ŞUBAT SERÇELERİ
Bizi bölmeye çalışıyorlar. Bunu bellek havuzuna kin ve nefret tohumu atanlar yapıyor
Hüseyin Bahca
“Şubat Serçeleri” isimli bir filme başlar gibi başladı gün. Yan komşu yine sessizliğine gömüldü; yurtdışındaki çocuğunu düşündükçe… Karşı komşu sarmaşıkları, çimleri ve petunyaları suladı; haftanın ağırlığından kurtulmak için... Yeni taşınan komşu; yorgun argın geldi işinden. Bugün Pazar; dünden bugüne on üç saattir çalışıyor! Demli çayında ve gözlemesinde dinlendiriyor yorgun ruhunu ve düşlerini… Öğrenci-işçiler geçiyor kaldırımlardan; omuzlarında yüzyıllık kölelik. Sokak gri bir koridor. Şubat Serçeleri otoritelere kafa tutan bir orkestra. Kimse zincir vuramaz onların hürlük operasına.
Tek tük arabalar geçiyor yerleşik yaşamın çukurlu yollarından. Ritüel, Tarkovski yönetiminde akıp gidiyor kendince bir imgeyle. Benden başka kimse görmüyor; Tarkovski’nin gri sokağı kameraya alışını… İnsan, düşleriyle yersiz-yurtsuz olmalı Kıbrıs! Ve dinlememeli vicdanından ötesini. Yorgunum. Bileklerimde; “İngiltere’nin tozları. Haftalık bir keşif.” demeyi ne çok isterdim…
Benlik merkezdir; sakin bir düşünceyle oturunca yazının başına. Sakin düşünceli yazılar ruhtan az biraz uzaktır. Retorik pek kemiremez kafatasının içini, zorlanır; hep bir yol arar kendine düğümlü bilinçaltında; yazıya girebilmek için… Bende böyle. Serçeler diyorum… Serçeler…
Bizi bölmeye çalışıyorlar. Bunu bellek havuzuna kin ve nefret tohumu atanlar yapıyor. Suçlu aramıyorum. Suçlu aramak objektiflikten uzaklaştırır insan-evladını… Suçlu aramıyorum ama Afrika Gazetesi önündeki, meclis damındaki, kâtipliğindeki, mahkeme salonundaki; kadın, eşitlik, özgürlük, fikir, demokrasi, barış, kardeşlik ve insanlık, düşmanlarını görmezlikten gelecek değilim! Beşimizden yetmiş beşimize; gündem içiyiz. Dudaklarımızda yüz birinci cümleler… Sinir sistemimizde kabulü ret; alternatif düşünceler… Parçalanıyoruz. Örnekleri tükettik. Sloganların altına yeni bir tarih yazılacak gibi duruyor gri sokağın geniş ve kısa çıkmazında; adalığını unutan adada… Başaramayacaklar. Bizi bölemeyecekler.
Barış bir kültürdür. Her ne kadar beceremiyor olsam da kendi dünyamda; benliğin merkezinden doğar. Yaşamları renklendirir ilkin. Yaşamlardan sokakları. Yerinde duramaz; sokaklardan mahallelere sıçrar. Mahallelerden şehirlere. Şehirlerden ülkelere. Ülkelerden kıtalara. Kıtalardan dünyaya. Ne hayat bilgisi, ne de tarih kitaplarında karşılanmaz bu kültürün felsefik ağırlığına! Yeni bir tarih yazılmalı. Adı; ”hümanizmin tarihi” olmalı. Bu tarihte; insanlar ve serçeler aynı operaya eşlik etmeli, ağaçlar da katılmalı, kediler de, tabiatın vazgeçilmezleri de… Kısacası tüm yaşam. Metafora metafor, çelişkiye çelişki, yanlışa yanlış, faşizme faşizm denilmeli. İç içe gömülmeliyiz Abidin’in siyah-beyaz parmakları gibi!
Hepimizin üzerinde toplumsal bir gömlek. Bize bunu biçtiler. Tehelleri de, düğmeleri de, biz doğmadan işlendi kumaşımızın çoksesliliğine. Ya gettolaşacağız, ya da hep birlikte yeni bir dünya yaratacağız. Yüzleşmeliyiz. Yüzleşmeyenler yüzündeki çizgileri, ifadeleri, derinliği unutur. Derimiz, gözlerimiz ve saç rengimiz yok olsun; onlara hiçbir zaman ihtiyacımız yok. Hepimiz aynı dili konuşalım; İnsanca’yı...
Şubat Serçeleri’ni dinleyip koyulalım yola. Ve izin vermeyelim; karanlık bulutlara tapanlara, bellek havuzuna kin ve nefret tohumu katanlara! Yaşanırlığı yaşayabilmek için. Öze inerek. Doğu zihniyeti Doğu’da kalsın, zihin pusulamız Batı’da... Daha da sahip çıkalım bizden bir türlü alamadıklarına.
Faşizme karşı omuz omuza. Yaşasın halkların kardeşliği!