SPOR TARİH ile kendimize seyahat
İnsan kendi tarihine seyahat yaptıkça; geçmişini bildikçe; daha bir kendine güveni ve donanımı olduğuna inanıyorum. Tarih öyle birşeydir ki; yıllardır okullarımızda okutulup bizlere öğretilen; “resmi (yanlı) tarih”in dışında kalan, resmi makamlarca pek dile getirilmeyen ya da getirilmek istenmeyen “sosyal-sözlü tarih”in gerçekliği; bir “gerçek” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Elbette geçmişe dair anlatılanlar genelde “subjektif” bir bakış açısı sağlamaktadır. Ama işte bu bakış açısında yer alan detaylar; içinde yaşadığımız toplumun gözden kaçırılan, bilinmeyen, ya da egemenlerce öyle olmasını istedikleri, gerçekler konusunda bilgi veren verilerdir.
Bundandır ki “tarihten nefret ediyorum-sevmiyorum” demeyelim. Çünkü bizi biz yapan; tarihimizdir. Ve elbette “kendi tarihimizden” bahsediyorum.
Kıbrıs Türk toplumunun tarihi; yıllarca “savaşa” endeksli olmuştur.
“Kıbrıs Tarihi” denilen ilk kitapçığımızı bizim yaşlardakiler hatırlar. Neredeyse yüz sayfayı geçmeyen, içerisinde 1571-1878-1963’ün kahramanlıklarını-uğranılan mezalimi-savaşın kanlı yüzünün anlatılmasından başka bir şey yoktu kendi tarihimizden.
Bu muydu Kıbrıs Türkünün tarihi? Bu insanlar ne yer ne içer, ananeleri nedir, hangi kültürlerden etkilenmiş, kendilerine özgü kültürleri var mı, sosyal yaşamı, kültürel faaliyetleri, sporu yok muydu bu toplumun? Elbette vardı. Hem de öyle bir kültürel geçmişi var ki; Avrupalı’dan daha eski, 10 bin yıllık bir geçmişe sahiptir bu toprağın insanı.
Ve sıra; araştırmacılarımızın, yazarlarımızın, akademisyenlerimizin iğneyle kuyu kazarak bu geçmişi günümüze taşımaya gelmiştir. Sevindiricidir ki son 20 yılda özellikle araştırma ve belgeleme konusunda çok önemli ve değerli kaynaklar okurla buluşturulmakta, geleceğe miras bırakılmaktadır.
Mete Adanır Vakfı yayını olarak yola çıktığımız SPOR TARİH dergimizin de tek ve net amacı bu’dur işte: Kıbrıs Türk insanının geçmiş spor yaşamını belgelemek.
Bu ay 3. Sayımızı yayınladık. Kendi adıma konuşmam gerekirse; evet, sporcu bi aileden gelmeyim, sporun içerisinde büyüdüm ama spor tarihimiz açısından böylesine değerli, kaliteli insanlarımızın olduğunu, spor tarihi içerisinde anlam taşıyan iki hatta üç toplumlu oyuncuların aynı takımda, futbol adına top koşturduklarını, “camia” denilen özgün birlikteliğin, kendi içerisindeki inanç ve saygının nasıl birşey olduğunu böylesine net bilmiyordum. Araştırma tutkum beni bu konuda daha derinlere çekiyor, saptadığım ve diğer yazar dostlarımızın belgeledikleri bilgilerle adeta kendimi zenginleşmiş hissetmekteyim.
Bu dergiyi sevgili yazar dostlarımızla çıkarırken, “saklanacak bir dergi olmalı” inancını merkezimize oturtmuştuk.
Araştırmacı dostum Bülent Fevzioğlu birgün bana şöyle demişti: “biz araştırmacılar için en iyi ve değerli gazete; içerisinden kesip saklayacağımız bir yazısı olan gazetedir. “
işte bizim SPOR TARİH dergimizi de böyle tasarladık. Saklansın istedik, çocuklara miras bırakılsın, bu konuda araştırma yapacak olanlara, spor okullarında okuyanlara kaynak teşkil etsin. Böyle yola çıktık ve devam ediyoruz.
3. sayımızda dosya konumuzu; MTG-ANORTHOSİS ve ÇETİNKAYA’da top koşturmuş Fikret Ahmet Aydınoğlu’na ayırdık. Özellikle iki kardeşin bu üç takımda da birlikte top oynamaları, spor tarihimiz için bir ilk olsa gerek. Yücel Hatay “Yenicami Ağdelen Kulübü”nü geçmişten günümüze taşırken, Dr.Okan Dağlı ise bizleri çocukluğumuza döndürdü; “Futbol Sokakta Başlar” diyerek. Fevzi Beyar kaynaklarını ve belgelerini ortaya koyarak “Tarihin Kaydettiği Notlar” diyerek bizi fotoğraflarla özellikle KTFD Futbol Milli Takımı’nın dönemine götürdü. Bülent Fevzioğlu 2 serilik bir yazıyla; “İki Tarihsel Karşılaşma”yı belge niteliğinmde bizlere sunarken, Serdar Saydam hocamız da “Lârnaka Türk Gençler Yurdu’ndan Gençlerbirliği’ne” yazısı ile, Gençler Birliği’nin tarihsel bilgisiyle bizleri donatıyor.
Yolumuzun daha başındayız ama her sayımızda, bu toplum için hayırlı bir iş yaptığımıza olan inancımız sürmektedir.