Su Anlaşması Üzerine LTB Başkanı Harmancı ile Söyleşi
Su Anlaşması Üzerine LTB Başkanı Harmancı ile Söyleşi
Cansu N. Nazlı
[email protected]
TC ile su anlaşmasının imzalanması sonrasında suyun özelleştirilmesine karşı direnmek için gerek bir yurttaş gerekse toplumsal muhalefet örgütlenmesi açısından neler yapabileceğini irdelemek için hukukçu ve mühendislerden teknik görüşler aldığımız özel su sayısında başkent Belediye Başkanı Mehmet Harmancı ile de bir söyleşi gerçekleştirdik. Su konusunda yerel aktör olarak söz sahibi olması gereken belediyelerin devre dışı bırakılması ve içinde bulunduğumuz safhada neler yapılabileceğimiz üzerine konuştuk. Sadece suyun özelleştirilmesi sonucunu doğurması bakımın değil sürecin şeffaflık ilkesiyle yürütülmesinin, halkının kendisiyle ilgili hayati bir meseleye müdahil olmasının gerekleri üzerinde durduk. Belediyeler ve Lefkoşa Türk Belediyesi perspektifinden su serüvenin aktarıldığı röportajımız şöyle:
Soru: TC ile imzalanan su anlaşmasını genel olarak belediyeler açısından, özel olarak ise LTB açısından değerlendirebilir misiniz?
Mehmet Harmancı: Anlaşma metnine göre gelecek olan suya belediyeler talipse şirket, suyu satarken ihale sürecindeki bölgedeki yatırım oranlarını yıla yayıp fiyat belirleyecek. Bu fiyata işletme maliyetiyle kâr da yansıtılacak ve sadece yatırım maliyeti fiyattan düşülecek. Ayrıca su ile yatırım yapma taahhüdü veren belediyeler bu sudan yararlanabilecek. Bunun yanında şirket yatırımları KDV ve daha birçok vergiden muaf tutulurken Kasım ayında geçirilen yasa ile şirketin muaf olduğu tüm vergileri belediyenin bir tamam ödemesi düzenleniyor. Bu da tam bir haksız rekabete sebep oluyor.
LTB’nin tüm ekonomik sıkıntılarına rağmen su yaşam hakkı olduğundan bugüne kadar suya zam yapılmamıştır. Ancak devletin Su işleri Dairesi ile imzalayacağı protokol sonucu belirlenen su fiyatına, belediye bu suyu kullanabilmek için, daha şirket devreye girmeden, zam yapmak zorunda kalacaktır.
Bugün belediyelerin yegane su kaynağı Omorfo ve Beşparmak Akiferi’dir. Ancak Sn. Talat son yapmış olduğu basın toplantısında her iki akiferin de kapatılacağını açıklamıştır. Bu durumda belediyelere TC’den gelecek suyu almaktan başka çare kalmayacaktır.
Soru: Anlaşma sürecinin hükümet tarafından yürütülüş biçimini değerlendirebilir misiniz?
M.H: Anlaşma sadece sonuç olarak değil süreç olarak da sıkıntılı idi. Halkı bu kadar doğrudan etkileyecek bir anlaşmada sürecin tamamen kapalı yürütülmesi antidemokratiktir. TC konuyla ilgili niyet mektubunu Nisan ayında yollamasına rağmen cevap Kasım ayında gönderiliyor. Konunun 13. Maaşlarla beraber ele alınmaya başlaması, anlaşmayı zoraki kabul noktasına getirmektir.
Belediyelerle ise Ekim ayına gelindiğinde konu görüşülmeye başlanmıştır. Gerek belediyeler gerekse halk Nisandan bu yana geçen süre zarfında tamamen bilgisiz bırakıldı; o kadar ki konu ile ilgili bilgi almanın tek yolu PM’ye girmekti.
Soru: Varılan noktada halkı nasıl etkileyeceğine dair öngörüleriniz nelerdir?
M.H: Kesintisiz su gelmesi, su kalitesinin artması gibi durumları halk başta sevinçle karşılayacaktır. Ancak özel sektör devreye girdiği zaman sayaçlardan başlayarak ücretler peşin alınabilir, şirket daha kaliteli sayaçlar taktığını söyleyerek depoziti artırabilir. Yatırımın önemli miktarı kısa zamanda çıkarılmaya çalışılacağından bunun maliyeti su faturalarına yansıyacaktır. Öte yandan dar gelirli ailelerin su ihtiyacının giderilmesi için belediyenin sağladığı muafiyetler şirket tarafından giderek tolere edilmeyebilir, kaldırılabilir. 6-7 ay içerisinde bu durum bir krize yol açabilir.
Bunlar dışında su akışının kesilmesi veya suyun kalitesiz gelmesi durumunda ne olacağı muayyen değildir. Bu konunun ihale sözleşmesiyle çözüleceği söyleniyor bir ilerleme kaydedildi mi bilmiyoruz. Böyle bir hizmet sorunu belediyeler sorumluluğunda gerçekleştiği zaman halkın seçimlerde sorumluları cezalandırma imkanı vardır ancak mevcut durumda memnun kalınmazsa halkın uygulayacağı bir yaptırım yoktur. Burada yaptırım uygulayabilecek tek taraf şirkettir.
Soru: Bu safhada belediyeler ne yapmalı, LTB ne yapacak?
M.H: Anlaşmanın imzalanması hareket alanımızı oldukça daralttı. Bu safhada 28 belediye imza atmazsa bu ciddi bir ret cevabı olur. Eğer böyle olmaz ve bazı belediyeler dışarıda kalırsa yatırım yapmadan sudan faydalanacak. Bu da şirket için bulunmaz bir fırsat olur. Sürece odaklanmalı ve halk ve belediyeler olarak ihale sürecinde belediye ile şirket arasında şartların eşitlenip eşitlenmediğinin sıkı takibini yapmalıyız.
Soru: Halk ve örgütler, sisteme girmeyecek belediyelere nasıl destek olabilir?
M.H: Sisteme girmemenin ciddi bir bedeli olacaktır. Halkı bununla ilgili bilgilendirirken başta çalışanlarla beraber belediye olarak buna hazır olduğumuz mesajı verilmeli. Bu noktada belediye, en az zarar olacak ekonomik bir model sunar ve toplum bunu kabul ederse sisteme girmeme mümkün olabilir. Lefkoşa alt yapısı % 70 oranında tamamlandığından yatırım da fazla olmayacaktır. Yatırımın bütün hisselerini toplumla paylaşmayı öngören bir kooperatifleşme modeli üzerine çalışmaya başladık. Ancak bunun da mümkün olabilmesi, yine ihale sözleşmesinde belediyenin şartlarının şirketle eşitlenmesine bağlı olacak.
Bunlar yanında Kıbrıs’ta çözüm de zorlanmalı. Çözüm olması durumunda uzun vadeli yatırım kredileri alma imkanı da doğabilir. Hükümet, belediyelerden suyu işletme hakkını devir için 2 ay içinde cevap beklemektedir. Devredilmesi durumunda çözüm olsa dahi geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olacağız.
Soru: Su Platformu’na nasıl bakıyorsunuz ve bir beklentiniz var mı?
M.H: Platformun biraz geç oluştuğunu düşünüyorum, sivil toplum örgütleri ve sendikaların bu süreçte daha etkin olmalarını beklerdim ancak bugün dahi bazı sendikalar, platformun hem içinde hem dışında gibi davranıyor. Su Platformu’ndan beklentim bilgilendirme yapılırken köyler yanında şehirleri de boşlamamalarıdır. El broşürleri basılmalı, toplantılar sıklaştırılmalı, insanlara doğru bilgi akışı bir an önce sağlanmalıdır çünkü halkın aklı karışmış durumdadır.
En başta su olmak üzere halkla bilgi alışverişinde bulunmak maksadıyla Salı günü başladığım bölge toplantılarını 7 Haziran’a kadar tamamlamayı planlıyorum. Bu toplantılara muhakkak Su Platformu’ndan da temsilcilerin bulunmasının konuyla ilgili farkındalığı artırmak açısından önemli ve yararlı olacağı inancındayım.
Soru: Bu anlaşmadan kurtulma şansımız var mı?
M.H: Anlaşma imzalandıktan sonra kurtulmak için pek bir alternatif kalmamıştır. Bu anlaşma sadece suyun özelleştirilmesini değil aynı zamanda belediyeleri yetki devrine zorlayan bir dayatma olması açısından kabul edilebilir değildir. Bu anlaşmadan kurtulmamız çok zor.