1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Suçun niteliğinde ve niceliğinde artış var”
“Suçun niteliğinde ve niceliğinde artış var”

“Suçun niteliğinde ve niceliğinde artış var”

YENİDÜZEN’e konuşan Barolar Birliği Başkanı Avukat Hasan Esendağlı, suçu önlemeye yönelik tedbirlerin alınmadığını, mevcut koşullarda yargının “çok suç işleniyor, daha çok ceza verelim” şeklinde geliştirdiği refleskin de işe yaramadığını söyledi

A+A-

“Ülkeye girmek kolay, ülkede kalmak daha da kolay. Dolayısıyla ülkenin nüfusunun ne olduğu konusunda bir netlik yok. Böyle bir yapı içerisinde gerekli analizleri yapamazsınız. Toplumu, buradaki fiili yapıyı analiz edip “acaba neden bu suçlar işleniyor, buna nasıl tedbir alırız” şeklinde değerlendirme yapamazsınız.”

 

“Suçu önleyemeyen devletler cezaevi yapar. Yeni ve daha büyük cezaevi yapılması bir devlet için asla övünülecek, gurur duyulacak bir şey değildir. Tam aksine mahçup olunacak bir şeydir.”

 

 

“TC devletinin ve/veya hükümetinin bizdeki yargı işleyişiyle alakalı bir ilgisi olduğunu gözlemliyoruz. Kıbrıs’taki yargı yapılanması, yargı organının mevcut yapısı ve ortaya çıkardığı hizmet, özellikle bağımsızlık anlamında Türkiye’ye nazaran çok daha iyi durumdadır. Dolayısıyla bu anlamda Türkiye’den örnek alınabilecek bir şey yoktur.”

 

YENİDÜZEN’e konuşan Barolar Birliği Başkanı Avukat Hasan Esendağlı, suçu önlemeye yönelik tedbirlerin alınmadığını, mevcut koşullarda yargının “çok suç işleniyor, daha çok ceza verelim” şeklinde geliştirdiği refleskin de işe yaramadığını söyledi

 

"Yargının ceza maksatları bakımından sertleşmesi, hümanist bakış açısını kaybetmesine ve arada gerçekten hümanist davranılması ve daha düşük ceza verilmesi gereken kişileri göz ardı edip herkese yüksek cezalar verilmesine sebep oldu, oluyor. Bu da ‘suçların ve cezaların kişiselliği’ dediğimiz evrensel ceza hukuku prensibinden bizi bir miktar uzaklaştırdı. Biz bunu da endişeyle izliyoruz”

 

“Suçun niteliğinde ve niceliğinde artış var. Bunun sosyolojik, psikolojik, ekonomik yönleri var. Öncelikle devletin suç ve suçluluğu masaya yatırması, suçları ortaya çıkaran sebepleri tespit edip, onların nasıl ortadan kaldırılacağına ilişkin kafa yorması gerekiyor. Ancak bunu yapabilmesi için öncelikle hem elindeki malzemenin ne olduğunu, yani toplumu oluşturan bireylerin ekonomik, psikolojik, sosyolojik, etnik yapısıdahil tüm niteliklerini bilmesi, hem de sayısal anlamda nüfusa hakim olması lazım”

 

“‘Bağımsızlık’ bir yargı organı için en önemli niteliktir. O niteliği korumak için hem yargı camiası, hem de devletin diğer kesimleri seferber olmalı, çaba sarfetmelidir. Bu bağımsızlığı muhafaza etmek gerekir. Yargının bağımsızlığı gittikten sonra, binayı da iyileştirseniz, donanımı, maddi olanakları da artırsanız, hiçbir şey olmaz. Ortaya gerçek anlamda adalet çıkmaz. Bağımsız olmayan bir yargının vereceği kararlara güven olmaz ve bu çok kötü sonuçlara gebe olur. Tüm olumsuzluklara rağmen bağımsızlığın varlığı, umudun hala varolduğunu gösterir”

 


Ödül Aşık Ülker

Barolar Birliği Başkanı Avukat Hasan Esendağlı, suçu önlemeye yönelik tedbirlerin alınmadığını, mevcut koşullarda yargının da “çok suç işleniyor, daha çok ceza verelim” şeklinde geliştirdiği refleskin de işe yaramadığını söyledi.

Av. Esendağlı, “Yargının ceza maksatları bakımından sertleşmesi hümanist bakış açısını kaybetmesine ve arada gerçekten hümanist davranılması ve daha düşük ceza verilmesi gereken kişileri göz ardı edip herkese yüksek cezalar verilmesine sebep oldu, oluyor. Bu da ‘suçların ve cezaların kişiselliği’ dediğimiz evrensel ceza hukuku prensibinden bizi bir miktar uzaklaştırdı. Biz bunu da endişeyle izliyoruz” diye konuştu.

 

Suçun niteliğinde ve niceliğinde artış olduğunun altını çizen Av. Esendağlı, şunları söyledi:

“Bunun sosyolojik, psikolojik, ekonomik yönleri var. Öncelikle devletin suç ve suçluluğu masaya yatırması, suçları ortaya çıkaran sebepleri tespit edip, onların nasıl ortadan kaldırılacağına ilişkin kafa yorması gerekiyor. Ancak bunu yapabilmesi için öncelikle hem elindeki malzemenin ne olduğunu yani toplumu oluşturan bireylerin ekonomik, psikolojik, sosyolojik, etnik yapısıdahil tüm niteliklerini bilmesi, hem de sayısal anlamda nüfusa hakim olması lazım. KKTC açısından böyle bir hakimiyet söz konusu değil.”

 

Soru: Mahkemelerdeki fiziki yetersizlikler yıllardır dile getiriliyor ama bunlar bir türlü çözülmüyor. Bu sorunların aşılamamasının nedeni nedir?

Av. Esendağlı: Mahkemelerin fiziki eksiklikleriyle alakalı sorunlar kısır bir döngüye dönüşmüş gibi. Yargı mensupları olarak, gerek baro başkanları, gerek yüksek mahkeme başkanları, gerekse bu konuda fikir yürüten camia mensupları bu hususları dile getirmekten sıkıldık, eminim ki halk da artık “bize ne mahkemelerdeki bina, araç-gereç eskiliğinden” demektedirler. Ama bu sorunlar çözümlenmiyor, işleyişi etkiliyor, kapasitenin yetmediği, donanımın eksik kaldığı bir yapı söz konusu. Böyle bir durumda oradan yüksek, tam bir performans beklemek mümkün olur mu? Önce koşulları sağlayacaksınız, daha sonra insan faktörü devreye girecek ve iş üreyecek. İmkanları sağlayamadığınızda birinci adımı atamadınız demektir ve maalesef bu adımı yıllardır atamıyoruz.

 

Soru: Bunu neye bağlıyorsunuz?

Av. Esendağlı: Bunların hepsi bütçe ile alakalıdır. Biliyoruz ki bu ülkenin maddi imkanları kısıtlıdır ama tamamen imkansız olduğunu da düşünmüyorum. Neticede bir bütçe vardır ve bu bütçe yıldan yıla ülkenin gereksinimleri için bir bölüşüme tabi tutulur. Demek ki yargı hizmetlerinin iyileştirilmesiyle ilgili yapılması gereken yatırımlar, bugüne kadar hükümetlerin bütçeyi bölüştürürken öncelikleri arasında dahil olamamıştır.

 

“Yargıya yönelik eleştirilerin haklı yönleri var”

Soru: Yargıya eleştiriler var, “geç gelen adalet adalet değildir” gibi...

Av. Esendağlı: Yargıya yönelik eleştirilerin haklı yönleri vardır, yargının mutlaka kendi öz eleştirisini yapması ve hizmetlerinin iyileştirilmesi ve etkinleştirilmesi için kendi içerisinde alması gereken tedbirleri alması gerekir. Ama öncelikle devlet tarafından yapılması gereken yatırımlar yapılacak, imkanlar sağlanacak ve “size çağdaş, tüm hizmetlerin etkin bir şekilde yerine getirilebileceği her türlü imkanı sağladık, artık top sizde” denecek. O saatten sonra mahkeme kendi üzerine düşeni yapmazsa, kendi öz eleştirisini yapıp performansını yükseltmezse, o zaman sorumluluk mahkemede olacak. Ama mevcut koşullarda yapılan eleştirilerin, yaşanan gecikmelerin ne kadarı bu eksikliklerle alakalıdır, bunu tam olarak ölçebilmek mümkün değil.

 

“Mevcut icra mekanizması tamamen tıkalı”

Soru: İcra konusunda yıllardır sorunlar var. Baro Konseyi’nin bu konuda hazırladığı bir yasa tasarısı olduğunu biliyoruz. Bu çalışmanın içeriği nedir ve ne aşamadadır?

Av. Esendağlı: İcra, yargıyla ilgili yapılan gecikme eleştirilerinin merkezindedir. Gecikme diye algılanan olayın esas kaynağının icrada yaşanan sorunlar olduğunu düşünüyoruz. Mahkeme salonlarındaki gecikmeler, “yargıda gecikme vardır” neticesine varacak boyutta değildir. Salonlar çalışıyor, özellikle davaların niteliğine ve önemine göre de bence orada iyi iş çıkıyor. Ama yargılama sonrasında verilen, özellikle parasal hüküm içeren kararların icrası olmuyor. Mevcut icra mekanizması tamamen tıkalı. Bu konuda mahkeme, avukatlar, hükümet ve diğer ilgili tüm kesimler hem fikir. Bu konudaki yasal düzenlemeyi içeren, Fasıl 6 Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasası’nın bu anlamdaki kurallarının, neredeyse 1960 öncesinde yapıldığı şekilde durduğunu ve güncellenmediğini gördük. Buradan hareketle öncelikle yasada değişiklik ve güncellemelere ihtiyaç duyulduğu üzerinde duruldu. Biz de Baro Konseyi olarak bu çalışmayı üstlenerek geçtiğimiz yıl içerisinde bunu tamamladık. Mevcut icra yöntemlerinin etkinleştirilmesi, yeni icra yöntemlerinin getirilmesi, haczedilen menkul malların satışıyla ilgili sistemin değiştirilmesi ve hilenin önlenmesi gibi konularda oldukça köklü değişiklikler içeren bir yasa değişikliği hazırladık. Bu yasa değişikliği Bakanlar Kurulu’ndan geçti, yaz aylarında da mecliste komitede ele alınarak oy birliğiyle genel kurula sevk edildi. Meclis açıldıktan kısa bir süre sonra yasalaşmasını bekliyoruz. Ancak şunu belirtmek isterim ki, dünyanın en iyi yasasını bile yapsanız önemli olan uygulamadır. Sadece yasanın geçmesi asla yeterli değildir. Uygulamanın nasıl olacağıyla ilgili birincisi Yüksek Mahkeme’nin uygulama tüzüklerini ivedilikle yapması gerekecek, ikincisi hem avukatların hem de yasayı uygulayacakicra memurlarının ve mukayyitlerinin yasanın yeni hükümlerini kavraması gerekmektedir. Bu anlamda özellikle mahkeme bünyesinde ciddi bir hizmet içi eğitim verilmesi çok önemlidir. Yasanın doğru uygulanmasını sağlamakve bunu denetlemek gerekmektedir.Uygulama iyi olmazsa yasadan beklenen fayda sağlanamaz.

 

“Suçun niteliğinde ve niceliğinde artış var”

Soru: “Mahkemeler toplumun aynası” demiştiniz. Basına yansıyan haberlere bakınca suç sayılarında ve çeşitliliğinde artış olduğunu görüyoruz. Bunun önüne nasıl geçilecek?

Av. Esendağlı: Suçun niteliğinde ve niceliğinde artış var. Bunun sosyolojik, psikolojik, ekonomik yönleri var. Öncelikle devletin suç ve suçluluğu masaya yatırması, suçları ortaya çıkaran sebepleri tespit edip, onların nasıl ortadan kaldırılacağına ilişkin kafa yorması gerekiyor. Ancak bunu yapabilmesi için öncelikle hem elindeki malzemenin ne olduğunu yani toplumu oluşturan bireylerin ekonomik, psikolojik, sosyolojik, etnik yapısıdahil tüm niteliklerini bilmesi, hem de sayısal anlamda nüfusa hakim olması lazım. KKTC açısından böyle bir hakimiyet söz konusu değil. Muhaceretle ilgili oluşturulmuş ciddi bir denetim mekanizması yok. Muhaceretten geçildikten sonra ülkedeki ikamet statülerinin yasal olarak devam edip etmediğine ilişkin etkili bir denetim yok. Ülkeye girmek kolay, ülkede kalmak daha da kolay. Dolayısıyla ülkenin nüfusunun ne olduğu konusunda bir netlik yok. Böyle bir yapı içerisinde gerekli analizleri yapamazsınız. Toplumu, buradaki fiili yapıyı analiz edip “acaba neden bu suçlar işleniyor, buna nasıl tedbir alırız” şeklinde değerlendirme yapamazsınız.

İçişleri Bakanlığı bünyesinde gerek muhaceretle gerekse vatandaşlıkla alakalı yasal mevzuat çalışmalarını takip ediyoruz. Maksadın bahsettiğimiz olumsuzlukları gidermek olduğu ifade edilmektedir. Umut ederiz ki, geç de olsa bir denetim mekanizmasına olanak sağlayacak, devletin sınırlarına, muhaceretine, ülkede yaşayan insanların statüsüne hakim olabileceği yasal düzenlemeler gerçek anlamda hayata geçirilir. Böyle olması durumunda eleştirdiğimiz gibi, takdirimizi de sunarız. Ancak şu anda durum söylediğim gibidir.

 

“Sadece cezaları yükseltmek suçun önüne geçilmesi noktasında yeterli değil”

Mevcut koşullarda yargının da “çok suç işleniyor, daha çok ceza verelim” şeklinde geliştirdiği refleks de işe yaramıyor. Çünkü bahsetmiş olduğum tedbirler alınmadığı sürece, sadece cezaları yükseltmek kesinlikle suçun önüne geçilmesi noktasında yeterli değildir. Yargının ceza maksatları bakımından sertleşmesi hümanist bakış açısını kaybetmesine ve arada gerçekten hümanist davranılması ve daha düşük ceza verilmesi gereken kişileri göz ardı edip herkese yüksek cezalar verilmesine sebep oldu, oluyor. Bu da “suçlarınve cezaların kişiselliği” dediğimiz evrensel ceza hukuku prensibinden bizi bir miktar uzaklaştırdı. Biz bunu da endişeyle izliyoruz.Aslında ceza yargılamalarında kategorik olarak bir suça ceza verilmiyor, o suçu işleyen suçluya ceza veriliyor. Terazinin bir kefesine işlenen suçun ağırlığı, kamu yararı konur, diğer tarafına sanığın kişisel durumu konur. Bazen kişisel durumunda o sanığa mülayim davranmanızı gerektirecek olgular ağırlık kazanabilir. Son zamanlarda suçların artmasından dolayı, mahkemenin kişisel faktörlere verdiği önemi azalttığını, kamu yararını ve suçu ön plana çıkarıp cezaları yükselttiğini görüyoruz. Bazı insanlar daha önce aynı suçtan daha az ceza alabiliyorken, içinde bulundukları konjonktürün etkisiyle daha ağır cezalandırıldılar. Bu da çağdaş ceza hukukunun gereği olan  az önce ifade ettiğim “suçların ve cezaların şahsiliği” prensibinin son zamanlarda geri plana alındığını bize gösterdi. Bu da endişe vericidir. 


“Suçu önleyemeyen devletler cezaevi yapar”

Soru: Suçu engelleyemiyoruz ve yeni cezaevi yapıyoruz. Bunu da övünerek söylüyoruz...

Av. Esendağlı: Suçu önleyemeyen devletler cezaevi yapar. Yeni ve daha büyük cezaevi yapılması bir devlet için asla övünülecek, gurur duyulacak birşey değildir. Tam aksine mahçup olunacak birşeydir. Ancak cezaevindeki insanlar ve orada çalışan kamu görevlileri açısından olaya baktığımızda,mevcut cezaevinin koşullarının artık insani olmadığı, en temel insan haklarını sağlamaya yeterli olmadığı dikkate alındığında, koşulların iyileşecek olması olumludur. 80’li yıllarda cezaevi yapıldığında çok büyüktü ancak şu anda yetersizdir. Bahsettiğimiz tedbirler alınmazsa yenisi de yetersiz kalacak. O zaman daha büyüğünü mü yapacağız yoksa birden fazla cezaevi mi yöneteceğiz?

 

Zanlı hakkı ve savunma hakkı...

Soru: Polisle zanlı hakkı ve savunma hakkı konusunda temaslarınız olmuştu. Bu konuda durum nedir?

Av. Esendağlı: Geçtiğimiz aylarda yaptığımız temaslar bayağı olgunlaştı, belli noktalarda mutabakat da sağladık. Bu konuda Polis Genel Müdürü’nün,polis içinde sonuç doğuracak bir genelge yayınlama konusunda da bir sözü var. Ancak birkaç konuda Savcılık’tan görüş istediklerini ve onu beklediklerini bize ilettiler. Biz de polisin icraatının ne olacağı konusunda beklemedeyiz.


“Bağımsızlığın varlığı, umudun hala varolduğunu gösterir”

Soru: Kıbrıs Türk yargısının bağımsızlığını koruyup koruyamadığı noktasında ne düşünüyorsunuz?

Av. Esendağlı: Bizde yargı mevcut anayasal düzen içerisinde bağımsızdır. Bu bağımsızlığı herhangi bir şekilde dejenere olmuş değildir. Bağımsızlık bir yargı organı için en önemli niteliktir. O niteliği korumak için hem yargı camiası, hem de devletin diğer kesimleri seferber olmalı, çaba sarfetmelidir. Bu bağımsızlığı muhafaza etmek gerekir. Yargının bağımsızlığı gittikten sonra, binayı da iyileştirseniz, donanımı, maddi olanakları da artırsanız, hiçbişey olmaz. Ortaya gerçek anlamda adalet çıkmaz. Bağımsız olmayan bir yargının vereceği kararlara güven olmaz ve bu çok kötü sonuçlara gebe olur. Tüm olumsuzluklara rağmen bağımsızlığın varlığı, umudun hala varolduğunu gösterir.

 

“TC devletinin ve/veya hükümetinin bizdeki yargı işleyişiyle alakalı bir ilgisi olduğunu gözlemliyoruz”

Soru: Bir dönem Adalet Bakanlığı gündeme getirilmeye çalışılmıştı, sonrasında yargı mensuplarının tepkileriyle ortadan kalktı. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Adalet Bakanı geldi ve “Türkiye’nin tecrübelerinden yararlanma” ifadeleri kullanılmaya başlandı. Bu konuya bakışınız nedir?

Av. Esendağlı: TC devletinin ve/veya hükümetinin bizdeki yargı işleyişiyle alakalı bir ilgisi olduğunu gözlemliyoruz. Bu konunun, iki ülke arasındaki mali protokollere dahi konu olduğunu gördük. Dediğiniz gibi bazen ziyaretlerde de dile getiriliyor. Bir ilgi var ama bu ilgi buradaki yargı yapılanmasına, yargının bağımsızlığı da bünyesinde barındıran yapısına bir müdahaleye dönüşmüş değil.

 

“Kıbrıs’taki yargı Türkiye’ye nazaran çok daha iyi durumda”

Soru: Böyle bir müdahale endişeniz var mı?

Av. Esendağlı: Böyle bir endişemiz olmaması için tetikte bekliyoruz. Şu ana kadar, TC adına yetki kullanan bir kişi veya makamın KKTC mahkemelerinin yapısını değiştirme, Adalet Bakanlığı getirme ve benzeri gibi bir hedefi dile getirdiğini duymadık. Bu görüşler Türkiye yetkililerinden ziyade, bizim  kendi içimizdeki bazı kesimler tarafından dile getiriliyor. Bu bizi endişeye sevk ediyor. Bizim bu konudaki görüşümüz nettir, Kıbrıs’taki yargı yapılanması, yargı organının mevcut yapısı ve ortaya çıkardığı hizmet, özellikle bağımsızlık anlamında Türkiye’ye nazaran çok daha iyi durumdadır. Dolayısıyla bu anlamda Türkiye’den örnek alınabilecek birşey yoktur. Türkiye’de yargının altyapısı, kullandığı elektronik donanım ve sistemler, yargı hizmetlerine ayrılan bütçe gerçekten göz alıcıdır. O konuda örnek alınabilir, işbirliği yapılabilir, o sistemlerin buraya gelmesi için çalışmalar yapılabilir. Ama bununla sınırlı kalmalıdır.


“Bizim insanları devletlerinden soğutmak gibi bir amacımız olamaz”

Soru: Adli yılın açılışı dolayısıyla yaptığınız açıklama sonrasında Başbakan Tatar’dan bir açıklama geldi. Tatar’ın açıklaması “Yargının sorunlarının giderilmesi için olanaklarımız ölçüsünde gereğini yapacağız ancak vatandaş kadar Devlet esastır ve buna özen göstermek Devleti yıpratmamak icra ve yasamanın olduğu kadar yargı camiasının da görevidir. Kıbrıs Türk Halkı, özverili bir mücadele sonucu kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kendisi için güvenli bir gelecek anlamına geldiğini bilmektedir ve kendisini devletinden soğutmaya çalışanların oyunlarına asla geçit vermeyecektir” şeklindeydi. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Av. Esendağlı: Yapmış olduğumuz açıklamada işaret ettiğimiz şey, devletin toplumun temel sorunlarını çözmede gösterdiği yeteneksizliğin insanların devlete olan inancını ve bağlılığını zayıflatacağı yönündeydi. Bu anlamda devlet yetkililerine bir uyarı yaptık. Bizim insanları devletlerinden soğutmak gibi bir amacımız olamaz. Tam aksini söylüyoruz aslında, tanınmamış da olsak, sıkıntılı da olsak devlete inanmaya ihtiyacımız vardır, çünkü birliği ve düzeni sağlayan yapı böyle bir otoritenin varlığıdır. Bunun karşısındaki alternatif kaos ve karmaşadır. Bunun olmasını istemediğimiz için uyarı yapıyoruz. Bunun dikkate alınmasını beklerdik, devlete olan inancı zayıflatma amacında olduğumuzun düşünülmesini değil.

Bu haber toplam 3792 defa okunmuştur