1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. SOSYAL MEDYA’DAN ESKİ FOTOĞRAFLAR….
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

SOSYAL MEDYA’DAN ESKİ FOTOĞRAFLAR….

A+A-

Meclis binası: Dianellos sigara fabrikası…

s1-106.jpg

Bu fotoğraf, 1963-64 yıllarında çekilmiş… Şimdiki Meclis binasını gösteriyor… Bir zamanlar Dianellos sigara fabrikası olan bu binayla ilgili bu fotoğrafta, Kıbrıslıtürk mücahitler, bina girişine barikat kurmuş vaziyette deklanşöre yakalanmış… Andreas Fterakides, bu fotoğrafı “‎Η ΛΕΥΚΩΣΙΑ ΤΟΥ ΧΤΕΣ - YESTERYEARS OF NICOSIA” sosyal medya sayfasında paylaşmış…

Sotoris Savva’dan bir fotoğraf: “1960’ta Körler Okulu’nda çocuklar…”

s2-093.jpg

Sotris Savva, “ΜΝΗΜΕΣ ΚΑΤΕΧΟΜΕΝΩΝ-ΛΑΙΚΗ ΠΑΡΑΔΟΣΗ ΚΑΙ ΙΣΤΟΡΙΑ ΤΗΣ ΚΥΠΡΟΥ” adlı sosyal medya sayfasında çok güzel bir fotoğraf yayınlıyor: Kıbrıs’taki Körler Okulu’nda çocuklar… Yıl: 1960…

Hristos Hacıvasiliu’dan: “Lefkoşa Genel Hastanesi…

s3-047.jpg

‎”Η ΛΕΥΚΩΣΙΑ ΤΟΥ ΧΤΕΣ - YESTERYEARS OF NICOSIA” sosyal medya sayfasında Hristos Vasiliu’nun paylaştığı bu fotoğraf, Lefkoşa Genel Hastanesi dışında evlatçıklarıyla sıra bekleyen Kıbrıslı kadınları gösteriyor… Sosyal medya sayfası, Lefkoşa’nın geçmişinden hiç görmediğimiz fotoğraflara bakma olanağı sağlıyor… Fotoğraf Kıbrıs Cumhuriyeti Enformasyon Dairesi tarafından çekilmiş…

Anastasios Mihalidis: “Kaymaklılı kadınlar çeşmede…”

sss-004.jpg

“‎Η ΛΕΥΚΩΣΙΑ ΤΟΥ ΧΤΕΣ - YESTERYEARS OF NICOSIA” sosyal medya sayfasında Anastasios Mihalidis, “Kaymaklılı kadınlar çeşmede” başlıklı bir fotoğraf paylaşıyor…

Anastasios Mihalidis: “Lefkoşa’da mahkemeler ve Lüzinyan Sarayı…”

sss2.jpg

Bir zamanlar Lefkoşa’da mahkemeler binasının olduğu yerde Lüzinyan Sarayı vardı ve burası, Kıbrıs’ı yönetim merkeziydi…

Zaman içerisinde bu saray yıkıldı…

1904 yılından arta kalan işte bu… Anastasios Mihalidis, bu fotoğrafı “‎Η ΛΕΥΚΩΣΙΑ ΤΟΥ ΧΤΕΣ - YESTERYEARS OF NICOSIA” sosyal medya sayfasında paylaşmış…


BASINDAN GÜNCEL

Türkiye’de “kayıp” yakını Emine Ocak'tan mektup:

“Biz vazgeçersek adalet hiçbir zaman sağlanmayacak…”

 

    1995 yılında gözaltında iken işkence edilerek öldürülen Hasan Ocak'ın annesi Emine Ocak 30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü'nde bir mektup kaleme aldı. Emine Ocak "Biz vazgeçersek bu ülke kaybedenlerin cenneti olmaya devam edecek. Biz vazgeçersek bu ülke yakınlarını arayanlar ve adalet isteyenlerin cehennemi olmaya devam edecek" diyor. “Kayıp” yakını Emine Ocak’ın mektubu şöyle:

19 Ağustos'ta kaybettiğimiz Elmas Eren ve gözaltında kayıplar mücadelesinde aramızdan ayrılan tüm mücadele arkadaşlarıma...

Bugün Dünya Kayıplar Günü. Kayıpların bulunmasına ve biz geride kalan ailelerinin yaşadıklarına dikkat çekmek için Birleşmiş Milletler 30 Ağustos'u seçmiş. İşte böyle bir günde 24 yıldır yaşadıklarımı bir kez daha anlatmak istedim.

Anlatayım ki, unutulmasın. Anlatayım ki; evladını bulamayan, adaleti göremeyen anneler umudunu kaybetmeden nasıl ayakta kalır herkes bilsin.

Her cumartesi kayıplarımızla buluştuğumuz Galatasaray'ın bize yasaklanmasının üzerinden bir yıl geçti. Polislerin bizi sürüklediği, döverek kapattığı Galatasaray'a bir yıldır gidemiyoruz. Bir yıldır her cumartesi yaralarım kanıyor. Bir yıldır bana ve 24 yıldır Galatasaray'da diz dize oturduğum, birlikte mücadele ettiğim arkadaşlarıma yapılan zulümden utanmayanların ablukası devam ediyor.

İstiyorlar ki, devletin kaçırarak kaybettiği yakınlarımızı aramayalım.

İstiyorlar ki, kimse bu devletin suçlarını konuşmasın.

İstiyorlar ki, herkes için gerekli olan adaletten uzaklaşılmasına kimse itiraz etmesin.

 

Nasıl yasaklanabilir?

25 Ağustos 2018'de dünyada gözaltında kayıplarını arayanlar olarak bilinen biz Cumartesi Anneleri ve Cumartesi İnsanları, Galatasaray Meydanı'nda 700. kez bir araya gelecektik. Kaybedilen yüzlerce insanımızın nerede olduğunu soracaktık. Dirisinden vazgeçip kayıplarımızın birer mezarlarının olmasını ve 700. kez kaybedenlerin mahkeme önüne çıkarılmalarını isteyecektik. Bunları istemek nasıl yasaklanabilir aklım almıyor.

700. haftamızdan bu yana, yani tam 53 haftadır bu zulmü kabul etmiyoruz. Biz hiç vazgeçmedik ki... bizim etrafımızı sararak, iterek, önümüze kalkanlı polisleri dizerek vazgeçeceğimizi mi sanıyorlar!

Ben 27 Mayıs 1995'te Galatasaray'a ilk çıkan annelerden biriyim.

Oğlum Hasan Ocak öğretmendi. Kimseyi incitmeyen, herkesin yardımına koşan, yüreği insan ve doğa sevgisiyle dolu bir sosyalistti. Sokakta oynayan çocuklara dağıtmak için her zaman cebinde şeker ya da sakız taşırdı. 21 Mart 1995'te beni aradı, kızım Aysel'in doğum günü için balık ve pasta alacağını söyledi.

Hasan'ım eve bir daha gelemedi. Nereye gittiysek "bizde yok!" diyorlardı. Hasan'ı gözaltında görenler polislerin Ona çok ağır işkence yaptığını söylüyorlardı. "Gözaltı listesinde Hasan'ın ismi yazılıydı, gördük" diyorlardı.

Hasan'dan önce gözaltında kaybedilenlerin aileleriyle işte o zamanlarda İnsan Hakları Derneği'nde tanıştım. Bu acıyı, bu zulmü yaşayan ilk ben değildim. Başka kimse yaşamasın diye acılarımızı birleştirmeye, başkalarına umut olmaya o zamanlarda başlamıştık.

 

Hiç vazgeçmedim

Başvurmadığım yer kalmadı. Bir boşluğun içindeydim, oğlumun başına ne geldiğinin belirsizliği yakıp kavuruyordu yüreğimi. Ama oğlumu aramaktan hiç vazgeçmedim. Oğlumu bulma umudumu hiç kaybetmedim. 58 gün sonra adli tıp kayıtlarında oğlumun fotoğraflarını buldu çocuklarım. İşkence edilmiş, öpmeye kıyamadığım güzel yüzü tanınmaması için parçalanmış. Çocuklarım o fotoğrafları bana göstermediler. Hasan'ım kimsesiz değildi ama yapılan işkenceleri kimse görmesin diye Kimsesizler Mezarlığı'na gömmüşler.

Kimsesizler Mezarlığı'ndan çıkardık Hasan'ımı, kendi mezarlığımıza gömdük. Sonra kayıp yakınları ve insan hakları savunucularıyla oturup, bir daha kimse gözaltında kaybedilmesin diye her cumartesi Galatasaray Meydanı'nda sessizce oturmaya karar verdik. Bizim Galatasaray'da oturduğumuzu öğrenen başka aileler de yanımıza gelmeye başladı. Çok büyüdük Galatasaray'da. Birbirimize kardeş olduk, evlat olduk, arkadaş olduk. Sesimiz duyulmaya başladıkça, kayıplar da azaldı. Bizim mücadelemiz sayesinde daha fazla insan gözaltında kaybedilemedi. İnsanların yaşam hakkının güvencesi  olduk.

 

"Ben sizin sayenizde yaşıyorum"

300, 400, 500, 600 gibi haftalarımızda binlerce kişi geldi yanımıza. Bizimle birlikte sessizce fotoğraflarımızı taşıdı. Alkış bile çalmadılar, çünkü herkes bizim sessizce oturduğumuzu biliyordu.

Devletin işlediği suçları söylemenin de bir bedeli vardı. Bizim orada olmamızı, bu suçları söylememizi istemeyenler her zaman oldu. Gözaltına da aldılar, cezaevine de koydular ama biz birbirimizden ayrılmadan, vazgeçmeden kayıplarımızı istemeye devam ettik.

Sene 1997 ya da 1998'di, genç bir delikanlı geldi yanımıza, elimizi öptü ama ağlayacak gibiydi. Birlikte geldiği annesi sürekli ağlıyordu, bizse şaşkındık. Anlatmaya başladı sonra; "18 gün beni gözaltında tuttular, çok işkence yaptılar. Beni kimsenin göremeyeceği ayrı bir yerde tutuyorlardı ve gözaltında kaybedeceklerini söylüyorlardı. Polisler beni savcılığa çıkarttıklarında 'seni gözaltında kaybedecektik ama senin anan da gider Cumartesi Anneleri'ne katılır diye bırakıyoruz' dediler. Ben sizin sayenizde yaşıyorum".. Delikanlının anlattıklarını dinleyince hepimizin içi o kadar çok rahatlamıştı ki, o gün dünyalar bizim olmuştu sanki.

699 hafta oğlumun ve gözaltında kaybedilen yüzlerce kişinin fotoğrafını taşıdığımız, adalet istediğimiz Galatasaray meydanı 53 haftadır suskun. "Sizin sorununuz benim kabinemin sorunudur" diyen dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, şimdi Cumhurbaşkanı. Verdiği sözü tutmayan bir Cumhurbaşkanı olur mu? Kayıplarını arayanlara yapılan bu işkence yüz yıl da geçse unutulmaz. Artık suçlarını kabul etsinler istiyoruz, özür dilesinler bizden ve açsınlar bizim meydanımızı.

Galatasaray bize yasaklandığından beri kayıp haberleri çoğaldı. Hala 2 kişiden aileleri haber almaya çalışıyor. Yoksa herkesi susturup yeniden insanları kaybetmek için mi bizi engelliyorlar? Ben gözaltında kaybedilmiş bir evladın annesiyim, her kayıp haberinde yüreğim daralır ve her kayıp annesi gibi sokaklara çıkmak isterim.

Defalarca yan yana geldiğimiz Arjantinli annelerden biliyorum, biz vazgeçersek kayıplarımıza ulaşamayacağız.

Biz vazgeçersek bu ülke kaybedenlerin cenneti olmaya devam edecek.

Biz vazgeçersek bu ülke yakınlarını arayanlar ve adalet isteyenlerin cehennemi olmaya devam edecek.

Biz vazgeçersek, adalet hiçbir zaman sağlanmayacak.

Ben bir söz verdim evladını, eşini, kardeşini bulamadan aramızdan ayrılan arkadaşlarıma. Onlar hesap vermemek için hepimizin ölmesini bekliyor ama hesap vermekten kurtulamayacaklar. Biz son kayıbımız bulunup, kaybedenler ceza alana kadar vazgeçmeyeceğiz.

En son arkadaşım Elmas'a söz verdim; bizim olan, kayıplarımızın olan Galatasaray'da, çocuklarımızın fotoğrafını bir gün mutlaka taşıyacağız. 

 

30 Ağustos 2019
Emine Ocak”
(AGOS – 29.8.2019)

 

 

Bu yazı toplam 3745 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar