Sünnet
Günümüzün tartışmalı konularından biri olan sünnet, neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir uygulama.
Yapılan araştırmalar sünnetin, yazılı tarihin öncesine dayandığını ortaya koyuyor.
Bazı teorisyenlerin iddiası, bu uygulamanın milattan önce 5 bin yılına kadar uzandığı yönünde.
Modern dünyada erkeklerin kimi zaman sağlık nedeniyle de sünnet edilmekte oldukları gerçeği bir yana, bu esasen dini ve kültürel inanışlara bağlı olarak yapılagelen bir işlem.
Erkeklerin sünnet edilmesi, kutsal kitap aracılığıyla, Yahudi inancında yeri olan bir uygulama.
Kutsal kitaplarında yer almasa da Müslüman toplumların büyük bir kısmı ve sayıca az da olsa bazı Hristiyan toplumlar da erkek çocuklarını sünnet ediyorlar.
Bu dinlerin hiçbirine mensup olmayıp da sünneti uygulamakta olan toplumlar/topluluklar da mevcut.
Yani yukarıda da belirttiğimiz gibi bu, kimi zaman dini kimi zamansa kültürel inanışların bir ürünü.
Ve fakat erkek sünneti son dönemlerde özellikle sağlık ve insan hakları temelli gerekçelerle önemli bir tartışma konusu.
Geçtiğimiz yıl Almanya’da görülen bir dava sonucunda çocukların sünnet edilmesinin, ‘yaralama’ olduğu kararına hükmedilmiş, ancak özellikle Yahudi ve Müslüman topluluklardan gelen yoğun tepkiler üzerine Alman Meclisi, dini amaçlı sünnet hakkını koruma altına alan bir yasa çıkarmak zorunda kalmıştı.
Tabii gerekli sağlık koşullarına uyulması yönündeki şartın altını çizerek.
Almanya’da yaşanan bu gelişmenin ardından sünnet konusu bu sonbahar Avrupa Konseyi’nin de gündemindeydi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni de bünyesinde barındıran Avrupa Konseyi’nin organlarından biri olan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Ekim ayında sünnet konusunun da yer aldığı bir rapora onay verdi.
Sosyal Demokrat grup bünyesinde hazırlanan ve genel kurulda kabul edilen ‘Çocukların fiziksel bütünlük hakkı’ başlıklı raporda, erken yaştaki çocukların tıbbi amaç dışında sünnet edilmesinin, vücut bütünlüğünün ihlali anlamına geleceği ifade ediliyor.
Erken yaştaki erkek çocukların dini amaçla sünnet edilmesinin yanı sıra kızların jenital mutilasyonu, interseksüel çocuklara erken yaşta tıbbi müdahale, çocukların hızma, dövme ya da plastik cerrahiye zorlanması ya da ikna edilmesinin de ‘vücut bütünlüğünün ihlali’ olarak değerlendirildiği raporda vücut bütünlüklerini ilgilendiren her durumda mümkün oldukça çocuğun da karar sürecine dahil edilmesinin önemine değiniliyor ve ülkeler, belli operasyonların çocuk görüş bildirebilecek yaşa gelene kadar uygulanmasının önüne geçecek yasal düzenlemeleri yapmaya davet ediliyor.
***
‘Sünnet’, bilindiği üzere erkek çocuklarıyla sınırlı bir uygulama değil.
Kız çocukları da, özellikle Orta Afrika kabile toplulukları ve bazı Güneydoğu Asya ülkelerinde bin yıllardır ‘sünnet’ ediliyorlar.
Kadın ‘sünneti’, özel olarak herhangi bir din tarafından desteklenmezken, farklı dini gruplar içerisinde geleneksel olarak uygulanıyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı araştırmaların sonuçlarına göre kadın ‘sünneti’, uygulandığı geleneğe bağlı olarak dört farklı türe ayrılıyor.
Başta Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü olmak üzere birçok uluslararası kuruluş ve devlet, dış jenital organların cerrahi bir müdahale sonucu kesilmesi olarak tanımlayabileceğimiz işlemin tamamen ortadan kaldırılması için yoğun bir mücadele veriyor.
Bu konuda verilen mücadelenin bir parçası da, literatür değişikliği.
Kadınların maruz kaldığı bu uygulama, uluslararası literatürde artık ‘sünnet’ olarak adlandırılmıyor.
İngilizcede erkeklerdeki uygulama sünnet, yani ‘circumcision’ kelimesiyle ifade edilirken, kadınlardaki uygulama ise ‘mutilation’ kelimesiyle tanımlanıyor.
‘Mutilation’ kelimesinin Türkçe’deki karşılığı ‘sakatlama’ ya da ‘yaralama’.
Türkçe çevirilerde (yukarıda aktarılan AKPA raporunda görüldüğü üzere) kelimenin İngilizce aslından esinlenilerek ‘mutilasyon’ şeklinde bir kullanım da söz konusu.
Okuyucum sevgili Metin Şenova’nın, bizlerin de dünyada kullanılmaya başlanan bu literatüre ayak uydurmamız gerektiği yönünde son derece haklı bir uyarısı var.
Kadınlara uygulanan söz konusu cerrahi müdahale, bundan böyle bizim dilimizde de ‘sünnet’ kelimesiyle değil, ‘sakatlama’, ‘yaralama’ ya da dil bilimcilerin onayıyla ‘mutilasyon’ kelimelerinden biriyle anılmaya başlanmalı.
Çünkü unutmayalım ki ‘dil’, her türlü kültürel üretimin temel destekçilerinden biri.