Sorun Yumağı Büyüdü
Sorun Yumağı Büyüdü
Stella ACİMAN
Geçtiğimiz hafta Ankara’daydım. Yıllar önce gördüğüm bu şehrin değişimini izlerken, yolum Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düştü. Hazır gelmişken, Türkiye’nin ne durumda olduğunu, nereye doğru gittiğini öğrenmek istedim ve toplumsal olaylara karşı duyarlı, aktif ve renkli kişiliğiyle dikkat çeken CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ile bir söyleşi yaptım…
Seçim yaklaşıyor, bu dönemde saha çalışması olarak neler yapıyorsunuz?
Aslında genel anlamda AKP’nin yüksek oranda oy aldığı kesimlere baktığınızda, kadınlardan, meslek grubu olarak ev hanımlarından yüksek oy aldığını görüyorsunuz. Onun için biz de şimdi bir çalışma başlattık. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kadın haklarının bu kadar gerilemiş olduğu bir dönemde, kadınların AKP’ ye bu kadar oy veriyor olması hakikaten sorgulanması gereken bir unsur. O yüzden saha çalışmasında ağırlıklı olarak ev hanımlarını hedefleyen, onların sorunlarını dinleyen ve onlara çözüm üreten bir süreç yaşıyoruz şu anda. Özellikle Ankara'da köy köy, sokak sokak, ev ev geziyoruz. Özellikle oyumuzun düşük olduğu yerlerde bu çalışmayı yapıyoruz.
“SAĞ, SOLA YAKLAŞACAK”
Yunanistan'da Syriza Partisi'nin başarısında sol cephede güç birliği sağlamasının etkili olduğu görülmekte. Haziran seçimlerinde CHP'nin benzer bir yol izlemesi düşünülüyor mu?
CHP zaten kendisini sol olarak tanımlayan bir parti. Bu aşamada Yunanistan üzerinden bir analiz yapacak olursak; Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük toplum hareketini yaşadı Gezi olaylarında. Ve o aşamada özgürlüğe, eşitliğe sahip çıkmak isteyen insanlar sokağa dökülmüşlerdi. O günlerde 9 kişiyi kaybettik. Buna benzer olaylar Yunanistan’da da yaşandı ve sorumlular gerekli cezaları aldılar. Türkiye’de bu olayların ardından vicdanlar rahatsız… Bu noktada Türkiye, mevcut cumhurbaşkanı tarafından kutuplaştırarak yönetilmek istense de, ikiye bölünmek istense de, farklı gruplar yaratılmak istense de, şu anda daha çok vicdanlı insan, vicdansız insan olarak ikiye bölünmüş durumda. Türk-Kürt ayrımına insanlar yan yana, kol kola durarak, iç içe geçerek iktidara karşı bir duvar ördüler. Kadınlar, bizi kapalı, açık olarak ayırmayın, hepimiz burada kendi haklarımız için varlık gösteriyoruz, bizim üzerimizden politika üretmeyin, kılığımıza kıyafetimize karışmayın diyor. Yunanistan, merkezine insanı koyan ve aslında CHP’nin taşıdığı evrensel değerlere benzer olguları ortaya koyan Syriza Partisi'ni iktidara getirdi. Aslında biz önümüzdeki süreçte sağın da sola yanaşacağını ve bu anlamda çevreyi, doğayı öncelikli ele alan CHP'ye yaklaşacağını öngörüyoruz. Genel anlamda saha çalışmaları da bunu destekler nitelikte. Daha önceki dönemlerde AKP ile ilgili söylemlerini üstü kapalı olarak söyleyen kesim şimdi açık açık dile getirebiliyor.
İtalya, İspanya ve Yunanistan’ da siyaset gençleşmeye başladı, siz CHP olarak gençlerle ilgili bir politika geliştiriyor musunuz?
Gençler ve siyaset denince; özellikle Gezi olayları bize bir kez daha gösterdi ki aslında gençler siyasetin öznesi değil nesnesi olmak istiyorlar. Bütün gün elini cep telefonundan ya da bilgisayardan ayırmadığını düşündüğümüz, apolitik sandığımız gençler ne kadar aktif bireyler olduklarını Gezi’de bize gösterdiler. Bu noktada Türkiye’de siyaset dünyasıyla gençler arasındaki bağları kuvvetlendirmek gerekiyor. Maalesef siyasetçiler genel olarak gençlikle ilgili yanlış ifadeler kullanıyor. Örneğin; gençler siz bizim geleceğimizsiniz... Bu sözü söylediğiniz zaman yanında şu mesajı veriyorsunuz; Bu günler bizim yarınlar sizin olsun diyoruz ama size yol verir miyiz vermez miyiz, bakarız... Sizler bizim geleceğimizsiniz dediğinizde gençlere geleceği vermiyorsunuz, bugün bizim demiş oluyorsunuz. Biz CHP olarak diyoruz ki; gençler bugünün ve yarının mimarlarıdır, onlara daha fazla yer açmamız gerekiyor, onları sadece mitinglerde broşür dağıtan, bayrak asan bireyler olarak değil, karar mekanizmalarında da görmek gerekiyor. Onları dinlemek, gençlerle aynı dili konuşmak gerekiyor. Şu anda Türkiye'nin herhangi bir gençlik politikası yok, ya da bir başka deyişle politikasızlığı politika olarak seçmiş bir Türkiye Cumhuriyeti var. Birkaç kişi var gençlerin sorunlarını dile getiren, onlara da hakikaten çok sahip çıkıyorlar ama doğru olanı bu değil. Parlamentonun yaş ortalaması 57... Türkiye'de nüfusun yarısının yaşı 30 yaşın altında, bizim parlamentodaki yaş ortalamasının 57 olması kabul edilebilir değil.
KADINA ŞİDDET
Türkiye'de kadına şiddet giderek artmakta, aileden sorumlu bakan 'kadınlara çığlık atmayı öğretelim' diyor. Bir başka AKP milletvekili 'mahalle abilerini devreye sokalım' diyor. Sizin bu önerilere bakışınız nasıl, parti olarak kadına şiddet konusunda çözüm önerileriniz nelerdir?
Burada parti olarak nerede durduğumuz çok somut. Şu anki aileden sorumlu bakanın acziyet içinde olduğunu üzülerek söylemek zorundayım. Mevcut bakan kadın katillerine 'elleriniz kırılsın' diyerek gayet soyut bir ifade kullanıyor. Bu cümleyi herkes söyleyebilir. Bir bakan olarak önleyici tedbirler alması, uygun politikaları belirlemesi ve bu politikaları da uygulanabilir hale getirmesi gibi bir sorumluluğu var. O, tacize, tecavüze uğrayan çocuklar için ailelere çığlık atmayı öğretin diyor. Oysa ki ana sorumlu kendisi ve o sorumluluğa göre konuşması gerekir ama böyle bir özelliğe sahip değil. Hükümet yetkilileri ki, her gün yeni bir açıklama yapıyorlar, birbirinden feci... Ama başta bu ülkeyi en tepe noktadan yöneten Recep Tayyip Erdoğan'ın 'ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, bu işin fıtratına ters' demesi kadının toplumda ikinci cins olarak görülmesini sağlıyor. Bu da hiç şüphesiz kadına karşı şiddete olumsuz etki yapan, arttıran faktörlerden bir tanesi. Ama bunun yanı sıra tabii ekonomik darboğaz, gelir dağılımındaki dengesizlikler, kişilerin doğduğu yerde doyamıyor olması ve bu nedenle göç ediyor olması, dolayısıyla gittiği yere adapte olamaması gibi faktörler de kadına karşı şiddeti arttırıyor. Onun için biz diyoruz ki, her şeyden önce kadın katilleriyle ilgili iyi hal indirimi kaldırılsın. Türkiye'de kadınlar öldürülüyor, duruşma sonrasında ikinci kez öldürülüyor. İkinci kez öldürenler hem katilin avukatları hem de zaman zaman aldıkları kararlardan dolayı savcılar da olabiliyor. Bu nedenle; dava günü mahkemeye takım elbiseyle geldi, efendi durdu diye iyi hal indirimi verilmesin. Kadınlar hem sosyal hem ekonomik hem de kültürel olarak iyi bir konuma sahip olsunlar. Bunu yapabilmek için de kadının iş gücünü arttırmak gerekiyor, aynı zamanda kadının daha iyi konumlarda çalışmasını sağlamak gerekiyor. Kreş imkanı sunmadan kadının sürekli doğum imkanını arttırıcı mesajlar verdiğinizde şu gerçekle karşılaşırsınız. Bir çocuğu olanın çalışma oranı yüksek değil, iki çocuğu olan kadınınki daha düşük, üç çocuğu olan kadın ise çalışma hayatından çekiliyor.
Önümüzdeki günlerde kadın istihdam yasası çıkacak, hükümet bu yasayla ne yapmaya çalışıyor?
Bağımlı yapmaya çalışıyor. Aslında hükümetin hedefinde bir rejim değişikliği var. Bu rejim değişikliğine başkanlık rejimi diyemeyiz, diktatörlük rejimi diyebiliriz ve bir toplumu esir almanın yolu kadını esir almaktan geçiyor. Çünkü kadın çocuğuna da öğretendir. O yüzden ana tehlike hep kadınlar ve gençlerdir. Gezi olaylarında, Kurtuluş Savaşı’nda, Fransız Devrimi'nde olduğu gibi kadınlar hep kritik noktalarda olmuşlardır daima. Kadınları bu mevzilerden geriye çekip böylelikle de konuşmayan, düşünmeyen, çalışmayan bir Türkiye'yi yönetmek isteyen bir zihniyet var. Çünkü insan okudukça, düşündükçe, itiraz ettikçe o zaman dayatılan politikaları da sorgulayacaktır.
“KIZIM SAĞ MISIN?”
Kadından sorumlu bakan olsaydınız ilk önce ne yapardınız?
Biz iktidara gelsek öncelikle kadın bakanlığı kurarız. Çünkü şu anda kadını aile içinde eriten bir bakış açısı var. Bu nedenle şiddet gören kadınlara danışmanlık hizmeti veriliyor. Kadın bırakın yeni bir hak kazanmayı, hayatta kalma mücadelesi veriyor. Eskiden analar kızlarını 'iyi misin' diye ararlardı, şimdi ise 'kızım sağ mısın' diye arıyorlar. Böyle bir süreçten geçiyoruz. O yüzden kadın bakanlığını kesin kurmak gerekir. Rol modelleri öne çıkarıp, güçlü kadınları daha fazla önde tutarak diğer kadınlara da duygusal bir teşvik uygulamak gerekir. Kadınların çalışma hayatı içinde daha fazla kalabilmesi için kreş sağlamak, iş güvencesi ve güvenliği sağlamak gerekir. En temelde ise eğitim yatıyor. Eğitim sisteminin toplumsal cinsel eşitliğini içselleştirecek şekilde, çocuk yaştan başlatılarak şekillendirilmesi gerekir. Şu anda çocuk kitaplarına baktığınızda bir tarafta anne bulaşık yıkar, baba koltukta oturup gazete okur gibi görüntüler varsa çocuk bu görüntüyü zihninin derinliklerinde bir yerde 'demek ki böyle' olarak yorumluyor.
KIBRIS SORUNU
Kıbrıs konusunda neler söylemek istersiniz?
Kıbrıs’la ilgili uzun yıllardır sorunun devam ediyor olması halklar arasında 'bu sorun çözülmeyecek' gibi bir önyargı yaratmış. Tabii uzun yıllardır çözülmeyen sorun yumağı iç içe geçmiş, her defasında daha da büyümüş ve belli bir noktaya dayanmış. Türkiye ve KKTC aslında bu konunun çözülmesi konusundaki samimiyetini Annan Planı döneminde gösterdi. Maalesef o aşamada Güney Kıbrıs'tan benzer bir yaklaşım alınamadı. Tek tek iki tarafı dinlediğinizde o kadar mağdur olmuş aileler var ki, kendi evlerinden koparılmış insanların diğer tarafta hak iddia etme gibi bir durumu var. Diğer yandan bakıldığında sahip olunan kaynaklarla ilgili de ciddi bir takım sıkıntılar var. Aslında Ada’nın sahip olduğu imkanlar bölünmüşlüğü nedeniyle bir sinerji yakalamadığı gibi ekonomik anlamda da çöküşüne neden oluyor. Bu durumdan her iki taraf da zarar görüyor. Bu sorunların çözülmesi konusunda kararlı hareket edilmesi gerekiyor. Bizim Türkiye'den oradaki sorunlara bakış açımız daha çok KKTC'nin kendi iradesiyle belirlediği liderlerine destek vermek şeklindedir. Ama Ada’nın hem stratejik hem de tarihsel anlamda ne kadar değerli ve önemli olduğunu biliyoruz. Ada’da daha üretken bir yapının olmasını istiyoruz. Ada’da birçok sorun aslında hepimizin sorunu. Kıbrıs zaten bizim bir parçamız olduğuna göre Kıbrıs sorunu Türkiye için özellikle AB için de hep önümüzde olan bir konu. Ama ben bunu bir sorun olarak ifade etmek istemiyorum çünkü o zaman Kıbrıslılar bir sorunmuş gibi bir algılama oluşuyor ki ben bu ifadeleri bu iktidarda duydum. Kıbrıslıları sorun olarak gören bir zihin kodlaması oluşuyor.
Erkek egemen bir mecliste bir kadın olarak kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Ben kendimi kadın erkek diye cinsiyet tanımlamaları içinde görerek hayata bakan biri değilim ama şurası bir gerçek; nasıl ülkenin yarı nüfusu 30 yaşın altındaysa ve bu meclise de yansımalı demişsem, dünyadaki nüfusun da yarısını kadınlar oluşturuyorsa bu da meclise yansımalı. Çünkü eril dünyanın bakış açısı politikadan tutun, kürsüde yapılan konuşmalara, seçilenlere kadar yansıyor. Bunlar da ancak ve ancak temsiliyetin artmasıyla olur. Ancak kadın temsiliyetinden kastettiğim şey orada adeta bir vitrin malzemesi olan kadınlar değil. Fikri, vicdanı hür olmalı ve yeri geldiğinde kendi partilerini bile eleştirebilmeli, aksiyon yapabilmeli. Mesela AKP’de parti içi muhalefet kadınlarda sıfır noktasında. CHP’de ise bir kanunla ilgili ben bir kadın olarak farklı bakıyorsam parti içinde de bu mücadeleyi verip ikna etmeye veya ikna olmaya çalışırım. Sonuçta ikna olmuyorsam da oylamaya girmeyip ona göre bir pozisyon alabiliyorum. Bunu yapmaktan korkmamalı kadınlar. Bunu yaptıklarında siyasi bitişleri olabilir endişesi yaşıyorlar ama siyaset fayda üretmek üzerine odaklanmaktır, süreklilik üzerine değil.
SEÇİM BARAJI
Şu anda çok gündemde olan seçim barajı konusunda neler söylersiniz?
CHP uzun yıllardan beri bu konuyla çok ilgili bir parti. Bir taraftan Kenan Evren'i yargılarken aslında 1982 Anayasası’nın sürdürüldüğünü görüyorsunuz. Seçim, YÖK, siyasi partiler yasası, grevlerin milli güvenlik tehdidi oluşturduğu için ertelenmesine kadar aynen uygulanıyor. Biz de sayısız kere kanun teklifi verdik, önce sıfırlansın dedik kabul edilmedi sonra yüzde üç, yüzde yedi olsun dedik kabul etmediler. Çünkü demokrasi parmak çoğunluğuyla değil, farklı görüşteki tabanların temsili ile olur dedik. Ama bütün kavramların içini boşaltan AKP zihniyeti bunu da bir parmak çoğunluğuna indirmiş durumda ve bu seçim barajının kalkmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Biz bu konudaki samimiyetimizi dirayetimizi gösterdik. Hatta seçim kanunu da değişmeli, milletvekillerini halk belirlemeli diyoruz.
Haziran seçimlerinde CHP' yi nerede görüyorsunuz?
İktidarda görüyorum. Bunu da aslında sahadaki çalışmaların sonucu olarak görüyorum. Bu seçimde kararsızlar çok büyük bir kesimi kapsıyor. Bu kişiler şu anda AKP ile bağlarını koparmışlar ama CHP’yi seçenek olarak görme noktasında şüpheleri olanlar. Onlara parti politikalarımızı açıklayacağız. Politikalar açıklandıkça inanıyorum ki o kişilerin de karar vermesi kolaylaşacak.