Susturulduğumuz Bir Hakikat: İnşaat
Araya birilerini koydu amcam. Bir iki bürokratı. İlk önce mühür kaldırıldı. Birkaç hafta sürdü mührün kaldırılması. Bu arada gazeteler de sustu. Memlekette gündem çok ne de olsa.
Hüseyin Bahca
[email protected]
SUSTURULDUĞUMUZ BİR HAKİKAT: İNŞAAT
“On dört sene önceydi. Çok iyi hatırlıyorum. Amcamın yanında ırgatlık yapıyordum. ‘Çamur yoğurmadan mühendis olunmaz.’ Bu babamın sözüdür. Bu söz ailemizin geleneği oldu. Siz de bilirsiniz ki inşaat aile mesleğimizdir. Dededen gelir. Dedem ustaydı. Babam mühendis oldu. Sonra müteahhit. Ben mimar. Ailemizdeki herkes inşaat alanında uzmandır. Amcamın yanında ırgatlık yaptığım günlerde büyük bir işin son günleriydi. Harıl harıl çalışıyorduk. Amcam işi bir an önce teslim etmek ve yeni işlere yönelmek istiyordu. Yıl 2003’tü. Kıbrıs sorunu çözülecek gibiydi. Memlekette inşaat patlaması vardı. Zaten ne yaptıysak o dönem yaptık. Bir binanın dış cephesini boyuyorduk. Bina dokuz katlıydı. Herkes iskelenin üzerinde çalışıyordu. Amcam yüz lira verip beni markete gönderdi. Yüz lira o zaman büyük para. Üstüm başım boya içinde. Bembeyazım. Sizden farkım yok. İkiletmeden gittim. Market inşaatın karşısındaydı. Sayıya göre içecek ve dondurma aldım. Üstünden kalan parayı da cebe attım. Eee gençlik tabii. Ancak böyle para biriktirebiliyorduk. Poşetlerle marketten çıktım. İnşaatla marketi ayıran yolda trafik vardı. Arabalar hızla geçip gidiyordu. Kimsenin yol vermeye niyeti yoktu. Güneş yüzümü yaktı. Kollarım yoruldu. Poşetleri yere bırakıp inşaatı izlemeye başladım. İskeledekiler karıncadan farksızdı. Onlar da sizin gibi Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelmişti. Çoğunlukla Güney Doğu’dan. Hepsi iş bilir emekçilerdi. Şimdilerde öyle personel bulmak zor. Çiyleşti işçilik. Kompresörden çıkan ses, tüm sesleri bastırıyordu. Bir demagog gibiydi. Aniden bir dalgalanma oldu. Bir gölge sırtüstü boşluğa kapıldı. Kim olduğunu göremedim. Yere çakılması ani oldu. Hiç unutmayacağım. Poşetleri olduğu yerde bıraktım. Ve arabaların altında kalmayı göze alarak yolu karşıdan karşıya geçtim. İnşaata vardığımda yerde yatanın yüzünü göremedim. Alacalıydı. Çok alacalı. Ve etrafı insan doluydu. Hemen amcamın mercedesini getirdiler. Dört beş kişi adamı arabaya taşıdı. Kollarda taşınan adam, taşıyanların attığı her adımda; buharlaşıp güneş ışınlarına dağıldı. Sonra. Sonrası kötüydü. Gazeteler saldırırcasına bizi yazdı. Çalışma Dairesi inşaatı mühürledi. Araya birilerini koydu amcam. Bir iki bürokratı. İlk önce mühür kaldırıldı. Birkaç hafta sürdü mührün kaldırılması. Bu arada gazeteler de sustu. Memlekette gündem çok ne de olsa. Mühür kalkar kalkmaz işi teslim ettik. Başka işlere yöneldik. İnşaat böyledir. Hataya mahal vermez. En ufak kaza çok can yakar. Fatih Usta da dikkatsiz davrandı. Dikkatsizlik hata doğurur. Yaptığı hatayı canıyla ödedi. Üzgünüm. Böyle olmasını istemezdim. Ama oldu. Olmuşa ve ölmüşe çare yok. Maalesef böyle. Önümüze bakacağız. İşimize devam edeceğiz. Hepimizin ailesi var. Para kazanmamız lazım. O yüzden bakmayın denetmenlerin gelip-gittiğine, polisin buradan kaçmadığına, gazetelerin bizi yazdığına, internetteki boş laflara. Bir iki güne her şey unutulur. Ağzı kapanır konuşanların. Elbet kapanır. Sizden ricam susmanız ve işinize devam etmenizdir. Susmalıyız ki işimiz yürüsün. Zaten Fatih Usta’nın ailesine de, polise de, denetmenlere de gerekli açıklamayı yaptım. Büyük kayıplarım var bu konuyla alakalı. Bundan başka yapabileceğim bir şey yok. Bu işi bitirmem gerek. En yakın zamanda teslim etmeliyiz. Ahmet arkadaşımız sizlere birer zarf verecek şimdi. Maaşa dâhil değildir. Borçlarınızı ödeyin, eksiklerinizi tamamlayın, kafanızı dağıtın. Keşke daha fazlasını yapabilseydim. Keşke böyle olmasaydı. Ama oldu. Üzgünüm. Şimdi gitmem gerek. Bugün çocuğumun, dedesinin varisi Kemal’imin birinci yaş günü.” dedi. Ve arkasına bakmadan kaçtı Mücahit Bey. Herkes elindeki zarfa bakıp homurdandı. Kimimiz öyle bir baktı. Kimimiz cebine koydu. Kimimiz içindeki parayı saydı. Herkesin mimiklerinde Fatih’e dair bir belirti vardı. Ben zarfı cebine koyanlardan oldum. Kalabalıktan uzaklaşıp pencerelerden birine gittim. Karnımda ince bir sızı oldu. Nefes aldım. Midem bulandı. Aşağı eğdim başımı. Şehir göründü. Temmuzun son haftasıydı. Renkler mevsime hastı. Görünen her şeyde sıcağın sarımtıraklığı vardı. Herkes bir yerlere yetişmenin telaşındaydı. Mücahit Bey geçen gün aldığı Jaguar’ına bindi. Çalıştırdı. Gürültüsü kaportasındaki yanar-döner morluk kadar vahşiydi. Araba otuz kırk saniye durduğu yerde çalıştı. Mekanik vahşilik yoldan geçenlerin dikkatini çekti. Bakanlar bir daha dönüp baktı. Özellikle gençler ve ergenler. Ve bir Hollywood filminin ilk sahnesi gibi trafiğe çıktı. Vahşi bir gürültüyle. Karartılmış camlarını açma gereği hissetmeden.
Temmuz - Şubat
2018 - 2021