1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Sopalı da Olsa Sopasız da Olsa!
Sopalı da Olsa Sopasız da Olsa!

Sopalı da Olsa Sopasız da Olsa!

Sopalı da Olsa Sopasız da Olsa!

A+A-

 

Ahmet Gülmez
[email protected]

1908’de 2. Meşrutiyetin ilanından hemen sonra İttihat ve Terakki Cemiyetinin muhalefeti hedef alan tahammülsüz siyaseti ve yönetimdeki başarısızlığı nedeniyle büyük bir muhalefet oluşmuştu. İlk olarak Serbesti Gazetesi yazarı Hasan Fehmi’nin bir ittihatçının suikastı ile öldürülmesiyle patlak veren ve adına 31 Mart Vakası da denilen olaylar kullanılmıştı. Böylelikle, İttihat ve Terakki Cemiyeti, iktidarını pekiştirme yoluna gitmişti. Ardından Selanik’teki hareket ordusunun çağrılmasıyla olaylar bastırılmış ve akabinde ise II. Abdülhamit tahttan indirilmişti. Gelişen olayların sonrasında, bir başka deyişle iktidarın pekiştirilmesinin ardından İttihat ve Terakki adeta muktedirleşmiş ve kendisine karşı yürütülen muhalefet ise dağılmıştı. Daha sonraları, arayışlarına devam eden muhalefet güçleri,  1911 yılının sonlarında İttihat ve Terakki karşıtı olarak güç birliğine gitmiş, Hürriyet-İtilaf Fırkası adıyla yeni bir parti kurmuş ve yeniden mücadeleye girişmişti.

Burada, günümüz CHP’sinin aslında “İttihatçı” zihniyetle aynı düzlemde hareket ettiğini ve hatta yıllar geçse de mayasının değişmediğini söylemek mümkündür. Son fezlekeyle ilgili görüşmelerde CHP’nin aslında bir muhalefet değil de, “Kürde ne yapılsa mubahtır.” anlayışında tam da bir iktidar yancısı gibi olduğu gün yüzüne çıkmıştır ve böylesi bir yorum, abartılı ya da yanlış olmaz. Dahası, erken seçim tartışmalarının olduğu bir dönemde CHP’nin, kendi tabanındaki birçok sol, sosyalist ve demokrata bunu nasıl anlatacağını hiç düşünmediği de ortadadır. Çok fazla geriye gitmeye gerek yok, 7 Haziran seçimleri öncesinde CHP; HDP, AKP ile anlaştı gibi bir savı ortaya atmış ve söz konusu sol eğilimli seçmenleri de tabanında tutmayı başarabilmişti. Şimdiki argümanının ise onlar RTE’yi “Başkan” yaptırmadı ama ben yaptıracağım şeklinde olacağı söylenebilir!

Sopalı seçimlere dönülecek olursa, 1911 yılının Aralık ayındaki İstanbul Ara Seçimlerine giren Hürriyet ve İtilaf Fırkası, seçimi kazanarak önemli bir başarı elde etmişti. Bu arada Meclis’te de İttihat ve Terakkiye karşı muhalefet güçlenmeye başlamıştı. Gelişmelerden kaygı duyan İttihat ve Terakki Fırkası ise Meclis’in yenilenmesi için Anayasanın 35. maddesi temelinde bir düzenlemeyi gündeme getirmişti. Madde, Meclisi Mebusan tarafından kabul edilmese de, Sultan Mehmet Reşad, Anayasanın 7. maddesine göre üç ay içerisinde yeni seçimlerin yapılması şartıyla Meclis’i feshetmişti. Böylece İttihat ve Terakki, siyaseten istediğini elde etmişti. Devlet kurumlarına hakim olan İttihat ve Terakki’nin muhalefeti tasfiye etmesinin önünde herhangi bir engel kalmamıştı. Seçim sürecinde devlet kadrolarında önemli değişiklikler yaşanmış, İttihat ve Terakki, vali, mutasarrıf, kaymakam, emniyet ve ordu mensupları arasında tayinler gerçekleştirmişti. Sait Paşa kabinesinde de bir dizi değişiklik yapılmıştı. Bu tayinlerin amacı, seçim sonuçlarını garanti altına almaktan başka bir şey değildi. İttihat ve Terakki, ordu mensuplarını da propaganda faaliyetlerinde kullanmaktan çekinmedi. Askerler çarşı ve pazarda mızıka ile ‘yaşasın cemiyet’ sloganları atmaktaydılar. Subaylar ise askerleri toplayarak cemiyetin ülkeye yaptığı hizmetleri, seçimi niçin İttihat ve Terakkinin kazanması gerektiğini ve bu konuda ordu mensuplarının cemiyete destek olması gerektiğini anlatmışlardır. 1912 yılının Ocak ayının sonunda tarihimize ‘sopalı seçim’ olarak geçen seçimin oy verme işlemleri başladı. İttihat ve Terakki seçimi kazanmak için halka tehditler savurmaktan, baskı yapmaktan çekinmedi.

Birçok yerde vatandaşın sopa yediği bu seçimi İttihat ve Terakki kazandı.

Yukarıda tarihi kısaca özetlediğim olaylarda yadırganacak bir şey yoktur sanırım! İktidarın, her şeyi elinde bulunduran yapının, seçimlerden çok düşük bir oy oranı ile çıkması beklenemez; ancak muhalefet güçlerinin ilk fırsatta kendi çıkarları doğrultusunda (teşbihte hata olmaz) “Sarı Öküz” hikayesinde olduğu gibi, büyük güce/iktidara teslim olmaları, aslında bir bir gidecekleri gerçeğini ortaya koymaktadır. Ünlü Kürt şairi Cegerxwin demiş ya  “Eger hûn nebin yek, hûn ê herin yek bi yek... (Eğer Birlik olmazsanız bir bir gidersiniz) 

Sopalı seçimlere değinme nedenim, aslında tarihten ders almadığımız gerçeğini bir kez daha hatırlatmak istememdendir. Son fezleke komisyonu ve meclis oylaması gösterdi ki, bu ülkede gerçek anlamda muhalefet yapmak isterseniz, muhalefette olduğunu iddia edenler dahi size karşı tavır sergileyebilir ve hatta iktidarın değirmenine su taşıyabilirler. Anayasaya aykırılığı kabul edildiği halde böyle bir amacı gerçekleştirmeye çalışmak, hangi zihni sapmanın sonucudur, tahmin etmek güç!  Şunu görmek ya da bilmek hiç zor değil... Bugün Kürtleri Meclis’ten çıkarmaya teşne olanlar, yarın değil Meclis’ten çıkarılmak, sokak ortasında milletvekili olduğuna bakılmaksızın yaka paça cezaevlerine atılmayı da göze almışlardır demektir.

Bugün iktidar, 7 Haziran seçimlerinin akabinde yaşadığı bunalımı çözmenin tek yolu olarak kendisine karşı gerçek anlamda muhalefet eden ve baraj altında kalmayarak iktidardan bir süre kendisini uzaklaştıran HDP’ye “ceza kesme”yi bir görev bilmiştir.  Ezcümle bütün bunlar 94 yılında DEP’li milletvekilleriyle başlayan sürecin HDP’lilerle devam etmekte olduğunu ve aslında değişmeyen tek şeyin iktidar zihniyetinin kendisi olduğunu göstermiştir. Parti fark etmeksizin, iktidara gelenin bir güç zehirlenmesi yaşadığı ortadadır. Sonuçta iktidarın, sopalı da olsa sopasız da olsa güç kullanmaktan ve baskıcı bir yönetim göstermekten vazgeçmeyeceği bilinmelidir.

 

Bu haber toplam 1564 defa okunmuştur
Gaile 371. Sayısı

Gaile 371. Sayısı