SURİYE ARTIK KIBRIS MIDIR?
Türkiye medyasının önemli isimlerinden Fikret Bila geçen hafta Kıbrıs’la ilgili iki yazı yazdı. Birbirinin devamı gibi olan bu iki makalesinde de Fikret Bila iki noktaya vurgu yaptı.
Birincisi, “Suriye nedeniyle Kıbrıs’ın Türkiye açısından stratejik önemi artmıştır.”
İkincisi ise, “Karpaz Yarımadası Türkiye’nin kontrolünde olmalıdır.”
Ve sonuç itibarıyla “Kıbrıs sorunu, Suriye’den bağımsız ele alınamaz” noktasına varıyor Bila…
Bakın konuya nasıl yaklaşıyor:
“(…) Suriye’den ‘devletçikler’ çıkarmayı hedeflediğini saklamayan ABD’nin, bölgeyi yeniden düzenleme gayretleri Türkiye açısından KKTC’nin zaten var olan stratejik değerini daha da artırdı.
Türkiye şimdi Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e kadar uzanacak PKK-PYD koridorunu önlemek için TSK’yı da sahaya sürerek büyük bir mücadele veriyor.
Ankara, güney sınırı boyunca uzanacak ve Akdeniz’e ulaşacak bir PKK-PYD ‘devletçiği’nden sonra, sıranın Türkiye’nin toprak bütünlüğünün parçalanması ve Güneydoğu’nun koparılması hedefine geleceğini biliyor. Bu tehdidi, Fırat Kalkanı’yla henüz büyümeden yok etmeye çalışıyor.ABD’nin ise şimdilik Fırat’ın batısında olmasa da doğusunda PKK-PYD yönetiminde bir Kürt devletçiğine sıcak baktığı anlaşılıyor.
Bu projenin Kıbrıs sorununa yeni bir boyut kazandırdığını söyleyebiliriz…”
* * *
Fikret Bila’nın ‘çözümden yana’ bir tavrı hiç olmadı. Türkiye’nin iki odaklı dönemlerinde askere çok daha yakındı. Şimdi Türkiye’de tek otorite var ve Bila’nın da çizgisi o otoriteyle ters düşmüyor. Yani bu satırların ‘TC Dışişleri’nin tespitleri’ olma ihtimali çok yüksek.
Dolayısıyla Cenevre’de yapılacak Kıbrıs müzakerelerinde Ankara’nın konuya sadece Kıbrıslı Türkler, Akdeniz’deki petrol gibi konular açısından bakacağına dair görüşler yeterli değil.
Akıncı ve Anastasiadis 2’nci Mont Pelerin zirvesinden kalkıp garantörleri erken vakitte oyuna dahil ettiklerinde buna karşı çıkanların dikkat çektiği nokta da buydu.
Ne yazık ki eleştiriye açık olmayan, illa “bravo” duymak isteyenler bu uyarıları okumadı, okuyamadı.
* * *
Defalarca yazdım: Bu bölgede barış bulmak, deveye hendek atlatmaktan da zordur. Zira bölgede istikrarın ‘i’si yoktur.
Küresel ve bölgesel çıkar çatışmaları ya da uzlaşıları, bölge halklarına iç karışıklık, savaş, göç, ölüm, terör, sürgün getiriyor.
Mutluluk ve refah değil!
Kartlar dağıtılırken, o toprakların asıl sahiplerine, yani halklara “ne istersiniz siz” diye soran olmuyor.
Fikret Bila’nın da dediği gibi Irak’ta ve Suriye’de gelinen nokta bellidir. Hem ülkeler bölündü, hem yüz binlerce insan öldü, hem de o topraklara nesiller boyu devam edecek nefret tohumları ekildi.
Halklar kendi kaderlerini belirleyemedi, iç dinamikler buna öncülük edemedi.
Dıştan gelenler ise ülkelerini yakıp yıktı, sömürüp götürdü, parçalayıp böldü.
* * *
Dış politika dinamiktir. Bizde dış politika kavramı hiç olmadığı için aklımız pek ermiyor. Ama ‘normal’ ülkelerin dış politika ihtiyaçları birçok etkene bağlı olarak değişebiliyor.
Türkiye’nin şu haliyle istikrarlı bir dış politikası yok. Ne Suriye’de, ne AB ile, hatta ne de NATO ile!..
Bunun birçok nedeni var, ama en önemlisi Erdoğan’ın kurmaya çalıştığı tekelci yönetim şekli…
Dolayısıyla Ankara’nın Kıbrıs’la ilgili politikasının istikrarlı olabileceğine inanmak için pek bir neden yok.
Fikret Bila’nın vurguladığı gibi ‘Kıbrıs artık Suriye’den bağımsız düşünülemez’ tezi de doğru olmayabilir pekala…
Lakin bu konuda kafa yorulduğu anlaşılıyor. Zaten ‘Kıbrıs’ta son söz söylenmedi’ başlıklı bir de çalışmanın kitaplaştırıldığını söylüyor yazar…
Sonuç?
İşimiz zor!..