Şu Bizim Katırcılar...
“...ben ne olduğunu anlayamadan etrafımızda toplar, tüfekler, bombalar patlamaya başlamıştı. Yonanda elimi kuvvetle öyle bir çekti ki, ikimiz de yüzüstü toprtağa kapandık. Bu arada üst üste iki üç patlama daha oldu, az sonra da kamoın içindeki barakaların yandığını gördük...”
Bekir Kara’nın yeni romanı “Katırcılar”dan bir alıntıyla başladık yazımıza.
Hani 2. Dünya Savaşı’nın doğrudan cephe önünde savaşımını gerçekleştirmeleri için seçilmeseler de; katırlarıyla cepheye cephane taşımakla görevlendirilen ve aslında ateş hattıyla sözlenen Kıbrıslıların o günlerdeki yaşamından bir kesiti gözler önüne seriyor; “Katırcılar”.
Bir İngiliz Sömürgesi olan Kıbrıs, 2. Dünya Savaşı sırasında birkaç savaş uçağının attığı bombalar dışında, çok da bu cehennemin içerisinde yer almıyor gibi görülebilir.
Ama savaşın yarattığı ekonomik yıkıntının, böylesi küçücük bir adayı da derinden etkileyebileceğini bizzat yaşamıştı ada’nın sakinleri.
Yokluk ve işsizlik içerisinde yaşam kavgası veren Kıbrıslı Türkler ve Rumlar; İngiliz Ordusu’nun “paralı asker” olarak cephe gerisindeki insan ihtiyacını, neredeyse başka şansları olmayan nice Kıbrıslı gencin, orduya yazılmalarıyla; 2 Dünya Savaşı tarihine de İngiliz Askeri olarak “Katırcılar” diye yer almışlardır.
İlk bakıldığında güvenli bir iş olanağıydı.
Hayvanlardan iyi anlayanların toplandığı birlik, askeri malzemeleri taşıyacak katırları güdmekle ve bakımını yapmakla mükellef olacaklardı.
Alacakları maaş ise genelde ailelerine gönderilecekti.
Böylece kıtlık içerisinde yaşam mücadelesi veren aileler bir yandan gelen parayla hayatta kalmayı başarırken, diğer yandan da erkekler, tüm ihtiyaçlarını bir kuruş ödemeden Ordu’dan sağlayabileceklerdi.
Ama gözden kaçan ya da umursanmayan ya da bilinmeyen bir gerçek daha vardı ki; bu malzemelerin götürüleceği yerler genelde ateş hatlarıydı.
Nitekim bu göreve katılan ve hayatta kalmayı başarıp ada’ya dönen kişilerden dinleyenler görmüştür; Alman’a esir olanların da, ölenlerin de, hatta gittikleri yerde yerleşip kalanların da olduğunu.
Hani insan kendi vatanı-toprağı için canını vermeye her zaman hazır olur da, seni vatandaşı olarak bile görmeyen bir millet için, sırf para kazanmak adına yaşamını tehlikeye atmak, insanın zoruna gider herhalde.
Bekir Kara hocamız; böylesi sıcak ve ölümle burun buruna gelinen bir savaş ortamını yaşamış olan Kıbrıslı Türk Ahmet Paşa Doğan’nın hatıralarının üzerine kurguladığı romanıyla, hani hep duyup da çok da fazla üstünde durulmayan “Katırcılarımızın” barut kokan hikayelerinden birini, kendimizi içselleştirebileceğimiz şekilde bize sunuyor.
Adeta bir film gibi, satırlar görüntüye dönüşüyor, yaşanmışlıklar karşısında bazan heycana kapılıyor insan.
Okunması ve arşive alınması gerek bir kitap olarak tavsiye ediyorum.
Düzeltme: geçtiğimiz hafta yayınlanan makalemizde; DMP adayı olarak bir hata sonucu merhum Ziya Rızkı beyden söz etmiştik. Doğrusunun sn.İsmail Bozkurt bey olduğunu belirtir özür dileriz.