Statükocu Konformizm ve Jeo-Politik Antagonizm
Adada mevcut statüko karşılıklı konformizmler sayesinde her gün biraz daha “çimentolaşıyor.” Fakat statükonun görünürde yarattığı durağanlığa aldanmamak lazım. Perde gerisinde tehlikeli oyunlar oynanıyor.
En tehlikeli olanı da, Kıbrıs’ın jeo-politik alanda yaşanan yoğun rekabetin tarafı ve sahnelerinden biri haline gelmesidir.
Bölünmüş coğrafyasının hem Güneyi hem de Kuzeyi, jeo-politik hesapların görüldüğü rekabet alanlarına dönüşmüş bulunuyor.
Bu noktaya nasıl gelindiğine kısaca bir göz atalım.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye tam üye olduktan sonra giderek Batı dünyasıyla bütünleşmeye yöneldiği sır değil.
Bu da bize, 2004 Referandumlarının sonuçlarının jeo-politik açıdan da bir dönüm noktası olduğunu gösteriyor.
AB üyesi Kıbrıs bir yandan AB’nin kurumsal politikalarıyla uyum sağlarken, diğer yandan da zaman içinde başta İsrail olmak üzere, ABD ve Fransa ile stratejik işbirliğine yöneldi.
Yani, eskiden Bağlantısızlar Hareketi içinde yer alan, sonraları Rusya ile yakınlaşan Kıbrıs Cumhuriyeti, giderek yüzünü bütünüyle Batı’ya çevirdi.
AB üyeliğinin getirileri Kıbrıs Sorununun çözümü konusunda Kıbrıslı Rumlara isteneni vermeyince, Kıbrıs Cumhuriyeti Doğu Akdeniz’de stratejik işbirliklerine yöneldi ve özellikle İsrail ile giderek güçlenen bağlar kurdu.
Her ne kadar bu yakınlaşma Doğu Akdeniz’de doğal gaz ve enerji politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmış gibi görünse de, özü itibarıyla Türkiye’ye karşı jeo-politika düzeyde atılan stratejik bir adımdı.
Süreç içinde ABD, Fransa, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti, jeo-stratejik haritada yan yana geldiler.
Unutmamak gerekiyor ki, bu gelişmeler başka bir sürece paralel olarak ortaya çıktı: Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşma sürecine...
Bir yandan 2004’ten sonra Türkiye’nin AB üyeliğinin Almanya ve Fransa gibi etkili devletler tarafından askıya alınması, diğer yandan da Arap Baharı ile birlikte Türkiye’nin kendini kaptırdığı Orta-Doğu’da büyük devlet olma hayali, Yunanistan ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Batı dünyası içinde ve Batı dünyası adına önemli roller üstlenmesine yol açtı.
Türkiye, Arap Baharının çöküşünden sonra Rusya ile yakınlaşmaya, Avrasyacı çizgiye daha büyük önem vermeye başladığı bir dönemde, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti yavaş yavaş Rusya’ya sırtını dönmeye ve İsrail ile her alanda ilişki kurmaya başladılar.
Bu ilişki, Kıbrıs Sorununun federal zeminde çözülmesini sekteye uğratan faktörlerden biri oldu. 2017 yılında son Kıbrıs Zirvesi’nin yapıldığı Crans Montana’da müzakerelerin sonuçsuz kalmasında İsrail’in önemli bir rol oynadığını düşünüyorum.
Netanyahu hükümeti, Kıbrıs Sorununun federal devlet esasına göre çözülmesini istemiyordu, çünkü, federal çözüm Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye’yi bölge politikaları açısından etkili aktör konumuna getirecekti.
Kıbrıslı Rum karar vericiler, İsrail ile birliktelikten kazançlı çıkacaklarını, hem bölgede hem de Washington nezdinde ellerinin güçleneceğini düşünüyorlardı. Kıbrıs Rum hariciyesinin geliştirdiği bu politikayı hararetle savunanlardan biri de bugün cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Nikos Hristodoulidis idi.
Bu arada, aynı dönemlerde Yunanistan’ın ABD’ye üsler vererek Washington ile işbirliğini en ileri safhaya taşıdığını da belirtelim...
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından sonra Yunanistan ile Kıbrıs Cumhuriyeti bütünüyle Batı’nın yanında yer aldılar.
Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumunu yönetenler, Doğu’ya, Türki Dünya’ya yönelirken, Kıbrıs Cumhuriyeti Batı’nın önemli müttefiklerinden biri oldu. Öyle bir noktaya gelindi ki, artık açık açık NATO’ya üye olmaktan bile söz ediliyor...
Kısacası, bir tarafta Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan, İsrail, AB, Fransa ve ABD, diğer tarafta Türkiye...
Bu biçimdeki konumlanış ve özellikle de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin İsrail ile kurduğu bağlar, giderek adanın güneyinin İsrail tarafından ve/veya İsrail yararına kullanılmasına yol açtı.
Türkiye de adanın kuzeyini kendine üs yapmaya ve Kıbrıs Sorununu bütünüyle jeo-politik ve jeo-stratejik açılardan ele almaya yöneldi.
Kısacası, tarihte ilk defa 1974 yılında coğrafi bütünlüğünü kaybeden Kıbrıs’ın kuzey ve güney parçaları, şimdi bölgesel çekişmelerin ve jeo-politik antagonizmlerin alanları haline geldiler.
Kuzey başka, Güney başka güçlere, en önemlisi de antagonist güçlere ev sahipliği yapıyor.
Kıbrıs Rum elitlerinin temel hedefi, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den uzak tutmak ve mevcut statükoyu kazasız belasız sürdürmektir.
Gelgelelim, bunun tehlikeli bir oyun olduğu ortadadır. Adanın kuzeyinin başka, güneyinin daha başka jeo-politik çıkarlara hizmet etmesi, bölünmeyi derinleştirdiği gibi, geleceği de belirsizleştirmektedir.
Jeo-stratejik antagonizmin rüzgarları adayı en iyi ihtimalle bilinmezliğe, en kötü ihtimalle yeni çatışmalara sürüklemektedir.
Kıbrıs’ın coğrafi ve demografik bölünmüşlüğü jeo-politik olarak da derinleşmektedir.
Kıbrıs giderek bölgede etkili olmaya çalışan karşıt güçlerin karşı karşıya geldiği bir coğrafyaya dönüşmektedir.