşme hakkını hayata geçirmek olmazsa olmazdır.

2. Solun kimlikleri dolayısıyla ezilen toplum kesimlerine yönelik yükümlülükleri

Sol düşüncenin temelinde bulunan eşitlik arayışı, solun bugün yalnızca sınıflar arasındaki uçurumu değil, toplumsal cinsiyet, dini ve mezhepsel mensubiyet, etnik köken, doğum yeri gibi sebeplerle ortaya çıkan eşitsizlikleri ve ayrımcılıkları da dert edinmesine yol açmıştır. Kıbrıs’ın kuzeyinde bugün toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kat edilmesi gereken uzun bir mesafe vardır. Üstü örtülmeye çalışılsa da, kadına karşı şiddet, gece kulüplerindeki kadınların seks kölesi olarak kullanılması ve homofobi gibi sorunlar ciddi boyutlarda yaşanmaktadır.

Üstü çoğu zaman “Kıbrıs’ın kuzeyinin özgün koşulları”yla örtülmeye çalışılan bir diğer mesele, etnik kökene ve doğum yerine dayalı ayrımcılıktır. Özellikle Türkiye kökenli KKTC vatandaşlarına yönelik bu ayrımcılık toplum içinde ciddi bir kamplaşma tehlikesini bağrında taşımaktadır.

Bu alanda nispeten yakın zamanda ortaya çıkan bir başka sorun mezhepsel ayrımcılıktır. Özellikle Alevilerin karşılaştığı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çok yakın zamanda verdiği bir kararla yeniden gündeme gelen zorunlu din derslerinden ve ülkede hâlâ bir cem evi bulunmamasından kaynaklanan sorunlar eşitlik ilkesini şiar edinmiş sol için görmezden gelinebilecek meseleler değildir.

3. Solun toplumun geneline yönelik yükümlülükleri

Başka ülkelerde durum farklı olabilir ancak Kıbrıs’ın kuzeyinde solun toplumun genelini ilgilendiren bir “haysiyet politikası” yürütme yükümlülüğü de vardır. Toplumun egemenliği, özne olma, kendisiyle ilgili kararları kendisi verme, kendi kendini yönetme hakkı birçok ülkede sağcı, özellikle milliyetçi kesimler için de bir derttir ancak Kıbrıs’ın kuzeyinde durumun böyle olduğu ileri sürmek maalesef mümkün değildir. Tam da bu sebepledir ki, polisin sivile bağlanması, egemenlik açısından son derece önemli olan elektriğin ve suyun Kıbrıslı Türkler tarafından yönetilmesi, AB hukuku çerçevesinde ortaya çıkan bazı gelişmeler dolayısıyla Kıbrıslı Türklerin örneğin hellim gibi ürünlerinin isim hakkını kaybetme riskiyle karşı karşıya bulunması, Kıbrıslı Türk sanayicilerin, müteahhitlerin ve ticaret insanlarının yabancı sermayeyle rekabet edememe sorunuyla boğuşmak zorunda kalması Kıbrıs Türk sağı açısından önemli meseleler değildir. Bu şartlar altında, bu meselelere çözüm üretmek de Kıbrıs Türk solunun tek başına üstlenmesi gereken ağır bir yükümlülüktür.

Dünyada özellikle samimi liberal sağ hareketlerin de gündeminde olan insan hakları da, KKTC’de sağın gündeminde herhangi bir yer tutmamaktadır. Sol, bu durumda, liberal insan haklarının yerleşmesi ve hayata geçmesi konusunda da tek başına mücadele etmekle yükümlüdür.

Bunlara ek olarak toplumun tamamını ilgilendiren bir başka mesele olan çevre de solun çoğu zaman sağdan herhangi bir destek almadan gündeminin baş köşelerinden birine yerleştirmek zorunda olduğu bir meseledir. Çevre hem bugünkü hem de gelecek kuşakların hakkıdır. Turizmin ekonomisinin can damarlarından biri olduğu bir ülkede çevrenin korunması ve geliştirilmesi tüm sınıfların ve katmanların çıkarınadır. Bu nedenle çevreyi koruyucu ve geliştirici girişimleri programlamak solun başlıca yükümlülüklerinden biridir.

Sonuç

Kıbrıs’ın kuzeyinde solun güncel yükümlülükleri arasında yer alan bu meselelerden pek çoğu, egemenlikle ve özne olma, kendisiyle ilgili kararları kendisi verme, kendi kendini yönetme hakkıyla yakından ilişkili olan kendi gelirleriyle en azından cari harcamalarını karşılama hedefiyle zaman zaman çelişir görünmektedir. Egemen ve özne olma iddiasındaki bir toplumun kendi geliriyle en azından cari harcamalarını karşılaması gerektiği elbette doğrudur. Ancak bu hedef solun programındaki diğer tüm hedeflerin önüne geçer ve diğer hedeflerle bunun arasında bir öncelik sonralık ilişkisi kurulursa, yani “önce bütçemizi denkleştirelim diğer sol yükümlülükleri sonra nasılsa yerine getiririz” cümlesi solun temel söylemi haline gelirse, ortaya kaçınılmaz olarak bir varoluş problemi çıkacak ve solun varlığı ile yokluğu tartışma konusu haline gelecektir. Sol bir program, “bütçeyi denkleştirme” hedefini tek mesele haline getirip, insanca yaşama ve çalışma hakkını bütçeyi denkleştirme hedefine yönelik rakamlarla ikame etme lüksüne sahip değildir. Bugün hâkim olduğu izlenimini yaratan bu anlayış solcu olduklarını iddia edenlerin bu iddialarını manasız kılmakta ve önce solu, sonra da tüm sınıf, katman ve kesimleriyle birlikte Kıbrıs Türk halkını bir kez daha yok olma endişesiyle karşı karşıya bırakmaktadır.

Bu haber toplam 1390 defa okunmuştur
Gaile 285. Sayısı

Gaile 285. Sayısı