Su mu kan mı ve de benzerlik
Türkiye’nin Suriye içinde başlattığı (savaş denmeye çekinildiği için) harekât nedeniyle yapılacak açıklamalar bile sorun oldu.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın “akan su değil, kandır” açıklamasının ardından başlayan tepkiler, hakaretler, tehditler nedeniyle özgür düşüncenin tutsak edildiği kelepçeler daha da sıkmaya başladı.
***
Kelepçede sıkacak diş kaldı mı bilinmez ama ortaya çıkan durum çok gizli değil. Halimiz görünüyor, çaresizliğimiz meclis oturumlarında da belli oluyor.
Akıncı’nın o açıklamasından sonra ve Türkiye’nin en tepesinden gelen tepki/aşağılamadan sonra Meclis’teki siyasi partiler ortak bir açıklama yapma telaşına düştüler.
Neden?
Türkiye’den gelen tepkileri azaltmak, bundan sonrasını rahatlatmak, gelmesi gereken paranın önünü kesmemek için…
***
Yapılamadı, yani ortak bir metin çıkmadı.
O neden?
Çünkü ortak metin okunmadan önceki gece, UBP PM toplandı ve Akıncı’nın olası müzakerelere gitmemesi için karar üretti.
Sanki UBP’nin ürettiği kararla böyle bir şey olabilirmiş gibi…
Ancak öyle de olsa, yani o kararla Akıncı’nın olası müzakerelere gidememe gibi bir ihtimali olmasa da o karardan sonra CTP ve TDP, mecliste okunacak metne imza atmadılar.
Öyle olmasına rağmen Meclis Başkan Yardımcısı Zorlu Töre, meclis iç tüzüğüne aykırı olarak ortak metin varmış gibi metni emrivaki okumaya başladı.
Metne imza atanlar bile duruma karşı çıkarken CTP ve TDP ayrı metin yayınlama kararı aldılar.
***
Bunları neden anlattım;
Metin yayınlama telaşını, ‘aman yanlış anlaşılmayalım’ korkusunu anlatmak için anlattım.
“Akanın su değil, kan olduğunu” söylemenin hata olduğunu düşünmüyorum. Suriye’de ölenler olduğu gibi, Türk askerlerinden, hatta Türkiye sınırında havan toplarından ölen sivil insanlar da var. Onlardan akan kan değil mi? Sadece teröristler değil, başkaları da ölüyor… Onların akıttığı da mı kan değil?
***
Bu konuyla bağlantılı bir de şöyle bir durum var; Türkiye’nin Suriye’ye girmesinin gerekçeleri arasında Türkiye’de bulunan Suriyeliler için güvenli bölge oluşturmak ve orada yapılacak evlere Türkiye’deki Suriyelileri taşımak.
Türkiye’de bir süredir adi suçların artması, emeğin değerinin düşmesi, ucuz işgücü nedeniyle işsizliğin artması, Türkiyeli-Suriyeli çatışmalarının artması tepkileri çoğalttı.
Bu durum bize yabancı değil. Elbette ki her zaman söylediğimiz gibi Türkiye’den gelen ama burada terini döken, tırnaklarını toprağa geçiren, burayı vatanı bilmiş kişileri ayrı tutarak tekrarlamakta yarar var; Kontrollü bir nüfusta, kapıların denetlenebildiği bir otoritede yaşamış olsaydık hastanelerimizde gayet rahatlıkla hizmet alabilir, okullarımızdaki sınıflarda Avrupa standartlarında bir öğrenci sayısıyla modern bir eğitim görebilirdik.
***
Yani kendimizi affettirmek! için girdiğimiz telaşın öncesinde ülkemizde var olan çıkmazı halletmek için projeler üretmek ve “yediğiniz içtiğiniz zıkkım olsun” hakaretlerini yapanların küçüklüğünü ortaya koyacak gerçek durumumuzu pazarlayabilmemiz gerekiyor.
Evet, oldukça zor ama uzun yıllardır süren bu hakaretler, tehditler ve düşüncenin kelepçelenmesi, artık çok sıktı.