SON 10 YILDA EN VERİMSİZ İKİ SENE: 2003 VE 2009 !..
2003... Ve 2009...
Bu iki tarihin, Kıbrıs Türk siyaseti açısından ortak özelliği sizce nedir?
Hemen söyleyim.
Her iki tarihte de başımızda bir “yalan rüzgarı” esmektedir.
Boş vaatler... Partizanlık...
Omurgasız ve silik bir duruş...
Devl
2003... Ve 2009...
Bu iki tarihin, Kıbrıs Türk siyaseti açısından ortak özelliği sizce nedir?
Hemen söyleyim.
Her iki tarihte de başımızda bir “yalan rüzgarı” esmektedir.
Boş vaatler... Partizanlık...
Omurgasız ve silik bir duruş...
Devletin “partileşmesi” süreci.
Günü kurtarma siyaseti...
Bu tarifin siyasi adresini yazmama da gerek yoktur zaten.
***
Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nin ‘diplomatik nezaket fukarası’ son raporunda şu saptama dikkatinizi çekti mi bilmem:
- <<...Yardımların verimsiz alanlara kullanım oranı son on yılda iki defa
en kötü seviyesine çıktı: 2003’te ve 2009’da...>>
Ve esas çarpıcı saptama:
<<... 2006 yılında yardımların yüzde 25'i bütçe açığı için kullanılırken, 2009 yılında bu oran yüzde 68'e çıktı...>>
***
İki hükümet döneminin en temel ‘farkıdır’ bu... Kimileri ‘teğet’ geçse de...
Biri CTP dönemi.
Bir diğeri UBP...
Bu “fark”ı gözden kaçırmak için “bin bir dereden su getirenler”, nedense hemen “siyasi ortam”a sığınıyor.
- CTP döneminde, Annan Planı’yla birlikte, özel bir süreç yaşandı!.
Evet, özeldi.
Çünkü “çözüm iklimi” yaratıldı.
Ve bu iklimi kimin desteklediği, kimin de kendinden geçmiş bir halde karşısında durduğu, biliniyordu.
Hepimizin siyasi partilere yönelik farklı beklentileri, hayal kırıklıkları, memnuniyetleri ve öfkeleri vardır.
Bundan sonra da olacaktır mutlaka.
Ama...
CTP ile UBP dönemleri arasındaki bu temel fark, “saklanamayacak” kadar barizdir...
“Çözüm iklimi” UBP’nin bu vizyonu ile mümkün değildir...
Ekonomi ve bütçede istikrar da...
Türkiye’den gelen yardımların “en verimsiz” şekilde kullanıldığı; gelen paranın en yüksek oranda ancak da “bütçe açığı”nı kapatmaya yaradığı dönemler, illaki UBP’ye denk geliyorsa, sizce bu “rastlantı” mıdır?
O halde, biraz da ‘vicdan’ lütfen!..
Hayal kırıklıklarımız baki kalsa da...
Heşşşaaaaa!
Eşeği önce kaybet!..
Sonra bul.
Ve “sevin”...
Tüm toplum da buna inansın.
Hep birlikte sevinelim yani:
Heşşşaaaa!...
***
Eğitim Bakanı Dürüst bizi kandırsın, sevinelim...
Eşeği kaybettik ya...
Bakınız, bulduk yine...
Heşşaaaaaaaa!..
Doğu Akdeniz Üniversitesi Rektörü Abdullah Öztoprak “hokus pokus” yapsın...
“Doğa”ya uygun gözümüzü bağlasın.
Uyutsun...
Sevinelim birlikte...
Heşşaaaaaaaaa!...
***
Bu sene KKTC üniversitelerine 16,395 kontenjan ayrılmış.
ON ALTI BİN ÜÇ YÜZ DOKSAN BEŞ!..
Ne kadarı boş kaldı?
11.332!
Evet, ONBİR BİN ÜÇ YÜZ OTUZ İKİ!..
Dolusunu, varın, siz hesaplayın artık.
Önceki hükümet döneminde, yani 2008’de, gelen öğrenci sayısı
8 bin 143’tü...
2010’da 3.940’a düştü.
İşte EŞEĞİ KAYBETME hikayesi burada...
Şimdi, 5 BİNE çıktı ya!..
Diyorlar ki, eşeği bulduk!..
Kör, topal olsa da...
ARTIŞ VAR ARTIŞ!
Sevinelim hep birlikte.
Hade Kemal bakan, Abdullah satan, el ele, gülücük dağıtma merasimine:
Heşşşşşşaaaaaaaaaaa!
DENYALI!
“Yeni nelerle tanıştık. Mesele, kahve dendiği zaman, Mehmet Efendi mi Con mu, diye yeni bir soruyla... Başka?”
Demiştik hani...
O kadar çok yeni mesaj gelmişti ki.
Kimilerini sakladım.
Ancak bugüne kısmet oldu, yayınlamak için.
.... - Çay, ince belli mi yoksa büyük fincan mı?
.... - Gonga oynayalım!.
- Yok ya, okey !..
- Nerelisin?
- Denyalıyım.
- Adana?
- Denya!...
- Abi ya DENYA Türkiye’nin neresinde?