Şu Müşavir Sorunu
Siyasetçilerin otuz yıllık sürede yarattığı ve sonuçta çözülemez hale gelen, fakir kamu kaynaklarını emen müşavir sorunundan hala kurtulamıyoruz.
Bu sistemin bize, başka konularda olduğu gibi “eski Türkiye”’den geldiği bir gerçektir.
Hükümete gelen siyasi partiler, “Üçlü karaname” usulüyle siyasi görüşlerine yakın memurları, üst kademe yöneticiliğine atıyorlar.
İlk dönemlerdeki siyasi atamalar memurlar arasından seçilirdi.
Müsteşardan başladılar, müdürlükler, danışmanlıklar ve özel kalem müdürlükleri ihdas ederek kritersiz ve keyfi biçimde üst bürokrasi yarattılar.
Eski dönem sağlık bakanlığı müsteşarlarından aklımda kalan Ümit Özdil, sonrası Dr.Ayten Berkalp var. Ne kadar saygın, yasalara göre karar veren, disiplinli insanlardı..
Yavaş yavaş partizanca atamalar başladı. Partili olmak yanısıra, müsteşarların üniversite mezunu olması, daire müdürlerinin 15 yıl kamu görevinde olması, belli baremde bulunması gibi. Hiç olmazsa bir nevi liyakat aranıyordu.
Uzun yıllar ülkeyi yöneten UBP hükümetleri atamaları yozlaştırdı. Sol muhalefet, bu yapılanları şiddetle eleştiriyordu. Her yeni hükümet oluşumda bürokratlar değişiyor ve görevinden alınanlar “müşavir” haline getirilip kamuda yüksek mevkilerde çalışırmış gibi hiç işe gitmeden tam maaş çekmeye devam ediyordu.
Önceleri büyük tepki çeken, halk arasında dalga geçilen bu atamalar zaman içinde normalleşerek, partiler için de siyasi bir kültür haline geldi ki, 1994’te koalisyon ortağı olan CTP de üst kademeye atanacaklarda aranan kriterleri (eğitim, kamuda çalışma süresi ve barem) aşağıya çekti. Ayrıca ilk kez kamu görevinde bulunmamış yöneticilerin de üçlü kararname ile atanmasına başlandı.
Zaman içinde müşavirlerin sayısı yüzü geçti. CTP seçim öncesi sadece müsteşar ve özel kalem müdürlüğü dışında üçlü kararname ile atama yapılacağına söz verdi. Müşavirlerden de yararlanacağı belirtildi.
Bu tip partizanca ve hatır gönül için atamalara başından beri karşıyım. Bakanlıklar, Cumhurbaşkanlığı ve diğer kamu kuruluşları, yasalar altında çalışan yerlerdir. Müsteşar, müdür ve diğer görevlileri de bakanların kontrol etmesi lazım. Özel iş, parti işi yok ki bakanlıklarda. Neden bakanlar bu mevkilere yakınlarını getirmek istiyor?
Bir süre önce yazmıştım, siyaset ve hükümet olma, bir rant sağlama yeri oldu. Yüksek maaşlarla az iş yapma veya müşavir edilip yapmama kıyağıdır bu.
İş o kadar çığrından çıktı ki, bir partinin geçmiş hükümet dönemindeki atadığı kişiler, bir süre sonra aynı parti hükümete gelse bile müşavir olarak bırakılıp yerine yenileri atanıyor. Hatta, bazı müdürlerin emekliliğine az süre kaldığı zamanlarda müsteşar olarak atandığı da görülmüştür. Amaç müsteşar olarak emekli olup çok daha yüksek ikramiye ve maaş almak.
Halk bu sorumsuz ve savurgan yöntemden usandı. Son seçimde de de tepkisini koydu. Diğer yandan, müşavirler de iş yapmadan yüksek maaş almaları nedeniyle psikolojik olarak yıpranıyor, toplum tarafından incitiliyor. Onlara da yazık!
Şimdi hükümet karar almış, bu insanları milletvekillerine danışman yapacakmış. Sibel hanım da onlara Meclis’te yer açacakmış.
Bence her müşavir, eski bakanlığında çalışmalıdır. Çünkü, o bakanlıkla ilgili olacakları düşüncesiyle atanmışlardı. Şimdiki üst kademe yöneticileri onları dışlamamalıdır.
Bence bu insanlara verilecek en iyi görev, atandıkları bakanlığın denetlemelerinde çalışmalarıdır. Bakanlıkların hiç önem vermediği denetleme sistemini bu insanlar yapabilir. Müfettiş olsunlar. Her sektörde yasa dışı çalışmaları denetlesinler.
Maksat müşavirleri verimli şekilde kullanmaktır. Kendi konularında ve bakanlıklarında..