'Şulebaş' türbanın KIBRISLI yaratıcısı
Bugün TC Cumhurbaşkanının eşlerinden başbakanın eşine, oradan da milyonlarca aynı inanç ve görüşün savunucularının “başörtüsü” olarak taktıkları türban; “Şulebaş” olarak isimlendirilmiştir. Söz konusu “Şulebaş” türbanın
:
Bugün TC Cumhurbaşkanının eşlerinden başbakanın eşine, oradan da milyonlarca aynı inanç ve görüşün savunucularının “başörtüsü” olarak taktıkları türban; “Şulebaş” olarak isimlendirilmiştir. Söz konusu “Şulebaş” türbanın yaratıcısının bir Kıbrıs kökenli olduğunu görmek çok ilgimi çekti. Evet, anne-babası Kıbrıslı olan ve Türkiye medyasında, gerek konferansları, gerekse kitaplarıyla birçok insan tarafından tanınan Şule Yüksel Şenler, aslen Kıbrıslı.
Yani bugün milyonlarca kişinin başına taktığı ve “Şulebaş” olarak isimlendirilen bu türbanın yaratıcısı bir Kıbrıslı.
Şimdi Şule hanımı yakından tanıyalım...
Babası Kıbrıslı Hasan Tahsin ile annesi Mihriban Ümran Hanım, teyze çocuklarıydı. Altı kardeştiler: Özer, Örsel, Şule Yüksel, Gonca Gülsel, Tuncer ve Çiğdem. Kıbrıs’tan Kayseri’ye göç ettiler. 29 Mayıs 1938 tarihinde Kayseri’de dünyaya geldi. Babası, Sümer Fabrikası'nda görevliyken 6 yıl sonra görevinden ayrılmak zorunda kaldı. İstanbul'a göç ettiler. Bütün aile; anneanneler, babaanneler tüm akraba kadınları eskiden modern kıyafetler içinde, zarif ve şık giyiniyorlardı. Belli ki Kıbrıs’taki kültürel farklılık kıyafetler üzerinde de etkiliydi. Şule Yüksel, Koca Ragıp Paşa İlkokulu'na giderken ailenin ekonomik düzeni bozuldu. Şenler çiftinin çocuklarına okul aile birlikleri yardım etti. Şule Yüksel, ortaokula kadar okuyabildi. Annesi kalp krizi geçirip yatağa bağlanınca okuldan alındı. Artık evden çıkmıyor; temizlik yapıyor, yemek pişiriyordu. Arta kalan zamanlarında hep kitap okudu. Öyküler yazmaya başladı. Bunları Safa Önal'ın çıkardığı "Yelpaze" Dergisi'ne gönderdi. İlk yazarlığa burada adım attı. Sonra Gökhan Evliyaoğlu, Peyami Safa gibi devrin ünlü isimlerinin bulunduğu "Yeni İstanbul" Gazetesi'nin gençlik köşesinde yazmaya başladı. Bu arada gazetenin ilanlarını hazırlayan Yüksel Bey'den resim dersi aldı. Resim derslerini müzik dersleri takip etti. Ney ve kanun çalmayı öğrendi. Ağabeyi Özer Şenler, Said-i Nursi'nin yakın çevresi içine girmişti. Ailesinin modern yaşamına; annesi ve kız kardeşlerinin örtünmemesine ve hele hele evde bile olsa kız kardeşlerinin erkek musiki hocalarından ders almasına çok kızıyordu. Bir gün evi terk etti. Artık ağabeyi Özer'in yeni bir hayatı vardı. Dizinin dibinden ayrılmadığı Said-i Nursi, "Özer" adını da değiştirip "Üzeyir" koymuştu! Ağabey Özer Şenler'i, Said-i Nursi ile tanıştıran kişi ise,
"Milliyetçiler Derneği"nden arkadaşı Nevzat Yalçıntaş'tı. Annesi, Şule Yüksel'i Bakırköy'de bir Ermeni terzinin yanına çırak verdi. Gencecik yaşında her türlü elbiseyi dikebilecek düzeye geldi. Zamanla kalfalığa kadar yükseldi. Ermeni ustasının Avrupa'dan getirdiği moda dergilerini elinden düşürmedi. Bu dergilerde gördüklerinden etkilenip ileride "Şulebaş Türban" tasarımı ortaya çıkaracağını kuşkusuz tahmin bile edemezdi... 1950'li yıllarda başlayan Kıbrıs mitinglerine katıldı. Ata yurdunu unutmamıştı. Mitinglerde kürsüye çıkıp ağlayarak şiirler okudu. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kurulan Adalet Partisi'ne katıldı. AP
Bakırköy Gençlik Kolları, Edebiyat ve Kültür Kolu Başkanı oldu. Faruk Nafiz Çamlıbel'in çıkardığı "Kadın Gazetesi"nde köşe yazmaya başladı. Asıl adı "Yüksel" idi. Ama kadın olduğunun anlaşılması için adının önüne "Şule" ekledi. O artık "Şule Yüksel Şenler" idi. O dönem siyasal görüş olarak aşırı milliyetçi Nihat Atsız'a yakınlaştı. Ağabeyi sarılık olmuş ölüm döşeğindeydi. Annesi, kız kardeşleri hastanede başında beklediler günlerce. Ağabeyi kendine gelince onlardan son bir istekte bulundu: "Örtünün!"
Şule Yüksel sinirlendi: "Ağabey, neden bizden yapamayacağımız şeyler istiyorsun?"
Ağabeyi, "O halde Risale-i Nur toplantılarına katılın" dedi. Ağabeyin ölüm döşeğinde morale ihtiyacı vardı. Kabul ettiler. Risale-i Nur toplantılarına aileden ilk olarak Şule Yüksel Şenler gitti. Bir evde beyaz örtüler içindeki on kadın, karşılarında başı açık, modern kıyafetli ve üstelik kendilerine göre hayli dekolte bir elbise içinde onu görünce çok şaşırdı. Şule Yüksel eteğini çekiştirip, manikürlü ojeli parmaklarını saklayarak bir köşeye çekilip oturdu. Risaleleri dinlemeye başladı. Hiçbir şey anlamadı. Sıkıldı. Birkaç toplantıdan sonra kadınlardan biri, ojeli
tırnaklarını "orangutan maymunlarına" benzetince çok utandı. Kendini "düzeltmeye" önce tırnaklarından başladı, artık oje yoktu. Sonra kadınlar başını örtmesini istedi. O da, "ayıp olmasın" diye başını yarım örtmeye başladı. O günden sonra namaza başladı.
Yıl 1965... Bir gün aynanın karşısına geçti: Besmeleyi çekip örtündü. İçinden, "Ne kadar çirkin oldum" dedi. Bu kez saçının ön tarafı görünecek şekilde başörtüsünü bağladı. "Ne kadar iradesizim" diye kızdı. Aynanın karşısında başörtüsünü tekrar tekrar çeşitli şekillerde bağladı: "Besleme kızlara benzedim!", "Hizmetçi kız oldum!", "Herkes bana gerici, yobaz gözüyle bakacak!"...Ve sonunda... Bugün moda olan "Şulebaş tipi türban" o gün, o aynanın karşısında
ortaya çıktı. "Öyle şık bir tarzda örtünmeliyim ki herkes çok beğensin!"... Kadınlara başörtüsünü sevdirmek için çok uğraş verdi; farklı şık eşarplar dikti; biyeli, atkılı, tokalı özel
başörtüler taktı. Çevresi tepki gösterdikçe o örtüsüne sarındı. Örtüsü bayrağı oldu.
26 Ocak 1967 tarihinde Mehmet Şevket Eygi'nin çıkardığı "Yeni İstiklal" Gazetesi, Pakistan'da üniversiteye, ellerinde kitapları kara çarşaf içinde giden üç genç kızın fotoğrafını basıp, yanına da Şule Yüksel Şenler'in, "Müslüman kadınların örtünmesi şarttır" diyen yazısını koyunca, Türk Kadınlar Birliği dava açtı. Şule Yüksel Şenler ilk kez mahkemeyle tanıştı. Ama bu son olmayacak; iki kez de cezaevine girecekti. Anadolu'nun her yanında seminerler vermeye
başladı. Şule Yüksel gibi İstanbul'da yaşayan modern bir kadının örtünmesi, "itilmişlik duygusu" içindeki çevrelerde memnuniyet yarattı.
Türban takarak modern hayat sürdüren çevresini şaşırtan Şule Yüksel Şenler, bu kez kara çarşafa girerek türbanlı arkadaşlarını hayretler içinde bıraktı. Türbanlı arkadaşlarından koptu. Eşiyle ve üvey kızıyla Fatih Çarşamba'ya yerleşti. Milli Gazete'deki yazılarına son verdi...
Kaynakça:
https://forum.islamiyet.gen.tr/islamda-kadinin-yeri-ve-onemi/53921-sule-yuksel-senler-kim.html
https://www.cezire.org/de287erli-k305br305s-tuumlrkleri.html