1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Su’nun suyu çıktı...
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Su’nun suyu çıktı...

A+A-

 

Sadece su’nun mu suyu çıktı?
Ne kadar “su” ile ilgili deyişler-tekerlemeler var diye düşündüğümde ilk aklıma gelenler; “su gibi aziz ol”, Nasrettin Hoca fıkralarından “tavşanın suyunun suyu”, “aç susuz kaldık”, “ağzı sulandı”, “ağzının suyu aktı”, “aralarından su sızmıyor”, “ayaklarına kara sular indi”, “başından aşağı kaynar sular döküldü”, “beyni sulandı”, “bıçak suyu kesiyor”, “bin dereden su getirdi”, “bir bardak suda fırtına kopardı”, “bir içim su”,”üstüne bir bardak soğuk su iç”,  “bu proje de suya düştü”, “bunun artık suyu çıktı”, “canına susamak”, “eline su dökemez” ve böyle gider “su” ile ilgili deyimler, deyişler, tekerlemeler.
Belki de son noktayı şöyle koymalı: “memleketin suyu çıktı”...

Karamsar bir deyiş ama düşünmek istememekle birlikte insan kaçamıyor işte gerçeklerden.
Asrın projesi her geçen gün memleket içinde bölünmelere, nutuklara, bilgiçlik taslayanlar/gerçekten bilir kişilerin ortaya koydukları argümanlarla bu durum artık ne arap saçına benzer, ne de yün yumağına. Karışmış baragadi sepetine hiç benzemez.
Apayrı birşey oldu bu “su” konusu.
Neredeyse siyaset “su götürmez” bir şekilde bunun üzerinden şekillenmeyi sürdürüyor.
Hoş şekillene şekillene geldiği bir hâl da yok şu siyaset dünyamızın ama, ele güne karşı bu rolcüklerimizi de oynar olduk.

Zaman “su” gibi akıp gitmekte ve ne yazık ki iradesizleşme, kendine sahip çıkma, varolma savaşında “su” gibi akan kanlar neticesinde Kıbrıs Türk Halkı olarak geldiğimiz noktaya baktığımızda, en iyi becerdiğimiz işin “sistemsizlikten beslenmek-kendi sistemini yaratmak” olduğu aşikârdır.
Kural-yasa tanımazlık, adam kayırmacılık, senden-benden mitoz bölünmelerle çoğalan vasıfsız idareciler, onların kurşun adamcıkları, çalışmadan/yeterince çalışmadan bu devletten maaş çekenler... ne kadar kanıksar olmuşuz müşavir memurluk mesleğini...
Sisteme karşı çıkarken aslında sistemin bir parçası olunduğunun farkına bile varmayanların/varmayanlarımızın “parmağım gözüne” derken, bir kez olsun kendi parmağını kendi gözüne sokmayı denemeyenlerle nereye varılabilir ki?

İnsanı “sulu götürüp susuz getiren” iş adamları, siyasetçiler, entrikacılar, patronlar, müdürler...
Kırk dereden “su” getirenlerin “su savaşlarına” döndürülen asrın projesinde neredeyse herkesin lafı “su’landırdığı” böylesi bir ortamda, bir yandan barış’a “ölümüne su’sarken”, diğer taraftan “saman altından su yürütmeye” devam eden bir siyaset alışkanlığı.
Gemi “su almaktan” vaz geçti çünkü karaya oturdu. Su alsa da almasa da zaten gideceği bir yer yok şu geminin.
Yüzünüze bir “su çarparak” da uyanılmıyor bu rüyadan.
Belki hamamda “kırk tas su dökünerek” bu toplumu bu hale getirenler günahlarından arınabilir.
Ama “su görmemiş” yüzün yıkanmasıyla olacak bir iş de değil.
Sahi nerde o “su katılmamış” insanlarımız?

Bu yazı toplam 2345 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar