1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Sözlüğe karşı savaş tanıtımından bir ay önce başladı”
“Sözlüğe karşı savaş tanıtımından bir ay önce başladı”

“Sözlüğe karşı savaş tanıtımından bir ay önce başladı”

“Önem Taşıyan Kelimeler-Kıbrıs’ta Gazetecilik İçin bir Sözlüğün” hazırlayanlardan biri olan ve sonrasında tehditler alan Barış Aktivisti Maria Siakalli yaşananları anlattı:

A+A-

Siakallı, dialoğun önemine vurgu yaptı: “Dialog kurarken sözcükler önemli”

 

 “Herhangi bir ilişkide dialog kurmaya çalışanlar kullandıkları sözcüklerde dikkatli davranır. Sözlüğün felsefesi de buydu. Bunu yapabilmek için önce karşımızdakini anlamamız gerekiyor. Onu rahatsız eden, onun hakaret olarak algıladığı kelimeleri bilmek gerekliydi. Tabi ki önerilen alternatif kelimeyi kullanmak kişinin kendisine kalmış ama iyi bir dialog kurmak isteyenler için böyle bir sözlük var”

 

 “Sözlüğü yazarken bazı tepkiler olmasını bekliyorduk çünkü toplumun bir kısmı barış dialoğuna hazır değil ya da hazır olmak istemiyor. Bilindiği gibi, en azından Güney’de bu sözlüğe karşı savaş sözlüğün tanıtımından bir ay önce başladı. Bu bana çok saçma geldi, sözlüğü henüz görmemişlerdi. Bilmediğin birşeye nasıl saldırırsın?”

 

 “Normal kelimesini sevmem ve çok kullanmam aslında ama ‘normal’ bir Kıbrıs istiyorum. Tek bir ülkemiz olsun. Başka ülkelerdeki insanlar hangi konularla ilgileniyorsa ve hangi konular için endişeleniyorsa biz de bunlar için endişelenelim. Bu çok basit gelebilir ama gerçekten buna ihtiyacımız var”


 

Ödül Aşık Ülker

Kıbrıs’ın her iki tarafında basında kullanılan bazı kelimelerin karşı tarafta nasıl algılanabileceğini anlatan ve alternatif kelimeler öneren “Önem Taşıyan Kelimeler-Kıbrıs’ta Gazetecilik İçin bir Sözlük” adlı kitapçığı hazırlayanlardan biri olan ve sonrasında tehditler alan Barış Aktivisti Maria Siakalli, dialog kurarken sözcüklerin önemine vurgu yaptı

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT’in Cyprus Dialog projesi kapsamında hazırlanan “Önem Taşıyan Kelimeler-Kıbrıs’ta Gazetecilik İçin bir Sözlük” İngilizce, Türkçe ve Yunanca olmak üzere üç dilde açıklamalar içeriyor. Sözlüğü hazırlayanlardan biri olan Siakalli, “Herhangi bir ilişkide dialog kurmaya çalışanlar kullandıkları sözcüklerde dikkatli davranır. Sözlüğün felsefesi de buydu. Bunu yapabilmek için önce karşımızdakini anlamamız gerekiyor. Onu rahatsız eden, onun hakaret olarak algıladığı kelimeleri bilmek gerekliydi. Tabi ki önerilen alternatif kelimeyi kullanmak kişinin kendisine kalmış ama iyi bir dialog kurmak isteyenler için böyle bir sözlük var” diye konuştu.

Güney’de tepkilerin sözlük tanıtılmadan başladığına dikkat çeken Siakalli, 2004 referandum döneminde “Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini gerçekten istemeyenler”in aynı söylemi kullanarak saldırdığını söyledi.

“Maalesef adamızın iki tarafında da derin bir faşizm var” diyen Maria Siakalli, şunları söyledi:

 “Güney’de korku ve önyargı var, Kuzey’de de mağdur psikolojisi var. Bunları aşmamız gerekiyor. İki toplumu da çok çok iyi anlıyorum. Neden korku? Neden Güvensizlik? Neden kızgınlık? Bunları çok iyi anlıyorum ama bunları aşmazsa hiçbir zaman adamızı yeniden birleşmiş olarak görmeyeceğiz. Avrupa’da yüzyıllar süren savaşlar gördük, okuduk. Almanlar, Fransızlar, İngilizler birbirine saldırdı, öldürdü, bizim yaşadıklarımız Avrupa’da yaşandı. Onlar başardıysa, biz niye başaramıyoruz?  Biz de başarabiliriz, barış içinde yaşayabiliriz. Çocuklarımız bunu hak ediyor.”

 

“Annem ve babam göçmen, evimizde düşmanlık kelimesi yok”

 

Soru: Öncelikle kendini tanıtır mısın?

Siakalli: Annem ve babam, ikisi de göçmen ama ona rağmen evimizde hiçbir zaman kin, nefret, düşmanlık kelimeleri geçmedi. Özellikle babam bana da, kardeşime de her zaman “hiç bir halk, hiçbir insan düşmanımız değil. Kıbrıs’ta olanlar asker ve siyasetçilerin yüzünden oldu. Özellikle Kıbrıslı Türkler bizim düşmanımız değil ve sizden istediğim hiçbir zaman kin ve nefret duygusuna kapılmamanızdır” derdi. Ben böyle bir ailede büyüdüm, farklı bir insan olmam mümkün değil. İki kardeşiz, ikimiz de barış severiz.

 

Kıbrıs’ta Türkoloji eğitimi, İstanbul’da master...

 

Ben Kıbrıs Üniversitesi’nde Türkoloji okudum. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel İncelemeler Programı’nda master yaptım. Şimdi de Kıbrıs Üniversitesi Tükoloj Bölümü’nde doktora yapıyorum. Doktora konum, 1974-2004 arasındaki iki toplumlu faaliyetler. Neden bu dönemi seçtim? Çünkü barikatlar açıldıktan sonra bir araya gelmek, iki toplumlu faaliyet yapmak çok daha kolay oldu, fonlar, destekler var, buluşmak kolay. Küçümsemiyorum ama 2004 sonrasında bu tür faaliyetler daha kolay oldu. Bu yüzden ben bir önceki dönemi araştırmak istedim, kimler, neden katıldı, kimler destekledi, kimler karşı çıktı, medyanın rolü neydi, yabancı kurumların katkısı neydi? Biraz araştırma yapınca görüyoruz ki pek çok alanda birşeyler yapıldı.

 

“Yaşadığım ülkenin resmi dillerinden biri, beni motive eden buydu”

 

Soru: Türkoloji okumaya nasıl karar verdin?

Siakalli: Çocukluğumdan beri şiir yazıyorum, edebiyat okuyorum. Lise yıllarımda da antik Yunanca, tarih, edebiyat okudum. Yabancı dilleri çok seviyorum. 18 yaşındayken artık Fransızca, İngilizce, İspanyolca değil, Türkçe öğrenmek istediğime karar verdim. Hem merağımdan hem de yaşadığım ülkenin resmi dillerinden biri, beni motive eden buydu. Türkoloji bölümüne girdikten sonra tabi ki Türkiye’nin tarihini de, siyasi tarihini de okudum ve ne kadar gerekli olduğunu gördüm.

 

“İstanbul’daki 4 sene, hayatımın en güzel yıllarıydı”

 

Soru: Türkoloji bölümünden mezun olduktan sonra Türkiye’de master yaptın. Bu kararı almak zor oldu mu?

Siakalli: Aslında benim için hiç zor olmadı, ailem de beni çok destekledi. Son günlerde bana karşı tehditler ve saldırıların altındaki bazı yorumlarda “nasıl bir aile bu kendi çocuğunu Türkiye’ye gönderdi” diye. Ailem beni çok destekledi. Türkoloji bölümünü bitirdiğimde Türkçem çok iyi değildi, daha barikatların açılmadığı yıllardı, pratik yapma şansım hiç yoktu. İlk başta İstanbul’a dil kursu için gitmiştim. Sonra İstanbul’u, oradaki ortamı, hayatımı o kadar çok sevdim ki, İstanbul’da master yapmaya karar verdim. İstanbul’da geçirdiğim 4 sene hayatımın en güzel yıllarıydı, ailem diyebileceğim arkadaşlar edindim, hiç kin veya nefretle karşılaşmadım. Taksi şoföründen, manavına kimse bana ayrımcılık yapmadı. O yıllar çok çok güzeldi.

 

“Birşeyi istiyorsam onun için mücadele ederim”

 

Soru: İstanbul’da master yapıp adaya döndükten sonra ne buldun, neler yaptın?

Siakalli: Kıbrıs’a temelli olarak 2008’de dönmüştüm. Yeniden iki toplumlu hareketlere katıldım çünkü bölünmüş, barışın hakim olmadığı bir Kıbrıs’ta yaşamak benim için akıl almaz birşeydi. Ben başkalarından bekleyen biri değilim, birşeyi istiyorsam onun için mücadele ederim. Elimden ne geliyorsa yapmaya hazırım. Adamız çok güzel. İnsanlar korku, kin psikolojisinden çıkarsa hayatımız daha güzel olacak. Adaya döndükten sonra iki toplumlu etkinlikler açısından beklediğimden daha fazlasını bulmuştum.

 

“Alternatif kelimeyi kullanmak kişinin kendisine kalmış”

 

Soru:Önem Taşıyan Kelimeler: Kıbrıs’taki Gazetecilik için bir Sözlük” hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı, amacı neydi?

Siakalli: AGİT Mart ayında Cyprus Dialog diye bir proje başlattı. Bu projenin iki kısmı olacaktı, birinci kısmında genç Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum gazeteciler bir hafta boyunca diğer toplumun bir gazetesinde çalışacaktı. Projenin ikinci kısmı da bu sözlüktü. Bana bu sözlüğün medyada kullanılan ve iki toplumu rahatsız eden bütün sözcükleri içereceği, bu sözcüklerin açıklamasının verileceği ve mümkünse alternatif  bir sözcük önerileceğiydi. Duyunca tabi ki kabul ettim. Neden olmasın? Barış dialoğuna yardımcı olacak bir sözlük olacaktı. Sözlüğü okuyanlar görecek ki zaten bu sözcüklerin çoğunu iki toplumlu etkinliklerde, iki toplum dialog kurmaya çalışırken kullanıyoruz.

Herhangi bir ilişkide dialog kurmaya çalışanlar kullandıkları sözcüklerde dikkatli davranır. Sözlüğün felsefesi de buydu. Bunu yapabilmek için önce karşımızdakini anlamamız gerekiyor. Onu rahatsız eden, onun hakaret olarak algıladığı kelimeleri bilmek gerekliydi. Tabi ki önerilen alternatif kelimeyi kullanmak kişinin kendisine kalmış ama iyi bir dialog kurmak isteyenler için böyle bir sözlük var.

Bu sözlüğü yazarken iki toplumun genelini düşünerek yazdık. Yani sözlükteki bütün sözcükler beni rahatsız eden veya etmeyen kelimeler değil, ya da benim benimsediğim veya benimsemediğim kelimeler değil. Bu Maria’nın sözlüğü değil.

 

“Bilmediğin birşeye nasıl saldırırsın?”

 

Soru: Sözlükten sonra tepkiler ve tehditler oldu. Sözlüğü hazırlarken bunu bekliyor muydun ve bunları yapanlardan seni şaşırtanlar oldu mu?

Siakalli: Sözlüğü yazarken bazı tepkiler olmasını bekliyorduk çünkü toplumun bir kısmı barış dialoğuna hazır değil ya da hazır olmak istemiyor. Bilindiği gibi, en azından Güney’de bu sözlüğe karşı savaş sözlüğün tanıtımından bir ay önce başladı. Bu bana çok saçma geldi, sözlüğü henüz görmemişlerdi. Bilmediğin birşeye nasıl saldırırsın? Sonra kimlerin saldırdığına bakınca aklıma 2004 referandum dönemi geldi. Çünkü aynı kişiler saldırıyor, aynı söylemi kullanıyorlar. O zaman anladım ki bunu başlatanlar barışı, Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini gerçekten istemeyenler ama sonra onları destekleyen insanları görünce üzüldüm. Bazılarının bu kadar kolay, bizimle konuşmadan, sözlüğü okumadan bu tür suçlamalara inanmalarını beklemezdim. En azından sözlüğe baktıktan sonra eleştirmelerini beklerdim. Beni derinden üzen, hayal kırıklığı yaşatan buydu, saldırılar değildi. Maalesef adamızın iki tarafında da derin bir faşizm var. Beni gerçekten üzen toplumun büyük kısmının faşizmin tuzağına düşmesiydi.

 

“Kıskandım”

 

Soru: Güney’den çok sert eleştiriler gelirken, Kuzey’den sözlüğü sahiplenici açıklamalar geldi aslında. Bunu nasıl değerlendiriyorsun?

Siakalli: Bunu değerlendirebilmek için Kıbrıslı Türk arkadaşlarımla konuştum. Onlar bana “Maria biz bunları 15 sene önce aştık, mücadelemizi yaptık, bu yüzden bu noktaya geldik” dediler. Tabi ki tek sebep bu olamaz. Ama şunu söyleyebilirim, ben Esra Aygın’ı ve Bekir  Azgın’ı kıskandım çünkü sözlüğe karşı tepkiler oldu ama onlara karşı hiçbir kişisel saldırı olmadı. Ben de öyle bir yerde yaşamak isterdim, bu yüzden kıskandım.

 

“Tehditlerin içeriğine yüksek oranda seksizm var”

 

Soru: Sözlüğü hazırlayan Kıbrıslı Rumlardan biri kadın biri erkek. Diğer kişiye sana yapılan boyutta saldırılar, tehditler olmadı. Bunu nasıl yorumluyorsun?

Siakalli: Aslında Hristos’a (Hristofidis) karşı da birkaç saldırı yapıldı ama bu kadar şiddetli olmadı. Bana sosyal medyadan yazılı şekilde yapılan saldırıların ve tehditlerin içeriğine bakınca yüksek oranda seksizm görüyoruz. Kadın olmam onların gözünde “kolay lokma” olarak görünmeme, “herhalde tepki göstermeyecek”, “korkacak” diye düşünmelerine neden oldu. Bazı arkadaşlarım, beni sevdikleri için, “sus artık, görmüyor musun, durum çok tehlikeli” dediler, hatta Türkiye ve Yunanistan’da yaşayan bazı arkadaşlarım “hemen buraya gel” dediler. Ben de beni düşündükleri için teşekkür ettim ve “susarsak sadece bu sesler hakim olacak, faşizme boyun eğersek faşizm hakim olacak” dedim. Ne karakterim, ne de şu andaki rolüm susmama izin verir, susmayacağım, susmamalıyız.           


 


“İnsanların sorgulamadan, araştırmadan yalanlara inanmasına üzülüyorum”

 

Soru: Rum Edebiyatçılar Birliği Genel Sekreteri’yken bu saldırılara maruz kaldın, birlik içinde bir kriz yaşandı ve birlikten istifa ettin. Bu gelişmeler seni nasıl etkiledi?

Siakalli: O güne kadar bana yapılan saldırılar, tehditler beni üzmüştü ama yaralamamıştı. Edebiyatçılar Birliği’nde yaşananlar benim için bir darbeydi. Aydın insanlardan, yazarlardan hiç beklemezdim. Haklarını vermem lazım, birçok edebiyatçı arkadaşım beni destekledi, saldırıları kınadı.

Kıbrıs Edebiyatçılar Birliği’nin eski yönetim kurulundan biri maalesef sosyal medya üzerinden, bu sözlüğün yazarının birliğin de genel sekreteri olduğunu yazdı. Okları birliğe çevirdi. Sonra Filelefteros Gazetesi’nden bir köşe yazarı bana karşı bir yazı yazdı ve birliğin adını da geçirdi. Ondan sonra birlik başkanı birlik adına sözlüğe karşı bir açıklama yapmak gerektiğini düşündü. Ben de “sayın başkanım Edebiyatçılar Birliği’nin bu sözlükle alakası olmadığını belirten bir açıklama yapalım, neden birlik adına sözlüğe karşı bir açıklamaya ihtiyaç olsun. Hatta bu açıklamada bana yapılan saldırıları kınarsanız muteşekkir olurum” dedim. Sözlüğe karşı açıklama yapmayı yönetim kurulunun 9 üyesinden 3 kişi kabul etti ve onlar açıklama yaptı. Ama maalesef haberlerde birlik açıklaması şeklinde bir algı yaratıldı. Ben de bunu kabul etmedim ve gerçekte ne olduğunu yazdım. Açıklamayı yapan 3 kişi istifa etti, sonra ben de istifa ettim. O zaman gördüm ki edebiyatçılar bu konuyla ilgilenmedi, yorumlarda “önemli olan Edebiyatçılar Birliği’nin devamıdır” deniyordu. Ben de “ben gidersem Edebiyatçılar Birliği’nin devamı sağlanacaksa ben gidiyorum” dedim ve istifa ettim. Sandım ki bunu yapınca herşey normale dönecek ama maalesef saldırılar devam etti, bu konunun birlik içinde nasıl konuşulduğuyla ilgili yanlış algılar yaratıldı ve güçlendirildi. Hatta bu açıklamaya imzalamayan arkadaşlarımın sözlüğü benimsediği imajı yaratıldı ki bu da yalan. Beni birçok kişi hain olarak gördü, sözlüğün yazarı olmam böyle görmeleri için yeterliydi. Ama Yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarımla ilgili yaratılan yanlış algıyı kabul edemezdim, yazmaya devam ettim, hala yazıyorum. Umarım, özellikle edebiyatçılar, madem toplumun aydın insanları olarak görülüyorlar, gerçekten ne olduğunu fark etsinler, inanmadan araştırsınlar, benim söylediklerime de hemen inanmasınlar. Ben insanların sorgulamadan, araştırmadan yalanlara inanmasına üzülüyorum.

 

“Bu sözlük işgali nasıl ortadan kaldırıyor?”

 

Soru: “Türkiye casusu” olduğun söylendi, böyle saldırılar da yapıldı...

Siakalli: Bu saldırı bana çok komik geldi, hala komik geliyor çünkü hiçbir temeli yok. Bu sonuca nasıl vardıklarını aklım almıyor. İstanbul’daki eğitminin okul harcını Türkiye’nin ödediğini yazdılar, gülüyorum, gülmekten başka birşey yapamıyorum.

Sözlük şu anda herkes tarafından ulaşılabilir, internette (https://www.osce.org/representative-on-freedom-of-media/387269?download=true) de var. Saldıranlar, eleştirenler neden sözlüğü okuyup, sözlüğü eleştirmiyorlar da olay bana döndü. Sözlük AGİT’in sözlüğü, benim değil. Biz sadece tespitte bulunduk. Yapıcı ve kritik düşüncenin geliştirilmediği bir toplumda kişilere saldırıyı görüyoruz, bu daha kolay. Sözlük yayınlanmadan önce saldırılar başladı. Bunların gerçek niyetini buradan anlıyoruz. Kullandıkları argüman “bu sözlük, işgali ve istilayı yok ediyor”. Bir zahmet sözlüğü okurlarsa, istila ve işgal kelimelerinin sözlükte olduğunu, bu kelimelerin neden Kıbrıs Türk toplumunu rahatsız ettiğinin açıklamasını bulacaklar ama anlaşılmış alternatif bir kelime olmadığını da görecekler. Alternatif bir kelime verilmezken tepki verenlere sorarım, bu sözlük işgali nasıl ortadan kaldırıyor?

 

“Umut var”

 

Soru: Toplumların içinde bulunduğu durumda eğitimin rolünü nasıl görüyorsun?

Siakalli: Eğitim sistemi çok önemli. Ailelerin de sürekli uyanık olması, okulda neler öğretildiğini takip etmesi gerekiyor. Güney’de durum daha da vahim, kilise de sürekli karışıyor. Kimse yanlış anlamasın, hiç bir dine karşı değilim ama bana göre din kişisel bir mesele. İnananlar, kiliseye gitmek isteyenler tabi ki gidecek, bunu organize şekilde yapma hakları var. Ama 2018 yılındayız, laik devlet diye birşey var. Bu dönemde bütün bunları yaşamamız çok tuhaf. Kilise kendi alanında istediğini yapabilir ama devlete karışmaması lazım. Sadece Ortodoks Hristiyanların yaşadığı bir devletten söz etmiyoruz.

Güneyde eğitimcilerin büyük kısmı eğitim sistemindeki aksiliklere tepki vermeye başladı, bu da bana umut vermeye başladı. Kıbrıslı Türk eğitimcilere gerçekten hayranım çünkü sadece eğitimle ilgili değil, toplumu ilgilendirecek tüm konularla ilgili tepkilerini ortaya koyuyorlar. Son zamanlarda Kıbrıslı Rum eğitimciler de hareketlendi, umut var.

 

“İki toplum da hazır değil”

 

Soru: İki toplum birlikte yaşamaya, barışa ne kadar hazır?

Siakalli: Maalesef iki toplum da hazır değil. Güney’de korku ve önyargı var, Kuzey’de de mağdur psikolojisi var. Bunları aşmamız gerekiyor. İki toplumu da çok çok iyi anlıyorum. Neden korku? Neden Güvensizlik? Neden kızgınlık? Bunları çok iyi anlıyorum ama bunları aşmazsa hiçbir zaman adamızı yeniden birleşmiş olarak görmeyeceğiz. Avrupa’da yüzyıllar süren savaşlar gördük, okuduk. Almanlar, Fransızlar, İngilizler birbirine saldırdı, öldürdü, bizim yaşadıklarımız Avrupa’da yaşandı. Onlar başardıysa, biz niye başaramıyoruz?  Biz de başarabiliriz, barış içinde yaşayabiliriz. Çocuklarımız bunu hak ediyor.

Ben şair olarak birçok ülkeye Kıbrıslı şair olarak davet edildim ve gördüm ki diğer şairler pek çok konuda şiirler yazıyor ama bizim şairlerimiz daha çok Kıbrıs, Kıbrıs sorunu, mücadele konularına odaklı. Bu bize büyük haksızlık. Ben gelecek nesillere böyle bir Kıbrıs bırakmak istemiyorum. Gençlerimiz, çocuklarımız artık Kıbrıs sorunu değil, başka konularla ilgilensin, başka şeyler için mücadele etsin.

 

“‘Normal’ bir Kıbrıs istiyorum”

 

Soru: Nasıl bir Kıbrıs istiyorsun?

Siakalli: Normal kelimesini sevmem ve çok kullanmam aslında ama “normal” bir Kıbrıs istiyorum. Tek bir ülkemiz olsun. Başka ülkelerdeki insanlar hangi konularla ilgileniyorsa ve hangi konular için endişeleniyorsa biz de bunlar için endişelenelim. Bu çok basit gelebilir ama gerçekten buna ihtiyacımız var. Kıbrıs sorunu olduğu sürece, iki toplumda da birçok siyasi parti, birçok kurum, hükümetler kamuoyunun ilgisini sorunlardan uzaklaştırıyorlar. Eğitim, ekonomi gibi pek çok konu kötüye gidiyor ama insanlar sadece Kıbrıs sorunuyla ilgili konulara odaklanıyor ve tepki veriyor. Bunca ciddi sosyal sorun varken, tek sorun Kıbrıs sorunu gibi davranıyoruz.

Son olarak şunu söylemek isterim, bu olay Maria ile ilgili değil aslında. Demokrasiye, özgürlüğe, barışa destek veren bütün insanlara sevgileri ve destekleri için çok teşekkür ederim.

Bu haber toplam 3750 defa okunmuştur
İlgili Haberler