1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. SON NEFESİME KADAR: YAŞASIN KIBRISLILARIN KARDEŞLİĞİ
Serhat İncirli

Serhat İncirli

SON NEFESİME KADAR: YAŞASIN KIBRISLILARIN KARDEŞLİĞİ

A+A-

(Bu yazı daha önce yayınlanmış bir yazıdır… Sizçok az kısaltarak yeniden yazdığım bu yazıyı okurken ben Limnidi köyünde dinleniyor olacağımdan, hem oraları hem de hikayemi bir kez daha paylaşmak istedim… Hem Famagusta filminin tartışıldığı günlerdeyiz ya, kim bilir belki bu yazdıklarımı bir gün ben de film yaparım diyerek ve tabii ki tatil notlarının başlangıcı babında.)

-*-*-

17 Eylül’de 57 yaşında olacağım…

1967 Gaziveran doğumluyum…

Sonradan köyün adı Gaziveren oldu…

-*-*-

Zıııııt!

Yanlış bilgi!

Pendaya doğumluyum!

Sonradan adı Yeşilyurt oldu!

-*-*-

Doğduğum hastaneyi, bölgedeki madeni çalmaya başlayan Amerikalı şirket 1920’lerin sonlarına doğru hizmete sokmuş!

Biz, 1974 sonrasında, 1964 şehidi Cengiz Topel’in adını verdik!

-*-*-

Pendaya bir zengin Rum köyüydü!

Neydi zenginliği?

Narenciye!

-*-*-

Narenciyeyi gömdük!

1974 sonrasında!

-*-*-

Peki Gaziveran?

Gaziveran tarihi Osmanlı’nın ilk gelişine dayanan bir köy!

Lefke – Omofro yolu üzerinde, Lefke’den Omorfo’ya giderkenki ilk Türk köyü!

Haliyle annem babam Gaziveren’de öğretmenken en yakın hastanede dünyaya “hello” demişim!

-*-*-

Hayır, “merhaba” dedim!

Ama iki dedem ben doğduğumda, “merhaba”nın anlamını bilmiyordu!

İkisi de “Geiá sou” yani “yassu” diye selam verirdi…

-*-*-

1974 öncesi en çok hatırladığım üç köy var!

Pardon iki köy bir de “nahiye”…

Lefke’ye köy de, başın belaya girer ama 1974 sonrası koskoca Lefke de köyleşti yani!

Üniversite olmasaydı, bence “mezra” bile olabilirdi ki coğrafi ya da idari kelime karmaşasına gerek yok!

Lefke ve babamın köyü Limnitis ile annemin köyü Tera!

Limnitis ya da Limnidi’nin de adı değiştirildi, Yeşilırmak oldu!

-*-*-

Bu arada babamın annesinin nenesinin adı Florenza ya da Lorenza’ydı!

Ailede geçmişte bu konuda ufak, gereksiz ve zivaniya etkisinde tartışma yaşandığına şahidim!

Ben kızımın adını Florenza koydum; babamın dayısının oğlunun torununun adı Lorenza!

-*-*-

Haaa babamın babasının nenesinin adının da Şomu olduğu söylenir!

Şomu diye bir isim var mı?

Rum ismi!

Muskos ailesinden, Lutrolu!

Mouskos da denebilir!

-*-*-

Haydi faşistleri ayağa kaldıralım; bu ailenin bir ferdi, Şomu’nun erkek kardeşinin torunu, İngilizlerle girdiği çatışmada, ya da İngiliz bir subaya kurulan pusuda ölen Haralambos Muskos’tur!

Mersinaci köyü yanındaki pusuda ağır yaralanan bir Rum da ünlü Lefkeli Markos Dragos!

Lefke’de Rum mu yaşıyordu?

Yaaaa, palalarla, nacaklarla, ağızdan dolma guburlarla kovduk onları!

Ermenileri de!

-*-*-

Londra’da yaşarken, Lefkeli Agop dayı ile tanışmıştım!

Hatta, Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu için başvurduğumda, Londra’daki Kıbrıs Cumhuriyeti Yüksek Komiserliği Başkonsolosu da Lefkeli bir Rum’du!

-*-*-

Neyse!

Muskos ailesinden bilmem bilir misiniz ama, bir de Başpiskopos çıktı!

Makarios!

Dedemin nenesi Şomu; O’nun da dedesinin kız kardeşiydi!

-*-*-

Haaaaa, Şomu kimle mi evlenmişti?

Şomu, henüz 14 – 15 yaşındayken, Engomili büyük dedem yani dedemin dedesi tarafından kaçırılmış!

Şomu Lutro köylüsü!

Dedemin dedesi Hasan İncirli ise tüccar çocuğu, Engomili!

Engomi’nin Türkçe ismi İncirli!

Bu ismi dedelerim mi o köye verdi yoksa dedelerim mi o köyden aldı bilmiyorum ama bugünkü Engomi, biliyorsunuz, Metehan ya da Kermiya kapısından geç, içine düş dediğimiz bölge!

Ayrıca belirtmekte fayda var; o toprakların neredeyse tamamı, dedelerime aitmiş zamaında!

İstesek mi?

-*-*-

Neyse, Hasan İncirli, Şomu’yu kaçırıp, en yakındaki henüz Ortodokslaştırılamamış Xerovouno köyüne getirmiş!

Tahsilli, tüccar çocuğu, zengin…

Köye muhtar yapılmış…

Bu arada köyün adı da Kurutepe’leştirilmiş falan!

Şomu’nun Hasan dededen 3, sonra evlendiği ikinci eşinden altı çocuğu oldu derken, topla torunları toplayabilirsen…

-*-*-

Ve Tera…

Annemin köyü…

Dedem Hüseyin Teralı…

Nenem bölgenin ebelerinden Raziye ebe…

AKEL eski vekillerinden Takis Hadjigeorgiou’nun ebesi…

Adam durup nenemle alakalı kitap bile yazmış…

-*-*-

Nenemin doğurttuğu binlerce Baf bölgeli özellikle de Tala köylüsü Rum’dan biri de eski Başpiskopos Chrisostomos!

Bunu da bizzat kendisi anlatmıştı, rahmetlik dayım – eski TMT’ci öğretmen – Erol Teralı’ya!

-*-*-

Dedem mi?

Annemin babası maden işçisiydi…

Düz işçiydi!

Kumara ve kadınlara düşkün biri olarak bilindi…

Herkesin kabul ettiği bir şey var, çok yakışıklıydı…

Ama hepsinden önemlisi, o bir halk ozanıydı…

Rumca şiirler ya da çatistolarda çok iyi kabul edilirdi…

-*-*-

1974 sonrası Kozanköy’e yerleşti…

Kozanköy, Larnaca tis Lapitus…

Maronit köyü.

Sonradan Müslüman da olmuş sakinleri…

Akabinde, 1920’lerde, Rum Ortodoks…

1974’te “paket servis”, haydi, göç edin Güney’e!

Ve Teralılar getirilmiş Güney’den buraya!

Dedem dahil tabii ki!

-*-*-

Dedemin tek arzusu, bir gün Tera’ya geri dönmek, Hırsofu’dan taraf esen rücgarda zivaniya içip, peşirle sineklere vurmak, köyünde ölmek, ve Raziye nenemin yanına gömülmekti!

Dedem Lefkoşa’da yatıyor!

Nenemin Tera’daki mezarı değil, mezarlık kayıp!

-*-*-

Çünkü bizi düşman etmeseydiler; bugün de o düşmanlık üzerinden avantaj sağlama gibi bir hevesleri olmasaydı; evet, biz eskiden, çok eskiden, 1571, 1878, 1955, 1958 gibi tarihlere de takılmadan, 10 bin yıldır hatta belki de çok daha uzun süredir, bu Ada’da yaşıyorduk!

-*-*-

Mesela benim soyumun Limnitis bölgesine dayandığını aktardım!

Petra tou Limnitis ve civarı, Kıbrıs’ta ilk insanların yaşadığı birkaç yerden biri kabul edilir!

Yani, illa ki 1571’de gelen Karamanlı olmak zorunda değilim!

-*-*-

Kısacası, malum “kafa yapısı”na cevabım şudur; “… Son nefesime kadar; yaşasın barış, yaşasın Kıbrıs, yaşasın Kıbrıslıların kardeşliği!”

1571’de veya 1974’te gelenler de hoş geldiler, sefalar getirdiler ama ben 10 bin senedir buralıyım…


 

Isınma turları ve blöfler

Kıbrıs sorununa çözüm maksatlı müzakerelerin yeniden başlayacağı, hem de yakın bir zamanda bunun gerçekleşeceği artık su götürmez bir gerçektir…

-*-*-

İki tarafın da haliyle şu anda yaptığı açıklamalar, diplomasi pokeri adına tabii ki çeşitli blöf veya rest anlamına gelen ifadeleri de içermektedir…

-*-*-

Bu açıklamaların blöf mü rest mi olduğu masada belli olacak!

-*-*-

Mesela elinde iki yedili bile olmadığını düşündüğüm Türk tarafının “iki egemen eşit devletli çözüm” iddiasının ne kadar blöf, ne kadar rest olduğu kesinlikle ortaya çıkacak!

-*-*-

Annan Planı da – baktığınız açıya bağlı – iki devletli çözümü öngören bir plan değil miydi?

-*-*-

Sonuçta “iki bölgeli, iki toplumlu, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı federal çözüm” ifadesinden “federal” kelimesini çıkardığınızda, ortada kalan “bir çeşit devlet” olmaz mı?

-*-*-

Nikos Hristodulidis diyor ki; “… Vizyonumuz işgalci ordusu olmayan, garantörleri olmayan, koruyucuları olmayan bir vatandır"…

Bizim Ersin abi da bir yandan “bağımsız egemen eşit devlet” diyor öte yandan “Türkiye kesinlikle garantör olmalı” diye ekliyor…

-*-*-

Bizim taraf adına karar veren Türkiye, açıkça söylemese de aslında “statükonun devamına” oynuyor ama karşı taraf “Statükonun bir seçenek olmadığını ve Kıbrıs'ın geleceğini oluşturamayacağını” belirtiyor…

-*-*-

Şimdilik pozisyonlar böyle…

İzliyoruz…


Enterkonnekte bitişme işleri!

elektrik-003.jpg

Cyprus Mali yazdı, okuyalım:

“Tüm paydaşlar arasında tüm gün süren maraton oturumunun ardından Pazartesi günü geç saatlerde Büyük Deniz Bağlantısı (GSI) için finansman açığı konusunda bir anlaşmaya varıldı. Kıbrıs ve Yunanistan hükümetleri, AB Enerji Genel Müdürlüğü, iki ülkenin düzenleyici otoriteleri ve Yunanistan'ın bağımsız enerji iletim operatörü Admie'nin, tartışılan Kıbrıs – Girit elektrik bağlantısına ilişkin düzenleyici çerçevenin nihai içeriği üzerinde anlaşmaya vardığı bildirildi.”

-*-*-

Kıbrıs – Girit!

Köfünye köyünden Korakia köyüne…

Tam 879 kilometre…

Denizin derinliği bazı yerlerde 3 kilometre…

Hesaplayamadığımız kadar uzun kablo falan…

Bir de İsrail’le bağlanacakmış, alın size yaklaşık bin 400 kilometre!

Aklım ermez, aklım almaz…

-*-*-

Akkuyu Türkiye’den Teknecik KKTC’ye veya Akkuyu’dan Kalecik’e, hadi taş çatlasa 100 kilometre… Bilemediniz 120 kilometre…

Deniz derinliği de en fazla bin metre yani bir kilometre…

-*-*-

Gelin, Ada’nın genelini bir yerlere enterkonnekte yapacaksak ya da bitiştirip birleştireceksek ya da adı her neyse; “ANLAŞARAK” ve “MASRAFI BÖLÜŞEREK” yapalım…

Nasıl mı?

Oturun, konuşun!

-*-*-

“Yok hayır asla olmaz” dersek ve yarın İsrail - Kıbrıs ve Yunanistan arasına bin 400 kilometrelik kabloyu çekerler, bizim kablo da hala hamasetle boğuşmayı sürdürürse; gülme krizinden ölmeyiz inşallah!

Bu yazı toplam 2349 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar