“Suriye’de kayıp edilen 100 binden fazla kişi için adalet arayışı...”
Uluslararası Af Örgütü, Suriye’de 100 binden fazla “kayıp” şahısla ilgili hükümet ve istihbarat belgeleri ve toplu mezar alanları dahil kanıtları korumak için acil adım atılmasını istedi...
Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Sednaya Cezaevi’ndeki Tutuklular ve Kayıplar Derneği (ADMSP), yayımladıkları ortak açıklamada, Suriye’de geçici hükümet yetkililerinin, eski Devlet Başkanı Beşar Esad döneminde işlenen katliamlara ilişkin önemli hükümet ve istihbarat belgelerinin yanı sıra katliam ve toplu mezar alanları da dahil kanıtları güvence altına almak ve muhafaza etmek için acilen adım atması gerektiğini belirtti.
BİR RESİMİN YANSITTIKLARI...
Sayfaya aldığımız resim, bir hapishaneyi veya büyük bir tesis kompleksini yukarıdan (kuş bakışı) gösteren bir fotoğrafı yansıtmaktadır. Binanın mimarisi büyük, geniş bir alanı kaplamakta ve merkezi bir yapı düzenine sahip gibi görünmektedir. Ana yapının etrafında daha küçük binalar ve bölümler yer alıyor. Çevrede birkaç ağaçlık alan ve boş araziler bulunuyor. Ayrıca, fotoğrafın sol alt köşesine doğru daha koyu bir renk alanı yer almakta, bu da muhtemelen yanmış bir bölgeye işaret ediyor olabilir. Sağ tarafta, bina etrafında birçok insanın toplandığı görülüyor. Çevre düzeni ve yapıların genişliği, buranın yüksek güvenlikli bir alan olduğunu düşündürmektedir. Genel olarak, görsel büyük ihtimalle bir cezaevi veya benzeri bir güvenlik kompleksine işaret ediyor.
Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü ile Sednaya Cezaevi’ndeki Tutuklular ve Kayıplar Derneği’nin araştırma ve soruşturma görevlileri, 10-20 Aralık arasında Şam’da 10 tutukluluk merkezi, yedi toplu mezar alanı ve askeri mahkeme de dahil çeşitli yerleri ziyaret etti.
Üç kuruluş tarafından yapılan açıklamada, bu geziyle ilgili tespitlere yer verilirken, geçici hükümet yetkililerine de hükümet ve istihbarat belgeleri ile katliam ve toplu mezar alanlarının muhafaza edilerek, kanıtların korunması çağrısında bulunuldu.
“ACİL ADIMLAR GEREKİYOR...”
Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Sednaya Cezaevi’ndeki Tutuklular ve Kayıplar Derneği (ADMSP), yayımladıkları ortak açıklamada, Suriye’de geçici hükümet yetkililerinin, eski Devlet Başkanı Beşar Esad döneminde işlenen katliamlara ilişkin önemli hükümet ve istihbarat belgelerinin yanı sıra katliam ve toplu mezar alanları da dahil kanıtları güvence altına almak ve muhafaza etmek için acilen adım atması gerektiğini belirtti.
Açıklamada, geçici hükümet yetkililerine, bu kanıtları güvence altına almak, muhafaza etmek ve korumak için ilgili BM kuruluşları, Suriye sivil toplumu ve uluslararası adli tıp ekipleriyle koordine olmalı ve işbirliği yapma çağrısında bulunulurken, “Suçlara ilişkin kanıtlar, önceki hükümetin ağır ihlallerle bilinen güvenlik ve istihbarat aygıtı tarafından zorla kaybedilen on binlerce Suriyelinin akıbetini ve nerede olduğunu ortaya çıkarmak, ayrıca savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar da dahil uluslararası hukuk suçlarının faillerini soruşturmak ve yargılamak açısından hayati önemde olacaktır” denildi.
“KANITLAR KORUNMALI...”
ADMSP Program Yöneticisi Şadi Harun konu hakkındaki açıklamasında, “Eylemsizlikle geçen fazladan her dakika, bir ailenin kayıp durumdaki yakınının akıbetini hiçbir zaman öğrenemeyebileceği ve korkunç suçlarda resmi bir sorumlunun hiçbir zaman adalet önüne çıkarılmayabileceği riskini artırıyor” dedi.
Suriyelilerin onlarca yıllık şiddetli baskı, adaletsizlik ve cezasızlığın ardından nihayet adalet adına bir umut ışığına kavuştuğunu vurgulayan Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Direktör Yardımcısı Aya Majzoub ise, “Bu, Suriye’nin geçici hükümet yetkililerinin kararlı davranmaları, hesap verebilirlik ve uzlaşmanın temel taşı olarak kanıtların muhafaza edilmesini sağlamaları için çok önemli bir andır” diye konuştu.
RESMİ BELGELER YAĞMALANDI...
Üç kuruluştan araştırmacılar ve soruşturma görevlileri, 10-20 Aralık 2024 tarihleri arasında Şam’da 10 tutukluluk merkezi, yedi toplu mezar alanı ve askeri mahkeme de dahil çeşitli yerleri ziyaret etti. Ziyaret edilen tüm tutukluluk merkezlerinde araştırmacılar, resmî belgelerin büyük bir kısmının yağmalandığını ve imha edildiğini, kalanların da korumasız bırakıldığını gözlemledi. Bu merkezlerden bazılarının yakınındaki mahallelerde yaşayanlar, eski tutuklular ve bu merkezlerde kalan Heyet Tahrir Şam (HTŞ) üyeleri, Esad hükümeti düştüğünde güvenlik ve istihbarat personelinin bazı durumlarda kaçmadan önce önemli bilgileri yaktığını belirtti.
Bazı durumlarda ise merkezlerin kontrolünü ele geçiren silahlı grupların ve henüz serbest bırakılan tutukluların, belgeleri yaktığını ve yağmaladığını ifade ettiler.
Araştırmacılar aynı zamanda kayıp tutukluların yakınları ve bazı gazeteciler de dahil sıradan kişilerin bazı belgeleri aldığını gözlemledi. Bu belgeler, Suriye devletinin güvenlik ve istihbarat aygıtının yapısı, ciddi suçlarda sorumluluğu olanların kimlikleri ve bu yerlerde tutulan tutuklular hakkındaki ayrıntılarla ilgili çok önemli bilgiler içeriyor olabilir.
Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve ADMSP 16 Aralık’ta, Şam’da HTŞ ile bağlantılı Suriye Kurtuluş Hükümeti’nin siyasi ilişkiler departmanı üyeleriyle gerçekleştirdikleri bir toplantıda bu endişeleri dile getirdi. Toplantı sırasında yetkililer, önemli merkezler etrafında güvenliği güçlendirmeyi taahhüt etti. Açıklamada, şu taleplere yer verildi:
“Geçici hükümet yetkilileri, bu yerlerin güvenliğini sağladıktan ve geriye kalan kanıtların tahrif edilmediğinden emin olduktan sonra, BM tarafından oluşturulan uluslararası veri ve kanıt toplama kuruluşlarıyla işbirliği yapmalı ve bu kuruluşlara acilen engelsiz erişim izni vermelidir. Bu kuruluşlar, Bağımsız ve Tarafsız Soruşturma Mekanizması (IIIM), Suriye Kayıp Şahıslar Hakkında Uluslararası Enstitü ve Suriye Araştırma Komisyonu ile bu tür kanıtların incelenmesinde deneyimli olan Suriyeli sivil toplum örgütlerini kapsamalıdır.
Soruşturma mekanizması, kanıtları güvence altına almak için, geçici hükümet yetkilileriyle Suriye’de yasal ve şeffaf olarak faaliyet göstermelerini sağlayacak resmi bir anlaşma yapmayı da içerir şekilde hızla harekete geçmelidir. Bu, toplu mezar alanlarının, arşivlerin ve diğer önemli kanıtların acilen muhafaza altına alınmasına, belgelenmesine ve güvenliğinin sağlanmasına öncelik vermeyi gerektirmektedir. Benzer şekilde, Kayıp Şahıslar Kuruluşu da Suriyeli ve uluslararası sivil toplum gruplarının, kayıpların akıbeti ve nerede olduğuyla ilgili sorulara yanıt verebilecek kanıtların güvenliğini sağlamaya yönelik parçalı çabalarının birleştirilmesinde koordinasyon görevi üstlenebilir.
Her iki kuruluş da işbirliğine dayalı ve sistematik bir kanıt muhafaza sürecine öncülük ederek önemli belgelerin korunmasını sağlayabilir ve hesap verebilirliğin ve adaletin tesis edilmesine zemin hazırlayabilir. Hükümetler, gerekli kaynak ve finansmanı sağlamayı da içerir şekilde kanıtları güvence altına alma ve koruma çabalarını desteklemelidir.”
TOPLU MEZARLAR...
Kuruluşlar, geçici hükümet yetkilileriyle yaptıkları toplantıda, ülke genelindeki toplu mezar alanlarının güvenliğinin sağlanmasının da önemini vurguladı. Araştırmacılar, Şam dışında dört toplu mezar alanını ziyaret etti ve yetkililerle bu alanların koordinatlarını paylaştı. Dört alanda da araştırmacılar, yerel sakinlerin ve kayıp ailelerinin bazı kalıntıları çıkarmaya çalıştığını gözlemledi. Bir toplu mezar alanında, yerel sakinlerin, üzerinde hâlâ doku bulunan ve yakın bir zamanda gömüldüğü anlaşılan bir uzvu çıkarmaya çalıştığını gördüler.
Uluslararası Af Örgütü’nün Sednaya Cezaevi’ndeki toplu halde asarak öldürme ve imha vakalarını belgelediği 2017 tarihli raporu, infaz edilen veya cezaevindeki işkence ve insanlık dışı koşullar nedeniyle ölen tutukluların cenazelerinin toplu mezarlara gömüldüğünü tespit etmişti. Araştırmacıların, Aralık 2024’te ziyaret ettiği toplu mezar alanlarından biri de burasıydı. Önceki hükümet döneminde yetkililer, nadiren ölenlerin cenazelerini aile üyelerine teslim etti ve yakınlarının ölümünü bildirdi.
Devrik Devlet Başkanı Beşar Esad’ın hükümeti, savaş boyunca muhaliflerin kontrol ettiği bölgelerde yaşayanları zorla yerlerinden etmek için yargısız infazlara keyfi gözaltı, sivillere yönelik kasıtlı ve gelişigüzel saldırılar ve sivil halkı aç bırakma gibi diğer hukuk dışı taktiklerle birlikte başvurdu.
Yargısız infazlar ve hukuk dışı öldürmeler, uluslararası insan hakları hukukunun ciddi ihlalleridir ve sivil halka yönelik sistematik ve yaygın bir saldırının parçası olarak, bu tür bir “saldırı” gerçekleştirmeye yönelik bir devlet veya örgüt politikası doğrultusunda veya bu politikanın devamı olarak gerçekleştirilmeleri halinde insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına girebilir. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, önceki hükümet döneminde insanlığa karşı işlenen bir suç olarak sistematik işkence kullanımını belgeledi.
KANITLAR, KAYBEDİLEN İNSANLARIN AİLELERİ İÇİN ANAHTAR...
Açıklamada, toplu mezarlarla ilgili ise şu taleplerde bulunuldu:
*Suriye’nin geçici hükümet yetkilileri, toplu mezar alanları ile resmi kayıt ve arşivlerden elde edilenler de dahil kanıtları güvence altına almayı, toplamayı ve korumayı net bir dille ve alenen taahhüt etmelidir. Bu kanıtlar, Suriye’de kaybedilen 100 binden fazla kişinin ailelerine, yakınlarının akıbeti ve nerede olduğuyla ilgili yanıtlar vermenin yanı sıra gelecekteki hesap verebilirlik süreçleri ve yasal tahkikatlar açısından da önemli olacaktır.
*Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Suriye’ye karşı açılan işkence davasındaki bağlayıcı geçici tedbir kararı uyarınca, devlet ihlallerin kanıtlarını muhafaza etmekle yükümlüdür.
*Suriye’nin geçici hükümet yetkilileri ayrıca, kayıpların başına ne geldiğinin açıklığa kavuşturulması ve böylelikle yıllardır, hatta onlarca yıldır akıl almaz bir belirsizlik içinde bırakılan ailelerin yanıt alabilmeleri amacıyla bu kayıtların korunması konusunda önemli uzmanlık ve destek sağlayabilecek Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve diğer Suriyeli uzman sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapmalıdır.
*Toplumsal farkındalık kampanyaları kanıtları muhafaza etmenin önemini, atılan adımları ve toplumların bu sürece istemeden de olsa engel olmadan nasıl katılabileceğini açıklayabilir.
(BİANET.ORG – 24.12.2024)
*** BASINDAN GÜNCEL...
“Keder ve felakete saplanan İsrail, gerçekliği kaybetti...”
Gideon LEVY/HAARETZ
On yıllardır Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yaşayan bir İsrailli profesör, yaptığı düzenli ziyaretlerden biri için bu hafta İsrail’deydi. ABD’nin önde gelen üniversitelerinden birinde ders veriyor. Bir kibbutz’da doğmuş. 1948 savaşında savaşan, entelektüel ve aristokrat bir ailenin, eğer İsrail’de böyle bir şey varsa, soyundan geliyor. Yılların getirdiği uzaklık bir yana, hâlâ İsrail’le derin bağları var. Ayrıca bunun sebebi, sadece ailesinin bir kısmının burada olmasından da kaynaklanmıyor. ABD’deki evinde her akşam İsrail televizyon kanallarından yayınlanan haberleri takip ediyor. Bazı arkadaşları İsrail’de yaşıyor ve diğer şeylerin yanı sıra İsrail hakkında araştırıp yazmaya da mesai harcıyor.
İkimiz de aynı nesilden ve şehirdeniz fakat buna rağmen birkaç gün öncesine kadar hiç tanışmamıştık. Birkaç gün önce evime geldi. İsrail’deki son günüydü ve dün ülkeden ayrıldı. Vedalaşmadan önce bana, bu kez kendini boğulmuş hissettiğini söyledi. Artık gerçekten buradan ayrılmak istediğini ifade etti ve hâlâ burada yaşamaya nasıl katlanıldığını anlayamadığını belirtti. Geçen yıl İsrail’deki üniversite yöneticileriyle yaptığı görüşmelerde, ahlaki yozlaşma konusunda keskin bir değişim fark ettiğini söyledi. Çocukluk arkadaşının eşi, eski bir Yüksek Mahkeme yargıcı, bu hafta ona görüşlerini kabul etmenin kendisi için zor olduğunu söyledi fakat daha önce ona hiç böyle bir şey söylememişti. Bunu diyen kişi, Yüksek Mahkeme’de liberal fikirlerin öncülerinden biriydi.
İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığına inanıyor, mesleği gereği bu konuya hâkim ve nedenlerini şu şekilde açıklıyor: "Uluslararası hukukta etnik temizlik açıkça tanımlanmasa da soykırımın bir aşaması olarak kabul ediliyor. Bir nüfusun, zorla yerinden edilip güvenli bir yere değil, öldürülmeye devam edilecekleri bir yere gönderilmesi soykırım anlamına geliyor. İsrail’in kuzey Gazze Şeridi’nde etnik temizlik yaptığı artık tartışmasız bir gerçek. İsrail bunu açıkça ilan ediyor ve eylemleri bu konuda net bir kanıt teşkil ediyor. Buna ek olarak, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin kuzey Gazze Şeridi’nde uyguladığı sistematik yıkım ve geride yalnızca harabeler bırakması, bu bölgeye geri dönüşe izin vermeme niyetini ortaya koyuyor."
Ziyaretçi, Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in soykırım yapıp yapmadığına karar verirken odak noktasının kuzey Gazze Şeridi olacağına inanıyor, tıpkı Srebrenica’da olduğu gibi. Şehrin “güvenli bölge” ilan edilmesine rağmen çoğunluğu erkek olmak üzere yaklaşık 8 bin Boşnak öldürülmüştü. Lahey ve dünya bunu bir soykırım olarak değerlendirdi ve suçlular yargılanıp cezalandırıldı.
Şu anda İsrail Savunma Kuvvetleri’nin yaptığı gibi yerinden edilmiş bir nüfusu yeni yerlerinde acımasızca bombalamak, soykırımdır. Eğer bir şey soykırıma benziyor ve öyle görünüyorsa, bu soykırımdır. Ancak İsrail’de bunu söylemek liberaller arasında bile mümkün değil. Amerika’daki bağışçıları Yahudi olan prestijli üniversitelerde de bunu dile getirmek zor. Gerçeğin gösterdiği ne olursa olsun, İsrailliler ve Yahudiler bunu duymaya yanaşmıyor.
Ziyaretçim; en yakın arkadaşları dahi olsa, İsrailli liberallerin, entelektüellerin ve barış yanlısı vicdan sahibi kişilerin bile bu gerçeği kabul etmeye yanaşmadığını farketti. Görüş ayrılıkları düşmanlığa dönüştü ve bu daha önce hiç olmamıştı. Radikal görüşlere bile her zaman destek veren bir grup vardı. Nefret gösterileri ve bazen şiddet de yaşanırdı, ancak karşılarında daha küçük de olsa aynı kararlılıkta bir grup dururdu. Artık bundan da söz edemeyiz.
Ziyaretçi, bunun net bir şekilde farkına vardı. Ülke tarihinin en radikal günlerini yaşıyor olsak bile radikal görüşlü karşıt bir grubun varlığından söz etmek mümkün değil. Ancak, kıyıda köşede birkaç uç fikirli insan bulmak mümkün.
İsrail kendi yas ve felaketine saplanmış ve tamamen gerçekliği kaybetmiştir. Gazze’deki çok daha korkunç felakete kimse önem vermiyor. Medyanın bu durumu yaratmadaki rolü hakkında pek çok şey yazılıp çizildi, ancak bu durumu anlamış her İsraillinin vicdanı, bu “uyanıştan” sorumlu. Bir gün bu, onları huzursuz edebilir.
Ziyaretçi gitti. Kesinlikle geri dönecek. Ancak burada konuşabileceği kişiler, bir çocuğun sayabileceği kadar az.
(BİANET.ORG - İsrailli gazeteci-yazar Gideon Levy tarafından kaleme alınan ve Haaretz’de yayımlanan bu makaleyi Eylül 2024 bianet stajyeri Ege Tonga çevirdi... 21.12.2024)