Stelya: “Yola öteki tarafı algılamakla çıkabiliriz”
Stelya: “Yola öteki tarafı algılamakla çıkabiliriz”
Simge Çerkezoğlu
Nikolaos Stelya, farklı meziyetleri bir arada barındıran bir isim. Yazar, akademisyen, araştırmacı ve gazeteci. Olaylara tek bir yönden bakmayan, geldiği kültürden beslenerek Kıbrıs’a ve hayata farklı açılardan bakan birisi… Onu dinlemek toplumlara, hayatlara ve deneyimlere çok farklı açıdan bakabilmeyi beraberinde getiriyor. Aslında geçmişi anlamanın bugünü daha doğru inşa etmek için ne denli önem taşıdığını da hatırlatıyor…
Niko Ada’yla olan ilişkisini ve Kıbrıs tarihine olan yakınlığının nasıl başladığını anlattı. Bir öğrenci olarak geldiği Kıbrıs’ta artık profesyonel bir gazeteci olarak çalışıyor. Adaya temelli olarak yerleşmeyi düşünüyor.
“Atina’da 2011 yılında doktoramı tamamlamamın ardından iki konuya yöneldim. Bunlar Türkiye’deki Kürt sorunu ve Kıbrıs konusuydu. Kıbrıs’la özel ilişkim var. İlk kez 2003 yılında Atina’da gazetecilikten mezun olurken Politis Gazetesi’nde staj yapmak için gelmiştim. O günlerde Annan Planı’nı takip etmiş ve Ada’ya olan ilgim de yoğunlaşmıştı. Zamanla Ada ile ilişkilerim gelişti. 2009 yılından itibaren Katimerini Gazetesi ile işbirliğimiz başladı. Güney tarafından Kıbrıs Türk toplumundan ilk muhabir olma özelliğini kazandım. Hem gazeteci hem de akademisyen, tarihçi kimliğimle Kıbrıs ve modern Kıbrıs tarihi beni daima etkiledi.”
GEDİKLER
Yeni kitabı “İstenmeyen Bebeğin Ölümü” kısa bir süre önce raflardaki yerini aldı. İstenmeyen Bebek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devam niteliğinde olan bu kitap yüzümüzü yakın geçmişe çevirmemizi sağlıyor. Bu kitapların fikrinin nasıl doğduğunu dinliyoruz…
“Gedikler üzerinde de çok kafa yormuşluğum var. Özellikle iki büyük gedik söz konusu. Elimizde kaynak var ancak kaynaklar etkin olarak kullanılmıyor, çoğu da çürümeye terk edilmiş. Bir diğeri ise ideolojik olarak farklı noktalara çekilme telaşı söz konusu. Sağda milliyetçi çevreler hem kuzey hem de güneyde çok farklı yorumlarken soldan ise milliyetçi çevrelere laf yetiştirme telaşı ile daha çok ideolojik ağırlıkla tarihin unutulduğu çalışmalar gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Bu gedikleri göz önünde bulundurarak 2012 yılında güneyde bulunan Lefkoşa Üniversitesi’nin de desteği ile arşiv taramasına başladım. Güneyde Kıbrıs Türk tarihini ilgilendiren bir hazine söz konusu. Gerek devlet arşivlerinde gerekse de Kamu Enformasyon Dairesi’ndeki Kıbrıs Türk Arşivi çok zengin. 1890’lı yıllara uzanan bir arşiv söz konusu. Çalışma 1955 ve 1959 dönemine yönelmemle başladı. Bir soru sordum. “Karşı taraf EOKA denilen olguyu nasıl gördü?” diye ideolojiden ve milliyetçilikten arındırılmış şekilde nasıl konuyu ele alabiliriz ve Kıbrıs Türk tarafının ve liderliğinin sesi olan basının perspektifinden bu konuyu nasıl irdeleyebiliriz sorusu hareket noktamızdı. Zamanla kitaplar çok farklı yerlere doğru giderek belgesel tadında kitapların ortaya çıkmasını sağladı.”
Kitaplar aynı anda hem Yunanca hem de Türkçe yazıldı. Sizi dil konusunda avantajı olan bir gazetecisiniz. Kusursuz denilebilecek bir Türkçeniz var.
“Doğrudur Liseyi 2000 yılında İstanbul’da bitirdim. Ondan sonra ise lisans, yüksek lisans ve doktoraya Atina’da devam ettim. Ailem Türkiye’de kalmış olan son Osmanlı Rumlarından. Özellikle İstanbul’da yaşayan 1500 tane Rum kaldı. Onlardan bir tanesi de benim ailem. Hala orada yaşamaya devam ediyorlar. İstanbul’la özel bir bağım var, daima benim memleketimdir. Atina’da da okusam Kıbrıs’ta da olsam her zaman gidip gelirim. Hayatımın belli alanlarında Türkçe Yunanca’nın da ötesinde oldu. İstanbul’da azınlık okullarında okudum ama dil anlamında oldukça zayıf eğitim verildi. Bir de ortaöğrenim yıllarım Kardak, İmia krizine denk geldi. Türlü milliyetçi sorunlarla karşı karşıyaydık. Yunanistan’dan eğitimci gelmezdi. Kişisel olarak da Türkçeye yatkınlığım söz konusuydu. Böylece onu da değerlendirmiş oldum.”
Kitaplarında Kıbrıs Türk Liderliği ve Kıbrıs Türk gazetelerini inceleyen Niko bunun daha bir başlangıç olduğunu açıklayarak daha çok araştırma kitapları yazmaya hazırlandığının da sinyalini veriyor.
“Aslında ben basın tarihine odaklanmak istiyorum. Bir başlangıç olarak bu konu güneyde büyük bir eksiklikti. Genelde güneydeki araştırmalarda hep Kıbrıs Rum perspektifi üzerinden yapılan tarihçilik anlayışı söz konusu. Ben biraz da bunu yıkmak adına böyle bir çalışmaya imza attım. İleriki dönemlerde Rum basınına da oranın basınından Türk tarafının nasıl göründüğünü de inceleyeceğim. Bu bir başlangıçtı. Lefkoşa Üniversitesi’nin isteği ile de Türk basınıyla başladım. Bu çalışma ile arşivleri de toparladım. Her şey çürümeye terk edilmiş.”
ALGILAR VE GERÇEKLER
Kitaptan bahsederken elbette içerik ve araştırılan gazetelerden de söz ettik. Kitaba dair yapılan araştırmada milliyetçi çizgide yayın yapan gazetelere yer veriliyor.
“Kıbrıs Türk liderliğinin sesini aksettiren gazeteleri seçtim. Tabii bunlar genelde milliyetçi kesimden olan gazetelerdi. Halkın Sesi, Bozkurt, Akın, Nacak ve kısa bir dönem için Türkiye’deki askeri darbeden sonra burada yayınlanmaya başlayan İnkılap gibi gazetelere odaklandım. Aslında güneyde bulduğum tüm arşivleri tarama odaklı bir gazeteden bahsediyoruz. Aslında dediğim gibi milliyetçi kanadın perspektifinin fotoğrafını çeken bir arşivi taramış oldum.”
Kitaba baktığımda iki toplumda da iki ayrı milli toplum algısı olduğunu hissediyorum. Oysa benim geçmişe dair algım iki toplum olarak bizlerin birlikte ve mutlu yaşadığına dair.
“Kitap odaklı konuşursak milliyetçi liderliğin perspektifini yansıtan gazeteler genellikle dediğin gibi farklılaşma üzerinde ve özellikle iki toplum arasındaki uçuruma odaklanan bağlantılar kuruyorlar. Güncel hayatta ise elbette farklı resimler var ancak 1950’li yıllarda Kıbrıs’ın çalkantılı günlerinde hızlı şekilde iki toplum arasında ayrılığın söz konusu olduğu ortadadır. Sol kesim farklı kompozisyonla karşımıza çıkarken, AKEL ve onun yörüngesindeki akımlar farklı durmaya çalışsa da, onlar bile ne yazık ki millilik denen olgunun perspektifine zaman zaman sürüklenmiştir. Özellikle 1958-1969 yılında ilk kitabımda yer verdiğim dramatik olayların da etkisi ile iki toplu arasındaki uçurum git gide büyümüştür.”
‘AYRI MASALAR’
İnsan düşünmeden edemiyor o yıllarda özellikle basın bu kadar güçlü müydü ki yazılan yazılar iki toplumun uzaklaşmasına bu denli katkı koydu. Niko’ya göre fazlasıyla…
“Radyonun ve gazetelerin Kıbrıs gündemini belirlediği bir dönemden bahsediyoruz. Özellikle Atina ve Ankara radyoları çok önemli rol oynadı. Hatta oradan yapılan yayınlar bir sonraki gün Türk ve Rum gazetelerine yansırdı. Ertuğrul Özkök geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada Kıbrıs tarihine ilişkin önemli bilgiler verdi. 1960-1970’li yıllarda İstanbul radyosu içerisinde ayrı bir Kıbrıs masası söz konusuymuş. Sırf propagandaya yönelik kurul kurularak Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı gözetimine verilmiş. Atina’da da cunta döneminde aynı şeyler yapıldı. Ne yazık ki oradan gelen haberler sorulmaksızın günümüz çağdaş gazetecilik kıstasları göz önüne alınmaksızın farklı şekilde milliyetçi kavramlar halka pompalanmıştır.
Niko “ben bu kitabı toplumlar okusun ve geçmişteki hataları tekrarlamasınlar diye yazdım” diyor. Ben de diyorum ki o zaman günümüz medyasını iki toplum arasında barışı inşa etmek için kullanalım.
“İstenilirse medya bugün iki toplum arasında barış inşa etmek için kullanılabilir. Hatta biraz medya patronu gibi konuşacak olursak, çok da satabilir. Ancak bunu yapan medya da yok, böyle bir istem de. Özellikle genç kuşak gazeteciler arasında bile iletişim kopukluğu söz konusu. Misyon gazeteciliğinin daima ben karşısında durdum. Ancak objektif gazetecilikle işe başlayabiliriz. Öteki tarafı algılamakla yola çıkabiliriz. Sizin sağcı ya da solcu bir duruşunuz olabilir ama bunları gazeteciliğe karıştırmaksızın karşı tarafı Rum paradigması olarak ele alabilirseniz, ya da tam tersi Kıbrıs Türk tarafında da canlı bir toplum söz konusu, onu da biraz araştırayım derseniz ve bu soruları sorarsanız çok farklı çalışmalara imza atabilirsiniz. Şimdilik böyle bir istem söz konusu değil. İki taraf arasında müthiş bir kopukluk var. Hatta o tarihlerde iki milliyetçi akım arasında Elefteria Gazetesi ile Halkın Sesi arasında çok sıkı ilişkiler vardı. Birbirlerine söz ve haber yetiştirirlerdi. Günümüzde o bile yok. Hazır gazetecilik üzerine bir anlayışın söz konusu olduğunu söyleyebilirim.”
MÜZAKERE GİDİŞATI
Niko bu kitapta milliyetçi gazeteleri ele aldı. Ben kendi adıma bu süreçte solun ve sol görüşlü gazetelerin ne yaptığını merak ediyorum. Kendisi de ilerde böyle bir konu üzerinde çalışma niyetinde…
“İlerisi için bu konu hedeflerim arasında. Aşama aşama ilerlemeye çalışıyorum. Şimdi 1963 yılına geldim. 1963’ten 1974’e kadar olan dönem de basın içerisinde tartışılmadı. Ona odaklanmak istiyorum. Elbette sol dünya görüşüm açısından da beni çok ilgilendiren bir konu. Özellikle solun zayıflıkları, milliyetçiliğe yenilmesi AKEL içerisinde yapılan hatalar Kıbrıs Türk toplumun AKEL çizgisinden kopması üzerine kafa yormak beni hep çok ilgilendiren meseleler oldu. Yakın zamanda ona da eğilme fırsatı arayacağım.”
Niko Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs üçgeninden Kıbrıs konusunu ve müzakereleri belki de en yakından takip eden gözlerden biri. Dolayısı ile başlayacak müzakere sürecini de sormadan olmazdı.
“Müzakereler bize kalsa başlamayacaktı ancak uluslararası unsur ve Amerika denilen devin perde arkasından bastırmasıyla masaya geri dönüş söz konusu. (Not: Bu söyleşi müzakere tarihi belirlenmeden yapılmıştır. SÇ) Ancak taraflar arasındaki uçurum çok büyük. Bu kitabımda 1959’lu yıllardan günümüze kadar gelen en büyük kopukluk bir ortaklığın nasıl yorumlanacağı noktasındadır. Kıbrıs Türk tarafından ortaklık federal ve konfederal yapı olarak idrak edilirken Rum tarafından ise daha çok onların bünyesindeki cumhuriyetin bir şekilde federal yapıya dönüşüp yoluna devam etmesi yönünde anlayışla masaya oturuyor. Kısaca elma ile armut birine karışıyor. O yüzden bir açılımın söz konusu olması zor. Uluslararası aktörler de bu işin içinde. Batıya karşı duran bazı aktörlerin de etkinliği söz konusu. İran ve Rusya gibi yeni aktörler Avrupa Birliği ve Amerika’nın başını ağrıtıyor. Onlar ağrıtırken de Amerika, İsrail, Kıbrıs, Mısır gibi ülkelerle olan işbirliğini daha da sıkılaştırmak istiyor. Bu pozisyonda tekrar Kıbrıs konusu ısıtıldı. Dış baskılarla masadaki uçurumun nasıl kapanabileceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz”