Stroncilo’dan Sinde’ye “kayıplar”ın izinde…
20 Aralık 2013 Cuma günü bir kez daha yollardayız… Bir kez daha harika Mesarya’dayız…Lefkoşa’da yaşayan birisi olarak Mesarya’nın o dümdüz uzanıp giden güzelliği, geleneksel evcikleri, kilometreler boyunca uzanan o boşlukları benim için her zaman hoş bir sürpriz olur – sonbaharda Van Gogh’un renklerine bürünür Mesarya, kavurucu sıcaklarda da öyle – ilkbaharda da Matisse’in tuvalinden fırlamış renkler çıkar karşıma… Mesarya, sessiz bir güzelliğe sahiptir, eğer yeterince sabırlıysak bize geçmiş yüzyıllardan öykülerini fısıldamasını duyabiliriz… Kerpiç evcikleri, sade, sarı taştan camicikleri ya da kilisecikleri, yüzyıllar boyunca buradan geçip giden ama artık var olmayan uygarlıkların ayak izleriyle doludur… Yalnız ve romantik hurma ağaçlarının yanıbaşında bir grup efgalipto ağacı görürsünüz… Uzaklarda bir yerde çiftliklerin siluetleri belirir, o çiftlikler ki çiftlik ağaları ve köleleri çalışırdı, Katolikler, Yahudiler, Maronitler, Venedikliler, Cenevizliler, Arnavutlar, Osmanlılar, Türk Şamanlar, Rum Ortodokslar bu topraklarda ayak izlerini bırakmışlardı – Aleviler’in Tekkeleri vardı buralarda, 1958’de buralarda bir Hoca kaçırılarak öldürülmüş, iddialara göre bir gaminide yakılmıştı… Bu topraklarda kan ve gözyaşı, sabah yıldızları ve gecenin karanlığıyla iç içe varolmuştu… İşte burada, Mesarya’da sade halkın sonsuz yoksulluğuyla “efendiler”in sonsuz zenginliği sürekli mücadele içinde olacaktı – sonu gelmez bir yoksulluğa mahkum ahali, bu topraklarda sürekli değişen “efendiler” altında hayatta kalabilmek için mücadele edecekti… Bu topraklarda yaşamış olan herkes bir noktada “efendiler” değiştir değişmez, “ezilmeye açık” bir hale gelecekti çünkü dinleri veya etnik grupları bir “günah”a dönüşecek ve onlar da kendilerini korumak için yeni koşullara, yeni “efendiler”e adapte olmak zorunda kalacaklar yoksa tümüyle bu topraklardan silinip gideceklerdi… Böylece bu topraklar çevresine adapte olmak üzere sürekli renk değiştiren bukalemunlar gibi “melez”leşecekti – Venedikler altında Kıbrıslırum Ortodokslar “ezilmeye açık” bir ahaliye dönüşecek, Osmanlılar altında Venedikliler “renk” değiştirip başka renklere dönüşeceklerdi çünkü aksi halde evleri ve toprakları dahil her şeylerini kaybetmekle karşı karşıya kalacaklardı… Bu topraklardaki bu mücadele tüm etnik ya da dini gruplar için geçerli olacaktı – sonsuz bir mücadeleydi bu ve yüzyıllar boyunca sürekli değişip duran “efendiler”, kimsecikleri bunun dışında tutmayacaklardı… Belki de Kıbrıs’taki uygarlığımızı tarif edecek en iyi sözcük “ezilmeye açık” sözcüğüdür – sürekli değişen koşullar, sürekli değişen “efendiler”, bu toprakları işgal edecekler veya fethedecekler veya satın alacaklar ve bu adadaki sade insanlar da sahip oldukları azıcık şeyleri korumak için sonsuz bir mücadele içinde olacaklardı…
Mesarya bütün bunlara sahne olmuş bir toprak ve ben Mesarya’nın ruhunu okuyabiliyorum…
İlk durağımız Stroncilo yani şimdiki adıyla “Turunçlu”… Köyün dışında olası bir gömü yerini görmeye gidiyoruz. Kayıplar Komitesi yetkilileri Murat Soysal, Okan Oktay ve Ksenofon Kallis’le birlikteyiz. Bu köyden “kayıplar”ı olan bir Kıbrıslırum aileyle buluşmaya gidiyoruz. Bu “kayıp” ailesiyle buluşmak üzere durduğumuz noktayı birkaç yıl önceden tanıyorum… Beş yıl kadar önce, 2009 yılında bu olası gömü yeri hakkında araştırma yapılmak üzere Kayıplar Komitesi’ne bilgi vermiştim…
Beş yıl önce buraya Panayotis Poyrazis ve sevgili eşi Angelu’yla birlikte gelmiştik. Panayotis, Stroncilo’nun iyi yürekli, insancıl muhtarı Stavros Poyrazis’in oğluydu ve sevgili babacığı “kayıp” edilmişti… Temmuz 2009’da Panayotis Poyrazis’le ilk kez, savaş döneminde birbirini kurtaran Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar’ı onore ettiğimiz gece çerçevesinde tanışmıştık – “Kayıp” babası da 22 Temmuz 2009’da Uzunyol’da “Barış Evi”nde düzenlediğimiz etkinliklerde onore ettiğimiz insanlar arasındaydı.
En ağır koşullar altında cesaret ve insanlık göstererek “öteki” toplumdan insanların hayatlarını kurtardıkları için kimileri “kayıp” olan, kimileri hayatta olan Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ı böylesi bir etkinlikte onore etmiştik – Stavros Poyrazis de onlardan birisiydi çünkü köylüsü Kıbrıslıtürkler’in hayatını hem 1963’te, hem 1974’te kurtarmıştı… Aynı etkinlikte Poli’den “kayıp” milletvekilimiz Cengiz Ratip’i de onore etmiştik çünkü o da köylüsü Kıbrıslırumlar’ı öldürülmekten kurtarmıştı…
Stroncilo’da “kayıp” yakını Kıbrıslırum aileyle buluşuyoruz ve taşlardan örülmüş bir kuyuya gidiyoruz… Bu kuyu “Direkli Mağara”ya ya da “Beygirli Mağara”ya çok uzak değil – Sindeli bazı Kıbrıslıtürkler, Stroncilolu birkaç Kıbrıslıtürk’le birlikte Stroncilo’dan aldıkları 19 ya da 21 civarında Kıbrıslırum’u bu mağaralara götürüp öldürmüşler ve daha sonra başka bir noktaya gömmüşlerdi. Bölgeden okurlarımın verdiği bilgilere göre daha sonra “askeri bir operasyon”la gömü yerleri boşaltılmış ve bu “kayıp” şahıslardan geride kalanlar başka bir noktaya taşınmıştı… Bir okurum onların Sinde dışındaki Abalestra Çiftliği’ndeki bir kuyuya gömülmüş olduklarını anlatmış ve Kayıplar Komitesi’nin daha sonra bu kuyuda yaptığı kazılarda gerçekten de bazı “kayıplar”dan geride kalanlar bulunmuştu…
Devam edecek