1. YAZARLAR

  2. Tacan Reynar

  3. Statükonun Adayı Ersin Tatar
Tacan Reynar

Tacan Reynar

Statükonun Adayı Ersin Tatar

A+A-

 

mn-007.jpg

Başka nasıl özetlenebilir ki? 

Ersin Tatar bu kurulu düzenin, bu çürümüş, çökmüş, hangi tarafından tutsanız elinize kalan koskocaman bir yalanın adayı değil de nedir? 

Ersin Tatar nihayet geçtiğimiz hafta büyük ortağı olduğu koalisyonun diğer “bağımsız” adayı Kudret Özersay gibi kendisinin de seçime katılacağını, UBP’nin 2020 Cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıkladı. 

Coşkulu ve bol alkışlı bir parti meclisi toplantısında “Federal temelde anlayış ile bazı makamlar kilitlenip kalmış ve cesaretle adım atamamıştır. Gazamız mübarek olsun” diyerek karşıt durduğu zemini de ifade etti. Bir de anlaşılması zor, Türkçe açısından oldukça sıkıntılı beyanatları var. Şimdi onları buraya alıntılayarak vakit kaybetmeyelim.

 

UBP KKTC’yi 25 yıldır yönetiyor. Yaklaşık 11 yıl da muhalefette kalmış. 

Bu kurulu düzene, statüko dediğimiz ve her birimizi derinden etkileyen, kendi nüfusundan çok daha fazlasını göç yollarına düşüren bu sistemsizliğe en büyük harcı UBP atmış.

Rauf Denktaş tarafından 11 Ekim 1975’te kurulan UBP’nin gerek Federe Devlet döneminde gerekse de KKTC kurulduktan sonra bu rejime sıkı sıkıya sarılmış olması, adeta devletin her kademesini bir ağ gibi sarmış olması UBP’ye seçimlerde her daim oy olarak geri döndü. Ganimetin bitmek bilmeyen paylaşımı...

 

UBP’nin yıllardır federal temelde bir anlaşmaya karşıt olan duruşunu, çözümden anladığının halen KKTC’nin devamlılığı, statükoya sıkı sıkı sarılmak ve Türkiye ile alt-üst ilişkisi içinde biat etmek olduğunu biliyoruz elbet. Bu politikaların yıllarca hiçbir şekilde sarsılmadan halen dillendiriliyor oluşu ve UBP’nin bu politika ile nasıl halen oy alabildiği de KKTC’nin nev-i şahsına münhasır garabetleriyle yakından bağlantılı. Öyle bir düzen kuruldu ki UBP her seçimde tabanını neredeyse her zaman koruyarak belli oranda seçmenin temsilini kazanıyor. 

UBP’nin derdi bu ülke mi gerçekten? Özellikle son İmar Planı tartışmalarında çok açık şekilde görüldüğü gibi UBP için KKTC’nin doğru gelişmesi veya kalkınması dert değil. Önemli olan kendi seçmeni olan bazı sermaye odaklarını memnun etmek, onların kendi arkasını sıvazladığı gibi, iktidarda olduğu dönemlerde de hukuk dışı olsa da rantın ağzını açık tutmak, kendi sermayesini beslemek, karşılığında da makam ve mevkilerin anahtarı olan seçimlerde oy kapmak. 

Bu böyle olmasaydı, 25 yıllık KKTC iktidarında ülkenin geldiği hal böyle olur muydu? TC yardımlarının, ekonomik dayatmaların karşılığı bu olur muydu örneğin? Verilen paraların nerelere harcandığı, kimlerin adlarının rüşvet iddialarına karıştığı, hesabı verilemeyen bankalardaki bazı milletvekillerinin mevduatları... Özgürgün olayı halen tartışılıyor. Dokunulmazlığı kaldırıldı ve yargılanmayı bekliyor. Sonunda elbet Yargı kararını verecektir. Ancak bugün hepimiz biliyoruz ki, hangi kirli hesabı kaşısanız altından siyasi derin ilişkiler çıkıyor. Hem de bol bayraklı, bol vatan millet vesvesesi içinde.

 

Bugün bu kurulu düzen dökülüyorsa, bu ekonomik yapı halen TC’ye bağımlı ise ve  bunca yıl “KKTC’nin bağımsızlığı” için bir arşın yol katedilmediyse, bu UBP zihniyetinin mirasıdır. Geriye kalan 11 yılda hükümet olanları elbette unutmuyoruz. Ancak solun hükümet olmasının iktidar olduğunuz anlamına gelmediği bu ada yarısında UBP’nin Türkiye’deki odaklarla yakınlığını da hesaba katarsak, kat be kat bu düzenin çarpık inşaasına başrol oynadığını kolaylıkla söyleyebiliriz.

Usanmadan, bıkmadan yıllardır KKTC’nin ilelebet yaşayacağı, bağımsız ve egemen olduğu gibi yalan ifadelerle izlenilen ve nihayetinde çöken bir politikayı halen devam ettiren bir UBP liderliği var. 

Yıllardır oy devşirmek, insanların acıları üzerinden makam mevki sahibi olmak için kullanılan kan ve nefret dili bu düzenin kolektif belleğinde onarılması zor yaralar açtı. Ekonomik liberal deseniz izledikleri kapalı ve tecrit edilmiş siyasetle mümkün olmayan, liberal özgürlüklerin hiçbirini savunmayan, muhafazakar deseniz arş-ı alayı aşan şatafatlı hayatlarıyla uyumsuzluk gösteren bir parti politikası görürsünüz. 

Ülkede liberal politikaların temsilcilerinin en önemli hedefinin ambargoların kalkması ve adanın ekonomik kalkınma için birleşmesini savunmaları gerekirken, bunun tam tersine UBP statükonun devamlılığını savunuyor. Çünkü kendileri de çok iyi biliyor. Bu ada yarısının dünya ile entegre olması demek UBP politikalarının sığınacağı bir milliyetçi dilin, etnik temelli siyasetin çökmesi ve çözülmesi demektir.

 

Kıbrıslı Türkler toplum liderliğini, Tatar’ın ve genelde UBP zihniyetinin Türkiye’nin alt yönetimi olmayı evetleyen, federal çatıdaki eşit egemenlik yapısında ise olumsuzlayan ikiyüzlü egemenlik anlayışına, KKTC’nin özgür ve bağımsız bir devlet olduğunu iddia ederek Merkez Bankası’nın bile hükümet olduğu 25 yılda iktidarını ele geçiremeyen sahte özgürlük söylemine, kurulu düzenin içinde gençleri göç yollarında tüketen tutarsız ve rant odaklı politikalarına teslim etmemeliler.

 

Başbakan olduğu dönemde ülkeye düşen füzeden sabah uyandığında haberi olan, her sabah erken saatlerde Twitter hesabından köpekleriyle günaydın Kıbrıs mesajı atan, dağda yaptığı spor yürüyüşünü çekip paylaşan ve o gün ise bize yine günaydın mesajı atan Tatar’dan başkası değildi. Başbakan olarak yönettiği ülkeye füze düştüğünde “abartacak bişey yok” diyen, sorumluları açıklayamayan, bulmak için ise kılını kıpırdatmayan da Tatar’dı. 

Bir de hurma fotoğrafları var tabii. Onları es geçersek haksızlık etmiş oluruz.

 

2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Afrika Gazetesi’ne saldıranlarla fotoğraf makinelerine bakarak gülümseyen, Meclis damına çıkanlara sus-pus olan, ifade özgürlüğünün karşısında duran, sansürcü ve bol matrak bir adayımız var.

Bu vesile ile “Başbakan Vakıf Malıdır” isimli yazımdaki temennileri de buradan aynen tekrarlıyorum. Statükonun adayı ile şimdilik gazamız mübarek olsun.

 

Bu yazı toplam 3906 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar