"Suçlu sırlar…"
“Bir Kıbrıslıtürk’ü öldüren ‘iyi’ ekmekçi…”
Stavros Antoniu – Gazeteci
(Kıbrıslırum gazeteci Stavros Antoniu, aşağıdaki makaleyi kendi bloğu olan “Dionysiakos”ta ve Facebook sayfasında 8 Haziran 2018 tarihinde yayımladı… Stavros Antoniu, halen TV One’da çalışıyor… Makalesinin çevirisini yayımlıyoruz – YENİDÜZEN.)
Larnaka bölgesinde Kiti (Çite) köyünde küçükken geçirdiğim zamanı asla unutamam…
Bütün aile birlikteydik, dört çocuk ve annemizle babamız…
Okuldan dönüyorduk ve kardeşimle birlikte tarlalarda koşup oynamaya gidiyorduk…
Aynı şekilde ev ev dolaşıp ekmek satan o çok iyi dedeciği de hatırlıyorum…
O günlerde fırınları olan dükkanlar yoktu. Pek çok esnaf, ürünlerini doğrudan doğruya ev ev gezerek satmaktaydı…
Ve o dedecik de arabasıyla gezerek ekmek satıyordu.
Bizim eve geldiğinde kardeşimle birlikte koşarak onu karşılamaya giderdik çünkü bizimle çok tatlı biçimde konuşurdu.
O, biz çocuklar için Noel Baba gibiydi çünkü bize yönelik sözcükleri sevgi doluydu. En mükemmel dedeydi o!!!
Bir süre sonra annemizle babamız Larnaka’ya taşınmamıza karar vermişti. O zamandan beridir de o dedeciği görmedim.
Yıllar geçti ve ben büydükten sonra bu iyi dedecikle ilgili beni şoke eden bir sır öğrendim.
Ekmekçi adam bir milliyetçiydi ve 1960’larda intikam ve misilleme amaçlı sivilleri öldüren bir paramiliter grubun üyesiydi.
Gerçekten de kendisi ve arkadaşı Pervolya’da yaşayan ve Denktaş’ın talimatlarına uymayıp enklavlarda yaşamaya gitmeyen bir Kıbrıslıtürk’ü öldürmüşlerdi.
Benim ilk tepkim, “Onu neden öldürdü?” olmuştu. “O iyi dedecik nasıl olur da bir insan öldürür?” Bunun nedenini asla anlayamadım.
Bu dedecik, sırrını kendisiyle birlikte mezarına götürdü.
Elbette bölgedeki köylerde yaşayanlar bu olayı biliyorlar ama konuşmuyorlardı, ya bu olaya karışanlardan ve genelde milliyetçilerden korkuyorlardı ya da kendilerine başkalarının hain gözüyle bakmasını istemiyorlardı. Ve bu çok iyi bilinen ortak bir sırdı.
Ancak tanıklıklara göre sözkonusu Kıbrıslıtürk, Pervolya ile Menevi sınırları yakınında iki Kıbrıslırum tarafından öldürülmüştü. Bunu yapanlar da o ekmekçi ve dedemin bir diğer arkadaşıydı. Elbette 1964’te bu cinayeti işledikleri zaman (eğer tarihte yanılmıyorsam) yaşlı dedeler değillerdi.
İki şahbaz Kıbrıslırum erkektiler ve bu Kıbrıslıtürk’e karşı silahlarını doğrultmanın hakları ve vatansever bir görev olduğuna inanıyorlardı.
Ancak bir diğer yerli dedecik bana o Kıbrıslıtürk’ün yedi çocuğu olduğunu ve çok iyi bir karaktere sahip olduğunu anlattı.
Çok fakir olduğu için Kıbrıslırum paramiliterlerden izin istemişti, komşu köylere aracıyla giderek çeşitli tarımsal ürünler almak ve Pervolya’da kalan Kıbrıslıtürk ailelere dağıtmak maksadıyla… Kuzeydeki enklavlara gitmemiş ve çocuklarını kazancından yoksun bırakmak istememişti.
Bir gün sebzelerini yüklemek üzere yola çıktığında, sessiz bir bölgede iki silahlı Kıbrıslırum onu durdurdu ve araçtan inmesini, kendisini yoklayacaklarını söyledi.
Onların emirlerine uydu ve araçtan indi – söyledikleri gibi aracının arkasında neler olduğunu onlara göstermeye yeltendi.
Sırtını dönüp taşıdığı şeyleri örten örtüyü kaldırmaya çalışır çalışmaz onu kafasından vurdular.
Bu korkunç suçu işleyen iki suçlu, durumu değiştirmek için kafatasında kurşunun girdiği deliği kesici bir aletle genişletmeye çalıştılar ve bunu yapamayınca da onu yakmaya kalkıştılar.
Sonuçta onu suç mahallinden birkaç mil uzaktaki Tremithos deresine taşıyarak oraya gömdüler.
Bu Kıbrıslıtürk, Çite (Kiti) köyünün köprüsüne gömülmüştü tam olarak.
Ve günümüzde bu suçu işleyen iki kişi hayatta değildir.
Ekmekçi adam uzun yıllar önce ölmüştü, ikinci şahıs ise altı yıl kadar önce…
Aslında bu suçu işleyen ikinci kişi, hayatının sonuna doğru kendini suçlu hissetti ve bu cinayet kendini o kadar rahatsız etmeye başladı ki, aklını yitirmeye başlamıştı.
Ve bir noktada bölgenin yeniden düzenleneceği anons edilince oralarda dolaşıyor ve yıllar önce gömmüş olduğu adamı nereye gömmüş olduğunu arıyordu.
Ancak yaşlı bir adamın yardım almaksızın, zaman ve derenin akışının bölgeyi değiştirmiş olduğu böyle bir yerde kemikleri bulması mümkün değildi.
Ben bu bilgiyi 2015 yılında bir gazeteciye verdim, oraya giderek bazı fotoğraflar çekti ve İnsani İşler Komiserliği’ne bilgi vermeye gitti.
Daha sonra öğrendiğime göre kemikler Kayıplar Komitesi tarafından bulunmuş ve 2016 yılında kimliklendirilmiş ve ailesinden hayatta kalanlar tarafından bir cenaze töreniyle defnedilmiş. Bu Kıbrıslıtürk’ün adı Halil Ziya Desteban idi.
Sonuçta burası daha kaç tane böylesi gizli hikayeler saklıyor?”
(Rumca’dan İngilizce’ye çeviren Hristina Pavlu Solomi Patça, İngilizce’den Türkçe’ye çeviren Sevgül Uludağ)
KAZILARDA SON DURUM… KAZILARDA SON DURUM…
Voni’de iki “kayıp”tan geride kalanlara ulaşıldı…
Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olduğu ve “kayıp” Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerinin aranmakta olduğu kazılar devam ederken, Voni’de (Gökhan) iki “kayıp”tan geride kalanlara ulaşıldığı öğrenildi.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nden aldığımız bilgilere göre, Voni’deki kazı devam ederken, aynı alanda üçüncü bir “kayıp” şahıstan geride kalanlar aranıyor.
Voni’de askeri bölge içerisinde bir diğer kazı da devam ediyor.
Sinde’de (İnönü) kazılacak olan bir kuyu için rampa çalışmaları yapılırken, Arçoz’da da (Yiğitler) bir diğer kazı sürdürülüyor.
Dikmen’de (Dikomo) altı “kayıp”tan geride kalanların bulunduğu kazı, aynı bölgede genişletme çalışmalarıyla devam ediyor.
Ksero’da (Gemikonağı) bir evin avlusunda yeni bir kazı başlatıldı ve burada da iki “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar aranıyor.
Mağusa’da Ayluka gölündeki kazı devam ederken, Kıbrıs’ın güneyinde de Polem’de bir diğer kazı sürdürülüyor.
Kazı ekiplerinde bulunan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz…