“Soruşturmanın durdurulması için talimat New York’tan geldiydi…” 2
Bay Tommy mektubunda devamla şöyle yazıyor:
"Her neyse, soruşturmanın başlangıcında katillerin beyaz bir arabada seyahat ettikleri, bu arabanın eski model bir Singer olduğu (1964’te bile eskiydi) radyatör (veya benzin) kapağı yanında kısa bir bayrak direciği olduğu bilgisi bulunuyordu. Bu bilgi nereden gelmişti, hiçbir fikrim yok ancak cinayetlerle ilgili bunu Kurt’tan duyduğumu hatırlıyorum. Artık İsveç’e dönme zamanım yaklaşıyordu (29 Nisan’da dönecektim).
O günlerde Pendaya Hastanesi’nde çalışmakta olan Lübnanlı bir kız tanıyordum – Nisan ayının ikinci yarısında bir gün Mağusa’ya beni ziyarete gelmişti bu Lübnanlı kız. Gecenin geç saatlerinde arabasıyla Pendaya’ya geri dönecekti. Onun bütün adayı katederek gece vakti ta Pendaya’ya gitmesine içim bal vermemişti. Bu nenle onunla birlikte Pendaya’ya gitmeyi, onun arabasıyla benim Mağusa’ya dönmemi ve ertesi günü öğleden sonra Lefkoşa’da onunla buluşmamızı önerdim. Böyle de yaptık ve geceyarısını birkaç saat geçmişti ki Mağusa’ya geri dönmekteydim. Ana yolu kullanıyordum.
Şimdi tam olarak söyleyemeyeceğim ancak Lefkoşa-Mağusa arasındaki anayolda bir yerde, belki bir kavşakta, belki de Kukla köyüne yakın bir noktada aşağı yukarı sallanan bir kırmızı ışık gördüm, birkaç yüz metre ötemdeydi bu ışık. Kendimi iyi hissetmiyordum çünkü Mağusa’dan ayrılmak için izin almamıştım ve eğer bu Kıbrıslırum polisi iseydi, belki de beni komutana rapor edeceklerdi. Yakında Kıbrıs’tan ayrılacak olsam ve bu seyahati yapmak için iyi bir nedenim olsa dahi bu durum iyi değildi…
Yakınlaştığım zaman yol kenarında dört veya beş sivil insan gördüm, beyaz bir araba gördüm, bir Singer’di bu araba ve benzin kapağı yanında bir bayrak direciği de vardı. O yaşlarda normalde hiçbir şeyden korkmazdım ancak o arabayı gördüğümde çok korkmuştum. İçimi bir soğukluk kapladı ve ilk düşüncem gaza basıp onları geçmeye çalışmaktı. Ancak yolda o şekilde duruyorlardı ki onlardan birisine çarpmadan onları geçmek mümkün değildi ve eğer bunlar kuşkulandığım kişiler idiyseler, o zaman silahlı da olabilirlerdi – hiçbir şansım yoktu. Böylece durdum. Dört ya da beş adam vardı, benden biraz daha büyüktüler ve iyi giyimliydiler. Atletik görünüyorlardı ve ilk izlenimim bunların polis ya da asker olabilecekleriydi.
Bunlardan birisi liderleri gibi duruyordu ve aracımın ön kapısına yaklaştı. Kibar biçimde bir grikomun olup olmadığını sordu çünkü lastikleri patlamıştı. Aracımda böyle bir alet vardı, diğerleri patlak lastiği değiştirirken, onların lideriyle farklı şeylerden konuştuk. Bana hangi milliyetten olduğumu sordu, İsveç’in yaşamak için nasıl bir yer olduğunu, Kıbrıs’ta kalmaktan hoşlanıp hoşlanmadığımı ve benzer şeyler sordu. İngilizce konuşuyurduk, onun Kıbrıslırum mu yoksa Kıbrıslıtürk mü olduğunu anlayamadım. Herhangi bir silah da görmedim.
Birden bire Kurt isminin de bir İsveç ismi olup olmadığını sordu bana. O zaman kafamda ziller çalmaya başladı – beyaz bir Singer araba ve cinayetleri soruşturanlardan birisi olan Kurt’un adının bir İsveç adı olup olmadığı hakkında bir soru… Bir anda kendimi yol kenarında bir hendekte yatır vaziyette gördüm! Ona bildiğim kadarıyla Kurt isminin bir Alman ismi olduğunu söyledim ki bu da doğrudur. “Ancak bu isimde İsveçliler de var, değil mi?” dedi bana. O anda diğer adamlardan birisi grikoyla geldi. “Tamam, teşekkür ederiz, Mağusa’ya iyi yolculuklar” dedi liderleri ve elimi sıktı.
Mağusa’ya geriye kalan yolda kafamdan binlerce düşünce geçti. O yolda gecenin bir vakti, üstlerimden izinsiz ne aradığımı nasıl açıklayabilirdim…"
devam edecek...