Tamer Öncül

Tamer Öncül

SUSMAK

A+A-

“Yarın sandıklar/vatandaşlar konuşacak”…

Her seçim öncesi yinelenen, klasikleşmiş bir cümledir bu…

Oysa konuşan, ne sandıklardır; ne de vatandaş…  

Beklentiler ve çıkarlar konuşur aslında seçimlerde; bir de adaylar…

Medyayı da yabana atmamak lazım tabii… Kimi gazetelerimiz sürmanşetten seçmene “yol gösteren”  “başyazılar” yayınlar günlerdir; sayfa sayfa “seçim reklamları”nın arasından, memlekette olan bitenleri okumak neredeyse imkansız.

O kadar çok “vaatler kirlenmesi” var ki; insanın “küçük at da civcivler de yesin!” diyesi geliyor.

Her şeye karşın bir UMUT var: hükümette hırsızlar, barış düşmanları, peşkeşçiler, Anayalakaları, çevre düşmanları vs .olmasın umudu…

Seçim yasaklarından değil ama; artık susma zamanı…

Herkes susup; vicdanının sesini dinlemeli yarın sandık başına gidene kadar…

SUSMA’nın anlamını, “Kuru Pınar yazıtları” kitabımda şu dizelerle anlatmıştım; umarım ne demek istediğimi daha iyi anlatır bu satırlar.

 

TAB: VIII

Susmak kendin olmaktır aslında.

Dudakların kıpırtısı bir yanılsma

inandırıcı değil çoğu kez gözler bile.

Susun… Susalım !..

 

Dilin kırmızı bir yılan gibi

yalayışı beyaz mermerleri

kendi sıcak yuvasında,

kocaman paslı bir yalan.

Susmak kendin olmaktır,

kendini kandıramasada

kalbin heyecanı soğutuşu

büyük bir çarpıntıyla

kafesine vurur yalan.

Sussa yaşamı solduracak

o biçare kalbin açmazıdır

kendi olamamak…

“İçten” olduğu için,

buyruk sayar mide gurultularını bile

buyruklara alışkın bir kalp

aşık olamaz…

 

 

Susmak kendin olmaktır aslında,

konuşmak, yutulan tonlarca hava.

Karın boşluğunda çoğalan

sinsi bir sancı, kıvrandıran insanı…

Kendi sinirleriyle savaşan

aptal bir beyinin tutuşturduğu

ateşle yanar ten; sigortalar atar

ve her yer ter… her yer ıslak…

Yalanın sonu…

Kabaran bir kedi gibi kızgın

alevler önünde mırıldanır, uysallık…

Susmak hesaplaşmaktır…

Rakamlarını yitirmiş kambur

bir logaritma cetveli gibi büzülür dil;

kendi kanının tadından ve

içinde dolanan sözcüklerin

yalnından habersiz…

Zavallı, ıslak fare yavrusu.

Kuyruğundan bağlanıp kaldığı

o sıcak mağradan kuırtulmak için

çırpınıp durur, kendi çanını döven

bir mil gibi çaresiz…

 

Tutsak bir dil için

susmak yenilgidir aslında.

Özgür olan kulaktır,

sesin tadını alır ve mırıldanır

bir şarkı gibi dilden habersiz…

Özgür olan gözlerdir,

çığlıkların yakarışlarından

daha açık konuşur arzulu parıltılar.

 

Susmak özgürlüktür aslında,

aşkın ve arzunun özgürlüğü…

Islak dudaklar altında boğulan

zavallı bir dilin, sözü geçmez

kasılan kasıklara, kabaran göğüslere…

Kendi kendini öğütür yasak

dilde çırpınan o yanılsama…

Susmak çoğalmaktır aslında…

 

Susmak çoğalmaktır aslında…

Bu yazı toplam 2378 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar