1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. St. Hilarion’da olası gömü yerleri… 1
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

St. Hilarion’da olası gömü yerleri… 1

A+A-

 

Geçtiğimiz Çarşamba günü (3 Ağustos 2016) iki şahidimizle Ledra Palace barikatında buluşuyoruz. Kayıplar Komitesi yetkilileri Ksenofon Kallis ve Okan Oktay’la birlikte St. Hilarion’a doğru gidiyoruz…

Şahitlerimiz 1974 yılında bu bölgeye gömülmüş bazı “kayıplar”ın gömü yerlerini göstermek istiyorlar…

Bu şahitlerden biriyle bir süre önce konuştuğum zaman bu bölgeye giderek Kayıplar Komitesi yetkililerine bildiklerini aktarabilmesi için düzenlemeler yapmaya çalışmıştım…

Şahidimiz 1974’te bu bölgede zorunlu askerliğini yapmakta olan bir gençti. 42 yıldır bu bölgeye gitmemişti…

Olası gömü yerlerinin koordinatlarını Google’dan bularak bana göndermişti… Ancak ben bu bölgenin askeri bölge içerisinde mi, askeri bölge dışında mı olduğunu bilmiyordum. Bu nedenle bu koordinatları Kayıplar Komitesi Kazılar Koordinatörü Okan Oktay’a ve Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Yardımcısı Ksenofon Kallis’e veriyorum, onlar kontrol etsinler ki eğer önceden izin gerektiren bir bölgeyse, boşu boşuna oralara gitmeye çalışmayalım…

Sonuçta Kazılar Koordinatörü, Antropolog Okan Oktay arkadaşımız verilen koordinatların askeri bölge dışında olduğunu söyleyince Çarşamba günü bölgeye gidiyoruz…

Ancak henüz bölgeye varamadan hep birlikte bindiğimiz aracın aniden ısısı yükselerek radyatör borusu yolda patlıyor… Duruyoruz… Durduğumuz yer St. Hilarion yolunda bir nokta…

Okan Oktay, Kayıplar Komitesi araştırma görevlilerinden Yalkın Süreç’i arayarak aracıyla bulunduğumuz yere gelmesini istiyor ki yolumuza devam edebilelim… Makinisti de arıyor…

Biraz bekliyoruz ve makinist gelip alel acele radyatör borusunu değiştiriyor… Fakat öteki araçla yola çıkmaya kalkışınca o aracın da ısısı yükseliyor ve makinistin bu araçla da ilgilenmesi gerekiyor… Bir süre sonra ikinci araba yola çıkabilir duruma geliyor… Ancak birinci aracın ancak çekiciyle Lefkoşa’ya dönebileceği anlaşılıyor.

Hep birlikte Yalkın Süreç’in sürdüğü araca biniyoruz ve yola koyuluyoruz…

Şahitlerimizin tarifleri uyarınca Kozanköy’e giden yola gidiyoruz ve bir süre sonra sağa, toprak bir yola giriyoruz… Şahitler, Kallis, Okan Oktay ve Kayıplar Komitesi araştırma görevlisi Yalkın Süreç bölgeyi taramaya başlıyorlar…

Bir süre sonra Okan Oktay geri geliyor ve yanlış noktaya gitmiş olabileceklerini anlatıyor…

Şahitlerden birisini de bulamıyorlar…

Ancak kısa süre sonra herkes toparlanıyor: Gitmek istediğimiz noktaya arabayla gidebileceğimiz bozuk bir yol bulmuşlar… Tekrar arabaya doluşup bu toprak yola giriyoruz…

Bu yoldan herhalde son 30-40 küsur yıldır araba geçmemiş gibi
görünüyor… Otlar ve taşlar her yerde…

Ama ilerliyoruz…

Ve sonuçta bir noktada duruyoruz çünkü daha ileri gitmek mümkün değil… Bundan sonrasını yürüyoruz…

Şahitler nihayet aradıkları yeri buluyorlar… 1974’te 15 ay süreyle kaldıkları askeri koğuşu…

“Askeri koğuş” dediğimiz bir odacık, yıkık dökük ve damı da çoktan yok edilmiş… Zaten dam asbestmiş ve asbest parçalarını yerde görebiliyoruz…

Duvarları yıkılmış, tuğlalar etrafa saçılmış…

Birileri duvara grafiti çizmiş…

Kurşun delikleri duruyor duvarlarda…

Tuğlalardaki yazılar Rumca, bu yüzden aradığımız yerin bu olduğu “konfirme” oluyor…

Şahitlerimiz, solcu oldukları için buraya sürülmüşler… 1974’te tek bir el dahi ateş etmemişler… Çünkü “solcu” Kıbrıslırum gençler oldukları için onlara silah da verilmemiş! Savaşı silahsız geçirmişler ve o kadar şanslıymışlar ki yara almadan ve en önemlisi hayatta kalarak 1974’ü atlatmışlar…

Şahitlerden biri bana “İyi ki buraya sürüldüydük… Sürülmeseydik cuntacılarla karşı karşıya gelecektik… En azından burada onlar gözümüzün önünde değildi” diyor…

Gencecik birer delikanlıymışlar o zaman ve aradan 42 yıl geçmiş ve ilk kez buraya geldikleri için çok heyecanlanıyorlar… Eski koğuşlarının önünde resim çekiyorlar…

Sonra buraya gelmemize neden olan olası gömü yerlerini aramaya başlıyoruz hep birlikte…

Yolun ufak bir viraj gibi eğrilmiş olduğu yerde dört insanın cesedini bulmuşlar o günlerde ve onlara bu dört kişiyi gömmeleri emredilmiş…

Burada çarpışmalar yaşanmış ve çarpışmalar bittikten sonra, 23 Temmuz 1974’te bu dört kişiyi alarak koğuşlarının az ilerisinde bulunan tuvaletin yanındaki bir çukura ve bir hendeğe gömmüşler… İkisini bir yere, diğer ikisini bir başka yere…

Şahidimizden biri “Ben geride kaldıydım ama gömüldüklerini gördüm” diye anlatıyor…

Tuvaletin çinko damı varmış, yanında irice bir çukur varmış…

Az ileriden Kallis bize sesleniyor, “Gelin da buldum!” diyerek…

O tarafa gidiyoruz…

Gerçekten de tuvaletin olduğu yerde çinko bir kapı var yerde, hemen yakınında irice bir çukur…

“İki Kıbrıslıtürk’ü çukura, ikisini de hendeğe gömdülerdi” diye anlatıyor şahidimiz…

Hendeğin nerede olabileceğini Kallis’le birlikte araştırıyorlar… Çünkü hendek de tuvaletin beş-altı metre yakınındaymış…

Onları bu çukurlara gömmüşler… Hendeğe gömdüklerinin üstüne çevreden buldukları irice taşları yığmışlar…

Ardından bir başka “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün yerini göstermek üzere bu kez bir mevzi arayışına girişiyoruz…

Koğuştan çok da uzak olmayan bir noktada mevzinin kalıntılarını buluyoruz…

Buradan St. Hilarion Kalesi görülüyor – St. Hilarion’u bu açıdan hiç görmemiştim…

İşte bu mevzinin altında da savaşta öldürülmüş bir Kıbrıslıtürk varmış… Onu oradan aşağıya itmişler…

Burada nöbet tutarken, karşıdaki Adatepe’de bulunan nöbetteki Kıbrıslıtürkler’le birbirlerine her gün seslenirlermiş…

Burası anladığım kadarıyla “Yanık Sırt” denen bölge…

Geriye dönüyoruz ve taşlardan örülmüş bir duvardan atlıyoruz, koğuşun kalıntılarına doğru…

“Bir kişi daha vardı burada ölü” diyor şahidimiz.

“Onu da alıp bu taş duvarın ötesine götürdülerdi. Ama ne yaptılar? Oraya mı gömdüler? Biz sadece bu duvardan öteye taşıdıklarını gördük onu” diye anlatıyor…

Şahitlerimiz bize altı “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün olası gömü yerlerini göstermiş oluyorlar…

“Onların Kıbrıslıtürk olduklarından emin misiniz?” diye soruyorum şahidimize…

“Bilmem ki… Belki Kıbrıslıtürkler’di, belki Türk askerleriydi… Biz onların Kıbrıslıtürk olduğunu düşündüydük… Aşağıdan Karmi’den yukarıya doğru geldilerdi sanırım. Buralarda şiddetli çarpışmalar olduydu…

Bir arkadaşımız yaralandıydı, onunla kalıp onu hayatta tutmaya çalışmıştık… Sonra bize “Gidin” demişti… Gidip de geri döndüğümüzde onun öldüğünü görmüştük…”

 

DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 1735 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar