1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Sözün onuru vardır !
Sözün onuru vardır !

Sözün onuru vardır !

Sözün onuru vardır !

A+A-

Tufan Erhürman


Eduardo Galeano’nun denemelerinin derlendiği “Biz Hayır Diyoruz” adlı kitabın sunuş yazısında, Bülent Kale şöyle diyordu:
“Galeano için sözün onuru vardır, insan etten ve kemikten yapılmıştır ama söylediği kelimelerden de yapmıştır.”
Elbette öyledir.
Dahası, etinizin, kemiğinizin biçimini belirlemeniz kolay iş değildir ama söz sizindir. Aklınızın ürünüdür. Onu söyledikten sonra geri almanın tek yolu, yeni bir irade ortaya koymak, yeni bir söz söylemek, özür dilemektir.
Hatta, bazı makamları işgal eden kişiler ve bazı sözler mevzubahis olduğunda, özür dahi ilk sözü geri almak için yeterli değildir.
Demokrasilerde, bir kamusal makamı işgal eden ve verdiği bir sözü tutmayan ya da evrensel ilkelerden hareketle asla söylenmeyecek bir sözü söyleyen (mesela bir etnik köken, bir “ırk”ı aşağılayan) kişi özür diledikten sonra, sözün onurunu, yalnızca kendi onurunu değil, makamın sözünün ve demokrasinin onurunu korumak için istifa da etmelidir.
Bu arada sözün değerinin modern demokrasilerin ürünü olmadığını da hatırlamak gerekir.
Feodal dönemde, hatta bugün feodalitenin hâlâ hüküm sürdüğü yerlerde de “söz ağızdan bir kez çıkar”.
Çıktı mı, artık gereği neyse yapılır.
Elbette demokraside daha da önemlidir bu.
Çünkü demokrasi belki her şeyden önce, halkın yönetenlerden hesap sorabilmesi anlamına gelir.
Yönetmeye talip olan, ağzından çıkan sözün senet değerinde olduğunu bilmekle yükümlüdür.
Bu o kadar böyledir ki, İngiliz kamu hukukunda, mahkemeler, içtihatlarıyla, “legitimate expectations” (haklı beklentiler) kavramını geliştirmişlerdir. Yönetenlerin resmi yollarla verdikleri sözlerin yurttaşlarda yarattığı haklı beklentiler karşılanmazsa, yönetim bundan hukuken sorumludur.
Oysa bizde, özellikle son dönemlerde, işler hiç de böyle yürümemektedir. Bir bakan, devletin mahkemesi önünde, emeklilerden yapılan kesintilerin geriye dönük olarak ödeneceği yönünde söz vermekte ama daha sonra “üzgünüm hukuken bunu yapmam mümkün değil” diyerek, aslında hukuka aykırı olan bir davranışının sorumluluğundan hukuka sığınarak kurtulmaya çalışabilmektedir. Bir başkan, Devletin Resmi Gazete’sinde (tarih: 24.12.2012, sayı: 18), Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nun idari ve mali olarak özerklik temelinde yeniden yapılandırılması için yasal çalışma başlatma sözü verdikten sonra, “şartlar değişti” (19 Haziran 2012 tarihli Yenidüzen Gazetesi) diyerek sözünden dönebilmekte ve hiçbir şey olmamış gibi görevine devam edebilmektedir.
Belki bunlardan bile daha ilginci, son zamanlarda Allahın günü dürüstlükten dem vuran, ellerinin temiz olduğunu iddia eden, kendileriyle diğerleri (özellikle siyasetçiler) arasındaki temel farkın bu olduğunu söyleyen kesimlerin bu gelişmeler karşısında suskunları oynamasıdır.
Elbette bu kesimler içerisinde elektrikte çözümün özerkleşme değil, özelleştirme olduğunu düşünenler vardır.
Ama kanımca bu şartlarda mesela, ne düşündüğünüz değil, dürüstlüğü, sözün onurunu ve demokrasinin gereklerini her şart altında korumaya niyetli olup olmadığınızdır. İlişkili olduğunuz kesimlerle ters düşme, tepki çekme, siyasete bulaşma izlenimi yaratma gibi kaygılarla, özün onurunun, dürüstlüğün ayaklar altına alındığı durumlarda sessiz kalırsanız, durmadan eleştirdiğiniz ve üstünüze başınıza bulaşmasından özenle kaçındığınızı iddia ettiğiniz o “kirli siyaset”in sularına gırtlağınıza kadar gömüldünüz demektir.
Yaşananlar, demokrasinin ve “dürüst suskunlar”ın tarihinde kara bir lekedir.
Bu tür lekeler zamanında temizlenmezse, hem “demokrasi” de, hem de “dürüst suskunlar”da kötü alışkanlıklar yaratır. Bu tür alışkanlıklar yalnızca demokrasinin değil, dürüstlüğün ve sözün de katilidir.


( * Eduardo Galeano, Biz Hayır Diyoruz, Çeviren Bülent Kale, Metis Yayınları, İstanbul, 2008, s. 8.
** Söz konusu yazı, daha önce de, 24 Haziran 2012 tarihli Adres Kıbrıs’ta yayınlanmıştır. )

Bu haber toplam 1609 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 115. Sayısı

Adres Kıbrıs 115. Sayısı