Son sözüm: Sevgili Timur daha çok fil gönder!
Ya çok mutluyuz!
Ya çok korkağız!
Ya da tamamen bitmişiz!
-*-*-
Bu üç olasılıktan biri!
Kıbrıs Türk toplumu, yaşadığı ağır tahribat, inanılmaz soygun ve ahlaksızlık karşısında hiç sesini çıkarmıyor…
Herkes suskun!
-*-*-
Ekonomi rezalet!
Gelecek, işbirlikçi tayfanın bilgisiz ellerinde belirsizliğe mahkum!
Gençler kaçıyor; ölenlerle her gün gerçek anlamıyla tükeniyoruz; kimseden tepki yok!
-*-*-
UBP tam bir fiyasko!
İki kez üst üste seçtikleri genel başkanı, tabiri caizse gözlerinin önünde torbaya koyup dövdüler, bütün parti, “hala bizim krediyi çıkaramadınız, ne oldu bizi o arsa işi, bizim geline hala iş bulamadınız”larda kaldı!
-*-*-
Kıb – Tek’e doğrudan akaryakıt alımını aylardır yazıyoruz, CTP dışında “be arkadaşlar vatandaş çalınıyor, boşu boşuna yüksek meblağlar ödeniyor, toplum kazıklanıyor” diyen yok!
Elektriğimizin yabancı bir şirkete devredilmesine bile ses çıkaran yok!
Hatta alkışlayan var!
-*-*-
Adam çıkıyor “egemen – eşit bağımsız devletten vagzeçmeyiz” diye salyalarla, tükürüklerle bağırıyor; “ülkeyi kendinin yönetmediğinden” haberi bile yok!
Veya var da, umuru değil!
-*-*-
Maclis tatilde, mahkemeler de galiba tatil yapıyor da “Sayıştay” ne iş?
“Ombudsman?”
Şimdi çıkıp, “görevimizi yapıyoruz” diyecekler ki doğrudur; yasalar ne derse o da soyuluyoruz!
-*-*-
Ülkenin kodamanları, ülke soyulurken, “Rum bizi kesecekti” senaryosunu vizyondan hiç eksik etmiyorlar!
Cengiz Topel’e çok kötülük etmişti Rumlar!
İyi güzel tama Rum bizi kesecekti, kabul be gavollem de şu anda kesiliyoruz, hiç mi umurunuzda değil?
Değil!
-*-*-
Ne mi diyorum?
Başka bir şey demeyeceğim; son sözümdür: Sevgili Timurlenk, lütfen daha çok fil gönder!
-*-*-
Dediğim gibi, ya çok mutluyuz dövizmiş, borçmuş, taksitmiş, pahalılıkmış, rüşvetmiş, peşkeşmiş hiç umurumuzda değil!
Ya da genlerimizde çok ciddi bir korkaklık var!
Ya da farkında değiliz ama tamamen bittik, tükendik!
Üzgünüm!
-*-*-
Timur’un fillerine…
Timur, ordusundaki fillerden birini, Nasreddin Hoca'nın memleketine gönderir. Fil o kadar büyük, o kadar oburdur ki, köyde ne kadar ot, saman varsa, hepsini silip süpürür. Bu duruma köylüler daha fazla dayanamazlar. Nasreddin Hoca'yı da önlerine katarak, Timur'a şikayet için yola çıkarlar. Nasreddin Hoca'ya destek olacaklarına söz veren köylüler yolda birer ikişer sıvışırlar.
-*-*-
Tek başına kalan Nasreddin Hoca, Timur'un huzuruna alınır.
Timur'un o gün çok sinirli olduğunu gören Hoca, şikâyeti bir tarafa bırakıp: “Köyümüze gönderdiğin filden bütün köylüler çok memnun kaldılar. Yalnız, zavallı hayvan tek başına yaşıyor. Hayvancağız için bir de dişi fil gönderilmesini istiyoruz, işte bunu arz etmek için huzurunuza geldim, der.”
-*-*-
Bu sözlere çok sevinen Timur, hemen yanındakilerine, Nasreddin Hoca'nın köyüne bir de dişi fil gönderilmesi için emir verir. Nasreddin Hoca, tek başına köye döner. Tüm köylüler sevinçli bir haber bekliyordur. Nasreddin Hoca'ya, Timur'un fili ne zaman geri alacağını, sorarlar.
Nasreddin Hoca gülümser: “Ne geri alması. Timur hizmetinizden öyle memnun olmuş ki, yakında bu filin
dişisini de göndermeye karar vermiş sizlere.”
Erenköy; acı mı destan mı?
Erenköy’de 1964’te yaşananlar bir kahramanlık destanı mı yoksa 59 yıllık acı mı?
UBP’nin yayın organı, Erenköy’ü “59 yıllık acı” olarak tanımladı…
Çok ilgimi çekti!
-*-*-
Mesela Ersin Tatar gibi UBP’liler, Erenköy’de yaşananlardan kahramanlık destanı olarak söz ediyor!
-*-*-
Bugüne kadar Erenköy ile ilgili onlarca kitap okudum…
Çoğu “kan kokan” propagandik, dandik kitaplardı…
Ama içlerinde çok objektif, belgesel – anı niteliğinde olanlar da yok değildi…
Rum yazarların kitaplarının bazılarını da okudum.
Şimdiye kadar, hiçbir Kıbrıslı Türk’ün, Erenköy’den bahsederken “acı” diye bahsettiğini işitmedim, görmedim, okumadım!
-*-*-
Elbette çok acılar çekildi de bu bize hep kahramanlık destanı gibi aktarıldı!
-*-*-
Keşke, Erenköy’ü tüm çıplaklığıyla tartışabilsek!
Gencecik üniversiteli neslin hangi akla hizmet oraya gönderildiğini?
O dönemdeki Amerikan ve Türk derin devletlerinin mantığını?
Öğrencilerin isyanını falan!
-*-*-
Haaaa, Erenköy’den neden mi acı olarak bahsedildi?
Bence, Güneş gazetesini hazırlayanlar, sakın yanlış anlamasınlar, meseleyi Ersin bey ve Ünal bey kadar biliyorlar!
Yani bilmiyorlar!
Umursamıyorlar!
Veya Güneş gazetesine dünkü başlığı atanların Kıbrıs Türk mücadele tarihi ile zerre alakası yoktur!
-*-*-
Şöyle de sormuş olayım; şu anda Kıbrıs gazetesinde yazan milliyetçilerimiz, bu manşetle ilgili olarak benle hemfikir mi yoksa gerçekten Erenköy 59 yıllık bir acı mı?
Bildiğim, Dillirga 1964, Rum toplumu için bir acı gündir ama bizim için “kahramanlık” destanıdır.
Neyse; çok da şey etmeyin!