Stres, içi su dolu bardak ve Kıbrıs meselesi!
Bir su bardağı...
Ağzına kadar su dolu...
Ağırlığı ne kadardır?
-*-*-
Stresle ilgili bir film ya da belgeselimsi bir şey izledim...
Hoca, öğrencilerine soruyor:
“... Sizce içi su dolu bu bardağın ağırlığı ne kadardır?”
Öğrenciler cevap veriyor, “... 100 gram”, “200 gram”, “300 gram” falan diye...
Ve diyor ki hoca onlara, “bardağın ağırlığı değil sorun olan...”
-*-*-
Peki nedir sorun?
Hoca anlatıyor:
“İçi su dolu bardağı, ne kadar uzun süre elinizde tutuyor oluşunuzdur...”
“İçmek için almışsanız, bir kaç saniyede suyu içer, bardağı bırakırsınız...”
“Bardağı bir saat tutarsanız, kolunuz uyuşur hatta çok ağrı olur... Aynı bardağı 24 saat tutarsanız, kolunuz felç bile olabilir...”
-*-*-
Yani diyor hoca; “... Stres yaratan bir şey varsa, düşünmeyeceksiniz... Bir dakika düşünüp bırakabiliyorsanız sıkıntı yok... Ama bir saat ya da 24 saat hep o sorunu düşünmek ciddi sıkıntı yaratıyor...”
-*-*-
KKTC’ye bakalım...
Her şey stres!
Her şey sorun!
Her şey yalan!
-*-*-
Mesela Kıbrıs sorununa bakın...
Türkiye’yi yönetenler dilediği çözüm modelini veya çözümsüzlük modelini empoze ediyor mu?
Ediyor!
Mesela şu anda “bölelim iki devlet olsun” siyasetine bakın!
Türkiye öyle istiyor...
Peki, “Türkiye bölünsün ve mesela 5 ülke olsun” dediğiniz anda, bittiniz siz!
Hainsinizdir, Rumcusunuzdur!
“Tamam tamam, Kürt halkının demokratikleşmesi için...” diye başlayan bir cümle kurun bakalım kurabilir misiniz?
-*-*-
Sorun sürekli orada ve bardağı, içi dolu olduğu halde tutmamızı istiyorlar...
Siyaset bu!
-*-*-
Sadece Kıbrıs sorunu da değil...
Türkiye’de en çok tartışılan konulardan birine bakalım...
En başta Zafer Partisi diye bir parti var... Kafayı Suriyeli göçmenlerin Türkiye’de vatandaş ve seçmen olmasına taktı...
Ama milliyetçi – ulusalcı hatta AKP’ci kesimlerden bile bu görüş destek alıyor...
Suriyeli seçmenlerin, ülkenin geleceğine olası olumsuz etkisinden falan bahsediyorlar...
-*-*-
Peki Kıbrıs?
1983 yılında doğan adama, 1974’teki savaşta gösterdiği cesaretten dolayı vatandaşlık verildiği resmi gazetede yayınlanan bir ülkedir KKTC!
Hep yalan!
Ve günde en az 50 TC kökenli vatandaş!
Efendim olmasınlar mı?
Ne demek olmasınlar?
Yasal hakkını elde edene bir diyeceğim olmaz belki de devlet yasal değil!
-*-*-
Kaldı ki, Suriye’nin, Türkiye’deki geleceği değiştirmek veya kontrol etmek iddiasıyla o ülkeye nüfus yığmadığı da biliniyor...
Göçmenler Türkiye’ye gidiyor, vatandaşlık için baş vuruyor!
Alıyor!
-*-*-
Ama Kıbrıs öyle de değil!
Türkiye’yi yönetenler, buradaki nüfusu değiştirmek maksadıyla özel siyaset güdüyor!
KKTC’nin İçişleri Bakanlığı’nda, vatandaşlık başvurularını hızlandırmak maksadıyla TC Lefkoşa Büyükelçiliği’nin görevlendirdiği üç memurun çalıştığı anlatılıyor!
-*-*-
Şimdi gitseniz ve Zafer Partisi’nin sabah akşam – gündüz gece Suriyeli düşmanlığı yapan genel başkanı Ümit Özdağ hocama sorsanız; “hocam, tamam, sizi dinledik, göçmenlerin vatandaş olmasından şikayetçisiniz de what about Cyprus?”...
Anında kızacak!
“O başka bu başka ulan” diye diklenecek...
-*-*-
Kıbrıslı Türklerin geleceği mi?
İçi su dolu bardağı değil 24 saat, 1958’den beri tutuyoruz ve hep felç haldeyiz!
Ama sorun yok!
“Halledeceyik!”...
Alıştık biz bu streslere!
Bitene – bitirilene kadar bardak elde!
İçi dolu!
Abi stres, felç!
Geberin!
Kimin umurunda!
-*-*-
Çalmaya, çırpmaya, yalanlara, gösteriş maksatlı bitiriilmemiş işlerin açılışlarına devam!
Geçen günkü bir kaç saatlik yağmurda, yeni havaalanı su dolmuş!
Elektrik olmadığı için gerekli ekipmanları koyup suyu atamamışlar!
Biz 15 Kasım’da açacağız!
Törenle!
İster misiniz havaalanın adı Recep Tayyip Erdoğan Havaalanı olsun?
Tamam tamam, Ercan kalacak da, Dr. Küçük de olabilirdi!
Yaaaaaa!
Tutun bardağı, tutun!
Tutmazsanız, Rumlar bizi keser!
Devlet kaçak işçi çalıştırıyor mu?
Okullardaki temizlik işi gibi, hastanelerdeki temizlik ve hatta güvenlik işleri de taşeron firma aracılığı ile özel şirketlere veriliyor...
O mesele de yüzümüze gözümüze bulaşmış durumda!
-*-*-
Neden mi?
İlgili şirket Nisan ayında sözleşmesini tamamladı.
İşçilerin durdurulduğunu ilgili bakanlığa bildirdi!
-*-*-
Peki işçiler?
İlgili şirket değil, devlet o işçilere şu anda maaş ödüyor!
Her ay çalışanların maaşları ödeniyor!
-*-*-
Ancak, sosyal sigorta veya ihtiyat sandığı gibi ödenekler yatırılmıyor!
Ortada bir belirsizlik ve kaos var!
Yani bu işçiler, altı aydan beri devletten maaş alıyor ama aslında hepsi “kaçak”...
Devlet, kaçak işçi çalıştırıyor!
-*-*-
Ve bir örnek vereyim:
Diyelim ki hastanenin acil servisini temizleyen bir işçi, Allah göstermesin düştü ve kolunu kırdı!
Hem de çalışırken!
İş yerinde!
Biliyor musunuz?
Orada, o acil serviste, o işçiye tedavi uygulanamaz!
Çünkü işveren sigortasını ödememiş!
-*-*-
Ersin Tatar mı?
Ünal Üstel mi?
Anavatan mı?
Utanma mı?
Neden utansınlar ki; eşit ve egemen devlet canlarım benim, eşit ve egemen devlet!
Ne utanması!
Aha hep bu BM Barış Gücü ve Rum – Yunan ikilisi!
Hep onların suçu!
Ambargo koymasalardı, biz gül gibi idare edecektik de...
Neyse ki bir hafta sonra BM Barş Gücü’nü ülkemizden kovup, bu meseleyi de halledeceyik!
Son derece ciddi, kibar bir polis aracımızı durdurdu... Eşimle birlikteydik... Her şeyimiz tamam diye biliyoruz... Ehliyet, sigorta, seyrüsefer... Kemer takılı... Alkol yok... Polis telefonla sordu, “seyrüsefer yok” dendi... “Var” diyorum... Yarın belli olacak... Mesai başlasın, gidip bakacağım... Hayır, hayır, polis tabii ki görevini yaptı... Zerre itirazım yok... Seyrüsefer midir nedir o yoksa, cezası ödenir... Gidip ay başı cezam neyse ödeyeceğim... Peki ne mi bana çok koydu? Be gavollem ülke soyum soyum soyuluyor! Mesela, bir kişi, ama bir tek kişi, neden bunca zamandır çok pahalıya ve özellikli ya da çok özel bir şirkete akaryakıt satma iltiması tanındığını neden sormuyor? Jet meselesi, devlet laboratuvarı raporunu takan yok! Bu koyuyor bana... Hani, “ödeme, mahkemeye git, 15 sene sonra mahkeme sonuçlansın, bir de temyize git, en az 10 sene de o, yaş da olsun 80, soksunlar beni içeri falan da değer mi?