Soyuttan somuta Batı Şeria Deneyimi
Soyuttan somuta Batı Şeria Deneyimi
Furat Awadallah
Doğu Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde eğitim aldığım süreçte, Ortadoğu’daki bazı çatışmalar ve özellikle Filistin-İsrail çatışması üzerine belli bir birikim sahibi olmuştum, ancak eğitimim boyunca okuduğum akademik kaynaklar ve yazdığım dönem ödevleri, bu çatışmayla ilgili derin bilgi sahibi olmama yardımcı olmadı. Bu konuda sadece belli bir bakış açısı ve analizi yansıtan akademik metinlerden medet ummak yerine, mezun olduktan sonra Filistin’e giderek buradaki çatışmayla ilgili kendi perspektifimi ve görüşlerimi oluşturabilmek en büyük düşümdü. Ben aslında Filistinliyim ve kökenlerim 1948 yılında İsrail tarafından işgal edilen Ashdod’a dayanıyor. Bu yazıda son dönemde bölgede izlemek olanağını bulduğum koşulları ve bu soruna dair izlenimlerimi aktaracağım.
İşgal edilmiş Filistin topraklarında ve Filistin’in her yerinde gözlemlediğim kötü yaşam koşulları ve insanın inanmak dahi istemeyeceği insan hakkı ve sosyo-ekonomik hak ihlalleri, orada yaşanan adaletsizlikleri, güvensizliği ve bilinçli bir şekilde yaratılan acımasız atmosferi gözler önüne seriyor. İster Gazze Şeridinde, Doğu Kudüs’te ya da Gazze’de olsun, Filistinliler İsrail’in uluslararası hukuku, uluslararası insan haklarını ve uluslararası antlaşmaları çiğnemesine maruz kalıyorlar. İşgal altındaki bölgede, Filistinliler İsrail’in politikaları neticesinde en temel haklarından mahrum kalıyorlar; yıkım, ekonomik sıkıntılar, bölgenin kontrol noktalarıyla kuşatılmasından ötürü hareketlerinin kısıtlanması, ve uluslararası toplum tarafından ağır eleştirilerden nasibini alan büyük ayırıcı duvarın varlığı altında zorlu bir varoluş halini deneyimliyorlar. Bütün bu koşullar, Filistinlilerin İsrail’in aşırı güç kullanımı ve gaddarlığına zayıf da olsa meydan okumaya çalıştığı bir felaket manzarası yaratıyor. Esas zorluk, İsrail’in işlemiş olduğu savaş suçları, gayri yasal pratikler ve düşmanlıkların soruşturulması için uluslararası güçleri göreve çağırmakta yatıyor, zira bilindiği gibi İsrail her hangi bir delil toplama misyonunu ya da Filistin’de bu yönde bir uluslararası müdahaleyi caydırmaya çalışıyor.
Şu andaki konjonktür de Filistin içinde tek bir siyasi iradenin ortaya çıkmasına engeldir. Gazze’de işlediği savaş suçlarından ötürü İsrail’i sorumlu tutan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün aksine, Hamas kendini FKÖ’den ayırarak sanki Gazze’deki tek siyasi aktör kendisiymis gibi davranıyor. Bu strateji sadece Gazze’nin, Batı Şeria’yi kontrolü altında tutan Mahmoud Abbas yönetiminden farklı olarak “Hamas tarafından kontrol edilen bir bölge” olduğu izlenimini veriyor. Böylesine bir uyumsuzluk, FKÖ’yü sadece uluslararası alanda Hamas’ın yıkım yaratan adımlarını tamir ettiği bir pozisyona itiyor. Aynı zamanda İsrail, Gazze’yi Filistin’in geri kalanından izole etmiştir, bu izolasyonun ardında, İsrail’in “Filistin halkının tek temsilcisi” FKÖ’yü marjinal bir konuma itmesi, ve etkili bir stratejiyle Hamas’ı güçlendirerek müzakere edebilecek tek siyasi aktör konumuna getirmesi vardır. Hamas’ın güçlendirilmesiyle İsrail, Hamas’ın “gayri-meşru terorist bir grup olduğu” söylemini öne sürerek, sürekli bir şekilde barış müzakelerini, siyasi talepleri ve Gazze’de süren işgal ve kuşatmanın sona ermesini reddediyor. Hamas’ın güçlendirilmesi ve FKÖ’nün marjinalize edilmesi stratejisinin ardında aynı zamanda da FKÖ’nün Gazze’de etkili bir anlaşmaya varmasını engelleme çabaları vardır.
Bu durum Filistin’de siyasi otorite anlamında bir parçalanmışlık yaratıyor ve tek bir sesin eksikliği İsrail’in belli bir siyasi yaklaşımı inşa etmesini ve ondan devşirilen bir dil ve resmi açıklamaları mümkün kılıyor. İşte İsrail’in bu siyasi yaklaşımı muhtelif ABD haber kanallarının Filistin-İsrail meselesinde tek yanlı yayın yapmasında, olayları İsrail’in Gazze’deki saldırganlığını meşrulaştırır tarzda aktarmasında, haber dilinin İsrailli otoriteler tarafından kullanılan dille özdeşleştirerek yaşananların “Hamas’a karşı savaş”, “güvenlik”, “kendini müdafaa etmek” şeklinde aktarılarak, çatışmanın nedenlerinin, kuşatma ve Filistin topraklarının işgalinin görünmez kılınmasında işlevsel oluyor.
Yazıyı şu tespitle sonlandırmak istiyorum: İsrail’in Filistinlilere yönelik yıkıcı politikaları, İsrail’in Gazze’deki kuşatması ve Batı Şeria’da sayısı giderek artan yasadışı yerleşimlerin iki temel amacı vardır: birincisi Filistindeki tüm bölgeleri birbirinden izole etmek, ikincisi ise kalıcı bir barış ve iki devletli bir çözüm için mücadele eden Filistinlerin önüne engeller koymaktır…