1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Stoisizm, Kıbrıs’ta Barışın İnşasına Katkıda Bulunabilir Mi?
Stoisizm, Kıbrıs’ta Barışın İnşasına Katkıda Bulunabilir Mi?

Stoisizm, Kıbrıs’ta Barışın İnşasına Katkıda Bulunabilir Mi?

Stoisizm, Kıbrıs’ta Barışın İnşasına Katkıda Bulunabilir Mi?

A+A-


Bülent EVRE
[email protected]

Stoisizm en basit tanımıyla, Antik döneme ait felsefi bir öğreti; özellikle bir hayat felsefesidir. Bu felsefenin, Kıbrıs’ta barışın inşa edilmesi bağlamında, en az iki açıdan önemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi Antik döneme uzanan Stoisizmin bütün insanlığa yönelik evrensel bir yöneliminin olması; ikincisi de Stoisizmin, Kıbrıslı bir filozof olan Zenon tarafından kurulmuş olması ve yerel düzeyde bütün Kıbrıslılara ilham kaynağı potansiyeli taşımasıdır.
Öncelikle, yaklaşık 2300 yıllık geçmişi olan Stoik felsefenin belirli varsayımları ve ilkelerinin, Kıbrıs sorunu-çözüm-barış ekseninde, yeniden bağlamsallaştırılarak yorumlanacağını ve dolayısıyla çoklu okuma biçimine açık olduğunu kaydedelim. Sonrasında yukarıdaki soru formatındaki başlığa kestirmeden “evet” cevabı vererek, Stoisizmin bu bağlamda nasıl katkıda bulunabileceğini açımlayalım.
Stoik felsefenin ontolojik, epistemolojik ve mantıksal varsayımları olmakla birlikte, Kıbrıs’ta barışın inşası bağlamında, özellikle etik düzeydeki bağımsızlık, duygulardan arınma ve doğayla uyum ilkeleri  üzerinde durulacaktır.

1. Bağımsızlık:

Bireyden hareket eden Stoisizmin bağımsızlık anlayışı, insanın kendisini kuşatan dış koşullardan bağımsızlaşmasını öngörmektedir. Ancak bu, insanı yaşadığı koşullardan koparmak değil, söz konusu koşulların bizi olumsuz yönde etkilemesinden kurtulmaktır. Çünkü bizim dışımızdaki koşulları çoğu zaman değiştiremeyebiliriz, fakat söz konusu koşullara yönelik bakış açımızı değiştirebiliriz. Stoik felsefe ancak erdemli olan insanların, kendini kontrol edebileceğine ve iç barışı sağlayıp, mutlu olabileceğine inanmaktadır. Mutluluk (eudaimonia) bir şey için iyi olmaktan çok, kendi başına iyi olan ve istenilen bir şeydir. Ancak mutlu olmak, öncelikle ruhsal veya zihinsel durumumuzla alakalıdır; zira dışsal nesneler mutluluğumuzu garanti edemez, ama erdemli olmak edebilir. Stoisizmi bu bağlamda bir tür barış ahlakı olarak değerlendirebiliriz.

Stoik felsefeye göre bize bağlı olan ve bize bağlı olmayan şeyler vardır. Biz ancak bize bağlı olan, yani tercih yapma yetimizle bağlantılı olan şeyleri değiştirebiliriz. Buna göre fikirlerimizi, arzularımızı ve eylemlerimizi kontrol edebiliriz. Stoizmin bağımsızlık ilkesi, bize değiştirmek istediğimiz şeyin önce kendimizden başlamak gerektiğini ima etmektedir. Bu çerçevede Kıbrıs’ta barışı inşa etme misyonunda, öncelikle bireylerin kendi iç barışını sağlamaları ve özellikle öznelerin değiştirmek istedikleri şeyin parçası olmaları gerektiğine odaklanmamız gerektiği çıkarımını yapabiliriz.

Stoisizmi bir tür barış ahlakı olarak ele aldığımızda, barış dediğimiz şeyin hem araçsal hem de amaçsal değeri bulunmaktadır. Kıbrıs’taki barış söylemine genel olarak baktığımızda, daha çok siyasi elitlerin söyleminde belirgin olan, Kıbrıs’ta çözümün olması halinde nelerin olacağı veya olmayacağına dair perspektif, barışa araçsal bir değer atfetmektedir. Sözgelimi, Kıbrıs Türk tarafının söylemindeki barış anlayışı, ağırlıklı olarak izolasyonlardan kurtulmak ve uluslararası topluluğun bir parçası olmak gibi motiflerle tahayyül edilirken, Rum tarafının hâkim söylemi de mal ve mülklerin geri alınması ve göçmenlerin eski yerlerine geri dönmeleri gibi motiflerle, benzer bir biçimde araçsal bir bakıştan beslenmektedir.

Ancak barışın, araçsal olmasının yanı sıra, bir de amaçsal değeri vardır. Stoisizm barışın kendi başına tercih edilebilir olduğunu bize hatırlatmakta ve bunu ilk önce bireysel düzeyden başlatmaktadır. Fakat barışın bireysel dönüşümle gerçekleşmesi, toplumsal ve küresel düzeyleri dışladığı anlamına gelmez. Zira bireyin kendi içindeki barışı inşa etmesi, toplumsal bir varlık olarak, diğer bireylerle olan ilişkilerinde de karşılık bulmakta ve toplumsal bir karakter kazanmaktadır. Barışın toplumsal ölçekteki inşasının gerçekleşmesi ise toplumlararası etkileşimi giderek yoğunlaştıran ve artıran günümüz iletişim ve bilişim teknolojileri dolayımıyla küresel düzeyde de yankı yaratma potansiyeline sahiptir.

Bu bağlamda Kıbrıs’ta barışın inşa sürecinde bireyleri ahlaki olarak öncelikli gördüğümüz takdirde, gerek siyasal elitler gerekse sivil toplum düzeyinde barışın inşasının, özellikle barışı kendi içinde gerçekleştirmeye muktedir olanlar tarafından taşınabileceğini ve ilerletilebileceğini kabul etmek gerekir.

2. Duygulardan Arınma:

Stoikler etik bir ideal olarak duygulardan arınmayı (apatheia) savunmaktadırlar. Fakat bütün duygulara karşı kayıtsızlıktan çok “iyi” ve “kötü” duygular arasında ayrım yaparak, kötü duygulardan kurtulmak gerektiğinin altını çizmek gerekir. Duygularımızın tamamen bizim kontrolümüzde olduğuna inanan Stoiklere göre, ihtiras ve nefret gibi duygulardan arınmak gerekir. Çünkü bu tür kötü duygular, ruhumuzu zehirleyen hastalıklar gibi görülmektedir. O bakımdan ihtiras ve nefret gibi duygularla ne iç barışı ne de toplumsal/toplumlararası barışı sağlanabilir.

Nitekim Kıbrıs’ın bu tarz duygulardan muzdarip bir makûs talihinin olduğunu hepimiz biliyoruz. Ada’daki milliyetçi ihtirasların, toplumlararası çatışmaya ve nefrete nasıl dönüştüğünü yadsıyamayız. Üstelik bu ihtirasların yıkıcı etkileri, sadece toplumlararası ilişkilerle de sınırlı değildir. Bireysel ihtiraslar, ihtiras sahibi kişinin iç huzurunu bozduğu gibi, onun diğer kişilerle olan ilişkilerine de olumsuz yansımaktadır. Keza enosis gibi Kıbrıs Rum toplumunda milli bir ihtirasa dönüşen duyguların, Kıbrıs Türk toplumunda taksim gibi refleksif bir ihtirasla karşılık bulmasının, nasıl bir kitlesel travma yarattığını, ya yaşayarak hissettik ya da yaşayanlardan öğrendik. 1968’den beri -kesintili olarak- günümüze kadar gelen her müzakere sürecinin çıkmazla sonuçlanmasının altında, bu tür duyguların payı yok mudur? Dolayısıyla Kıbrıs’ta barışı inşa edeceksek, bu tür duygularla gerek bireysel düzeyde gerekse toplumsal düzeyde baş etmemiz gerektiğini kabul etmeliyiz.

Öte yandan Stoik felsefe umut (boulesin), coşku (charan) ve ihtiyat (eulabeian) gibi duyguları olumlamakta ve “iyi” duygular olarak tanımlamaktadır. Ayrıca umut duygusunun, yardımseverlik ve dostluk; coşku duygusunun neşe ve sevinç; ihtiyat duygusunun da ılımlılık ve saygı gibi türevleri bulunmaktadır. Söz konusu duyguları Kıbrıs’ta barış bağlamında ele alırsak, Stoisizim kendi dışımızdaki koşullar uygun olmasa dahi, barışa; umutla, coşkuyla ve ihtiyatla yaklaşmamızı telkin etmektedir.

Bu çerçevede barışa umutla bakmak, türevleriyle birlikte düşünüldüğünde, Kıbrıs’ta barışı inşa etme konusunda bireysel düzeyden başlayarak inancımızı korumayı ve “öteki” insanlarla dostluk kurarak, yardımlaşmayı gerekli kılmaktadır. Umut duygusu, genellikle Kıbrıs’ta barış müzakerelerinin başlangıç aşamasında yükselirken, daha sonraki aşamalarında düşmekte ve hatta hayal kırıklığına dönüşebilmektedir. Oysa Stoik felsefe, umudu, barışın inşasında dış koşullar ne olursa olsun korumamız gerektiğini ima etmektedir.

Stoisizmin önemsediği coşku duygusu açısından, barışa coşkuyla bağlanmak, hem kendi içimizde neşe ve sevinci yaşamayı hem de bu duyguları diğer insanlarla paylaşmayı beraberinde getirmektedir.  Coşku denilen şeyin, retoriğin ötesinde pratikte ciddi sonuçlara götüren bir duygu olduğunu hissetmek gerekir. Bu bakış bize, aslında Kıbrıs’ta barışı inşa edecek olanların, kendi içlerinde yaşayacakları ve yaşatacakları coşku ölçüsünde, bu yöndeki eylemlerinin süreklilik kazanacağı, aksi takdirde geçici bir hevesle nihayetleneceği öngörüsünü kazandırmaktadır.
Barış konusunda ihtiyatlı olmak ise Kıbrıs’ta barışın gerçekleşmesinde ne aşırı iyimser ne de aşırı kötümser olmamızı telkin etmektedir. Barışın inşa sürecinde önemli bir moment olan barış müzakereleri bağlamında düşündüğümüzde, ihtiyatlı olmak, tarafların birbirlerinin kimliklerine ve hassasiyetlerine karşı saygılı olmalarını ve kendi ideal veya maksimalist tezlerinden geri adım atarak, ılımlı olmalarını gerekli kılmaktadır.

3. Doğayla Uyum:

Doğayla uyumlu yaşamanın gerek içe dönük gerekse dışa dönük boyutları bulunmaktadır. İçe dönük yönü, insanın kendi içsel tutarlılığını sağlamasıyla alakalı olup, çelişkili duygu ve düşüncelerden arınmayı öngörmektedir. Dışa dönük boyutu ise insanın sınırlı perspektife hapsolmadan, bütünsel perspektife gönderme yapmaktadır. Buna göre insan sadece kendi perspektifinden değil, diğer perspektiflerden de bakmayı becerebildiği oranda doğayla uyumlu yaşayabilir, dolayısıyla barışı inşa edebilir.

Doğayla uyum ilkesini, Kıbrıs’ta barış sorunsalı bağlamında yorumlamak gerekirse, öncelikle barışı inşa edebilmek için bireysel düzeydeki çelişkili duygu ve düşüncelerden kurtulmamız gerektiği çıkarımını yapabiliriz. Bunu yapabilmek için de doğal olarak bireysel bir sorgulama ve hesaplaşma sürecinden geçmek ve bunu toplumsal düzeye taşımak gerekecektir. Toplumsal düzeydeki barışın inşa çabalarında, geçmişe dönük yanlışlar, hatalar veya suçlarla yüzleşmek ve bunlara yönelik itiraflar, bu bakımdan oldukça anlamlıdır. Söz konusu hesaplaşma çabalarının, Kıbrıs Türk ve Rum toplumları arasında karşılıklı olarak gerçekleşmesi, her iki toplum arasında kronikleşen derin güvensizlik duygusunun ve dolayısıyla psikolojik blokajın aşılmasına katkıda bulunacağını tahmin etmek zor değildir.

Doğayla uyumun dışa dönük boyutu ise bize kendi dar perspektifimizi aşıp, diğer perspektiflerden de beslenmeyi salık vermektedir. Bunun,  Kıbrıs’ta barışı inşa etmenin önüne çıkan etno-merkezci engellerin alt edilmesinde ne kadar işlevsel olabileceğini görmemiz gerekir. Yine sözü barışın inşası gibi kapsamlı bir sürecin metonimisini oluşturan müzakerelere getirerek, somutlaştırmak gerekirse, tarafların kendi pozisyonları dışına çıkıp, birbirlerinin pozisyonlarını anlamadıkları sürece ento-merkezciliğin aşılması ve bütünsel bir barış perspektifinde uzlaşılması mümkün olmayacaktır.
Diğer yandan Stoisizmin kozmopolitanizm ve insanlık vurgusu, Kıbrıs’ta çözüm sürecine ve sonrasına yönelik küresel bir perspektif kazandırmaya adaydır. Kozmopolitanizm gerçek anlamda bir dünya vatandaşlığı olmasa da, erdemli olanların, ahlaki anlamda dünya vatandaşı sayılacakları inancına dayanmaktadır. Buna göre Kıbrıs’ta barışı inşa etmeye teşne olanları ve diğer dünya halklarının deneyimlerine açık olanları bu anlamda dünya vatandaşları olarak görebiliriz.

Bununla birlikte, aklaki dünya vatandaşlığının yanı sıra aktüel düzeyde Kıbrıs sorununun çözümüyle birlikte ortaya çıkacak olan muhtemel bir Birleşik Kıbrıs Federasyonu vatandaşlığı üzerinden elde edilecek bir Avrupa Birliği vatandaşlığı, ulusal sınırları aşması ve ulus-aşırı bir birliğe aidiyeti tarif etmesi bakımından, dünya vatandaşlığı yönünde atılmış önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.

Ayrıca Stoisizmin bütün insanlığa seslenmesi, bütün Kıbrıslılara uluslararası topluluğun bir parçası olarak küresel bir vizyon kazandırabilir. Kıbrıs sorununu çözmeyi başarmış bir ülke, kendi coğrafi boyutlarının üzerinde, küresel düzeyde etki yaratarak, etnik çatışmalar, dışlanmışlık ve ayrılıkçılıktan muzdarip dünyanın çeşitli beşeri topluluklarına, emsal teşkil edebilir. En yaşamsal sorununu çözebilmeyi başarmış bir Kıbrıs, giderek ulusal sınırları aşan küresel ölçekteki sorunlar üzerine düşünen ve çözüm üretmeye çalışan bir düzeye yükselebilir. Kıbrıslı Zenon ihtiyaç duyduğumuz ahlaki duyarlılığı ve ilhamı, tüm insanlığa olduğu gibi bize de miras bıraktı; yeter ki vârisleri olmak isteyelim!

 

---------------------------------------------------------

Stoisizm hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. John Sellars, Stoicism. Berkeley: University of California Press, 2006; Gerald Runkle, A History of Western Political Theory, New York: The Ronald Press, 1968: 46-49.

Bu haber toplam 2588 defa okunmuştur
Gaile 264. Sayısı

Gaile 264. Sayısı