1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Susuz Demokrasi- 2
Susuz Demokrasi- 2

Susuz Demokrasi- 2

Susuz Demokrasi- 2

A+A-


İrfan Çelik
[email protected]

Bu yazı, 27 Mart 2016’da yayımlanan Gaile 363’teki Susuz Demokrasi 1’in devamı niteliğindedir...

Madde 1, Antlaşmanın amacının “KKTC’nin içme-kullanma suyu, zirai sulama suyu ve atık su arıtma ihtiyacının, uluslararası standartlar ve çevreye saygı esasları temelinde karşılanmasını sağlayacak hukuki bir çerçeve oluşturmak” olduğunu ifade etmektedir. Ancak, “KKTC’nin içme-kullanma suyu, zirai sulama suyu ve atık su arıtma” ihtiyacının karşılanmasında esas alınacak temel ilkeler olarak belirlenmiş olan uluslararası standartların ve çevreye saygı esaslarının tanımı işbu antlaşmanın Madde 4’deki “TANIM”lar bölümünde veya herhangi başka bir bölümünde yapılmamıştır.

Gelin hep birlikte, Antlaşmanın “TANIM”lar bölümüne konulmamış olan “KKTC’nin içme-kullanma suyu, zirai sulama suyu ve atık su arıtma” ihtiyacının karşılanmasında esas alınacak temel ilkeler olarak belirlenmiş olan uluslararası standartlara ve çevreye saygı esaslarına biraz daha yakından bakalım ve söz konusu standartların ve esasların Antlaşmanın TANIM kısmına konulmamış olmasının suyun yönetim ve işletme imtiyazının verileceği ‘özel’ firmaya neler kazandıracağını; suyun kullanıcısı olan Kıbrıs Türklerine ise neler kaybettireceğini yakından görelim:

Uluslararası standartlar: İçme-kullanma suyu, zirai sulama suyu ve atık su arıtma konularında yüzlerce standardın olduğu bir dünyada yaşıyoruz; üstelik her standardın daha sağlıklı yaşam-daha kaliteli üretim ile doğru orantılı farklı kalite seviyeleri, (dolayısıyla) içerdiği teknoloji ile doğru orantılı farklı finansal yatırım boyutları ve (dolayısıyla) içerdiği teknoloji ile doğru orantılı farklı fiyat sonuçları olduğu da bilinen bir gerçek. Bu gerçekler ışığında, Antlaşmanın hedefine ulaşmasında esas alınacağı ifade edilen ancak kasıtlı olarak Antlaşmanın TANIM kısmına konulmamış olan, başka bir ifade ile HUKUKSAL TANIMI yapılmamış olan, uluslararası standartların hangisinin, suyun yönetim ve işletme imtiyazı verilmiş olan ‘özel’ firma tarafından kullanılmasını  isteye(bile)ceğiz??? En iyi ihtimal ile, EN DÜŞÜK FİNANSAL YATIRIM gerektiren EN DÜŞÜK STANDARDI isteyebileceğiz; büyük bir ihtimal ile, HİÇ BİR STANDARDI isteyemeyeceğiz.

Çevreye saygı esasları:  Çağdaş su yönetiminde genel amaç;  su kaynaklarının planlı bir şekilde geliştirilmesi; etkin bir şekilde dağıtılması; ve verimli bir şekilde, kendilerini yenileyebildikleri oranda ve doğanın ve ekolojinin gelişmesine katkı sağlayacak şekilde kullanılmasıdır. Çevreye saygı çağdaş su yönetiminin esas temelini oluşturur.  Mevcut ve potansiyel su kaynaklarının planlı bir şekilde geliştirilmesi büyük yatırımlar gerektiren doğru teknolojilerin kullanılmasıyla mümkündür. TC–KKTC Su Temin Antlaşmasında su yönetim ve işletme imtiyazının verileceği ‘özel’ firmanın, hangi mevcut ve potansiyel su kaynaklarını hangi teknoloji ve teknikleri kullanarak ve ne kadar yatırım gerçekleştirerek geliştireceği ile ilgili hiçbir referans veya tanım yoktur; Antlaşmanın ‘özel’ firmaya bu konuda verdiği hiçbir yatırım yükümlülüğü yoktur.

Suyun doğanın ve ekolojinin gelişmesine katkı sağlayacak şekilde kullanılması çağdaş su yönetim anlayışının ikinci önemli ilkesidir ve önümüze cevaplanması gereken 5 soru çıkarmaktadır:

1. Atık suyun yüzde kaçının, kaç yıllık zaman dilimleri içerisinde, kurulacak arıtma tesislerinde arıtılması sağlanacaktır?
2. Arıtma tesisleri çevreye en az atık bırakan hangi teknolojiyi kullanarak ve yüzde kaç verimlilikle çalışarak atık suyu kullanılabilir suya çevirecektir?
3. Arıtma tesisleri, arıtma sonucu ortaya çıkan katı atığı doğaya zarar vermeyecek ve çevreyi kirletmeyecek şekilde bitkisel ekonomiye hangi teknoloji/yöntem ile kazandıracaktır?
4. Arıtma tesislerinde arıtılan suyun yüzde kaçı bitkisel, yüzde kaçı hayvansal kullanıma uygun hale getirilecektir? (Maliyet farkından dolayı paylaşım oranı önemli)
5. Arıtma tesislerinde arıtılan suyun yüzde kaçı, doğanın ve ekolojinin gelişmesi için, bedelsiz olarak bir plan dahilinde doğaya bırakılacaktır?

TC-KKTC Su Temin Antlaşmasında bu soruların cevaplarını bulabileceğimiz hiçbir referans veya tanım yoktur; Antlaşmanın ‘özel’ firmaya bu konularda verdiği hiçbir yatırım yükümlülüğü yoktur. Bu gerçekler ışığında, Antlaşmanın hedefine ulaşmasında esas alınacağı ifade edilen ancak kasıtlı olarak Antlaşmanın TANIM kısmına konulmamış olan, başka bir ifade ile HUKUKSAL TANIMI yapılmamış olan, çevreye saygı esaslarının/ilkelerinin hangisinin, suyun yönetim ve işletme imtiyazı verilmiş olan ‘özel’ firma tarafından kullanılmasını  isteye(bile)ceğiz??? En iyi ihtimal ile, EN DÜŞÜK FİNANSAL YATIRIM gerektiren EN DÜŞÜK STANDARDI isteyebileceğiz; büyük bir ihtimal ile, HİÇBİR STANDARDI isteyemeyeceğiz.

Neden isteyemeyeceğiz?

Çünkü, her iki taraf için de hukuksal anlamda BAĞLAYICI olan bir ÇERÇEVE antlaşmasına; üstelik Antlaşmanın Madde 1 AMAÇ kısmında, amacın “HUKUKİ ÇERÇEVE oluşturmak” olduğu gözümüzün içine sokula sokula ifade edilen bir antlaşmaya koymadığımız ve/veya doğru veya yeterli şekilde tanımlamadığımız bir YÜKÜMLÜLÜĞÜ, başka bir ifade ile YOK HÜKMÜNDE olan bir YÜKÜMLÜLÜĞÜ, daha sonra imzalanacak UYGULAMA SÖZLEŞMESİ ile işbu Antlaşmaya dahil edemeyiz, koyamayız. Sözleşmeler hukuku, bir sözleşmede taraflardan biri için olmayan bir yükümlülüğü, sözleşme yürürlüğe girdikten sonra karşı tarafın empoze etmesine, diğer tarafa tek taraflı bir irade ile ek yükümlülük getirmesine izin vermez.

Bu gerçekler ışığında nasıl oluyor da daha Antlaşmanın 1. Maddesi olan AMAÇ kısmında, Antlaşmanın amacını oluşturan  hedeflere ulaşılmasında (sözde) ESAS ALINACAĞI ifade edilen uluslararası standartların tanımı ve çevreye saygının esasları (ilkeleri), Antlaşmanın TANIM bölümüne  konulmuyor??? Cevap: Antlaşmanın amacını oluşturan hedeflere ulaşılmasında (sözde) ESAS ALINACAĞI ifade edilen uluslararası standartlar ve çevreye saygı ilkeleri Antlaşmaya uygulanmak için değil; dolgu malzemesi olarak KKTC Hükümetini ve Kıbrıs Türklerini yanıltmak için konulmuştur.  Başka bir ifade ile işbu antlaşmanın tedarikçi tarafının ve/veya su yönetimi/işletmesi imtiyazı verilecek ‘özel’ firmanın yükümlülüklerinin hukuki sınırlarını ve doğal olarak yükümlülüklerinin mali boyutunu (zorunlu yatırım miktarını)  belirleyecek olan standartların ve ilkelerin tanımı işbu antlaşmaya kasıtlı olarak konulmamıştır.  Antlaşmada tanımlanmamış olan yükümlülükler hukuken yok hükmünde olduğuna göre, “bu antlaşmanın hukuki çerçevesi doğru şekilde oluşturulmuştur” diyebilir miyiz? Cevap, kesin bir HAYIR’dır.

Tedarikçi tarafın iradesi doğrultusunda belirlenecek olan su yönetimi ve işletmesi imtiyazı ile donatılmış ‘özel’ şirketi, muğlak tanımlanmış veya tanımlanmamış yükümlülükleri ve çok net bir şekilde tanımlanmış hakları sayesinde, “kusurlu tasarım” nedeniyle sürekli ve sistematik bir şekilde haksızca zenginleştiren; tedarik edilen suyun alıcısı ve kullanıcısı durumunda olan tarafı, Kıbrıs Türklerini, fiyatını dahi öğrenemediği/bilmediği bir suyu “alım garantisi” vererek (Madde 12) ve su yönetimi ve işletmesi imtiyazı ile donatılmış ‘özel’ şirketin bankalardan yapacağı miktarı dahi bilinemeyen borçlanmalarına  “ödeme taahhüdü”  sağlayarak (Madde 16)   işbu antlaşma kapsamında temin edilecek suyu ihtiyacı nedeniyle kullanmak zorunda bırakan ve “kusurlu tasarım” nedeniyle Kıbrıs Türklerini sürekli ve sistematik bir şekilde haksızca fakirleştiren bir antlaşmada;  sözleşmeler hukukunun taraflar arasında sağlamayı amaçladığı doğal adalet, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerinden ve sözleşme özgürlüğünün temelini oluşturan irade özerkliğinden bahsedebilir miyiz?

TC-KKTC Su Temin Antlaşması,  su yönetimi ve işletmesi imtiyazı ile donatılmış ‘özel’ şirketin, muğlak tanımlanmış veya tanımlanmamış yükümlülükleri; KKTC İdaresi’nin, fiyatını dahi bilmediği su için, “alım garantisi” vermesi; KKTC İdaresi’nin miktarını dahi bilmediği, su yönetimi ve işletmesi imtiyazı ile donatılmış ‘özel’ şirketin banka borçları için, “ödeme taahhüdü” vermesi ve KKTC İdaresi’nin ihalede belirlenecek, henüz bilinmeyen, fiyattan Antlaşma kapsamında temin edilecek suyu satın almak zorunda olması şeklinde özetlenebilecek eksik bilgiler ve belirsizlikler ve Antlaşmanın “kusurlu tasarımı” nedeniyle, suyu kullanacak olan Kıbrıs Türklerin aleyhine sürekli, haksız ve insafsız bir şekilde yaratacağı sonuçlar nedeniyle MANTIKSIZ ve İNSAFSIZ bir Antlaşma olup hukuken geçersizdir (unconscionable contract due to unequal bargaining power, unfair terms, economic immorality and impossibility). Böyle bir antlaşmanın KKTC Meclisi tarafından onaylanması durumunda, KKTC Meclisinin milli iradenin temsiliyetinden kaynaklanan ‘meşruluğundan’ bahsedebilir miyiz? Bu sorunun cevabı kesin bir HAYIR’dır.

Demokratik toplumlarda en üstün güç olarak ifade edilen milli iradenin parlamentodaki temsiliyetinin meşruluğu, temel hak ve özgürlüklere karşı takındığı tavra bağlıdır. Meclis’in yaptığı bir yasaya vatandaşın uyma, başka bir ifade ile yasanın vatandaşa yüklediği yükümlülükleri vatandaşın yerine getirme zorunluluğu; Meclis’in yasayı oluştururken, vatandaşın doğadaki yaşamsal hakları, ekonomideki yaşamsal hakları ve hukuk devletinde hukukun üstünlüğünden kaynaklanan kişisel ve toplumsal anayasal hakları konusunda; vatandaş adına kullandığı koruyucu güç ile eşdeğerdir ve vatandaş adına kullandığı koruyucu güç oranında meşrudur.     
KKTC Anayasası giriş bölümünde, “toplumsal hak ve özgürlüklere sahip olmadan, bireysel hak ve özgürlüklerin söz konusu olamayacağını” belirtir; Madde 10(2) “Devlet, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, kişi huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal bütün engelleri kaldırır insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlar” der; ve Madde 10(3) Devletin, yasama, yürütme ve yargı organlarının, kendi yetki sınırları içinde, “Temel Hakların Niteliği ve Korunması” ile ilgili kuralların tam olarak uygulanmasını sağlamakla yükümlü olduklarını ifade eder.
Gelişmiş demokrasilerin yürürlükte olduğu ülkelerde anayasaların temel amacı, kişi hak ve özgürlüklerini güvence altına alarak; bireyi kendi devleti veya başka bir devlet karşısında, bireyi ‘özel’ bir firma karşısında, devleti ‘özel’ bir firma karşısında ve devleti başka bir devlet karşısında güçsüzleştiren düzenlemeleri engellemektir. Bu temel amaç aynı zamanda demokratik yaşamın asgari koşulu ve gereğidir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti arasında  su temini ve yönetimine ilişkin hükümetlerarası Antlaşma Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından takınılmış olan tahakkümcü zihniyet sonucu; KKTC Hükümetini, tanımı yanlış yapıldığı ve sözkonusu Antlaşma kapsamına alındığı için su yönetimini yapamaz (Madde 4); su tarifelerini belirleyemez (Madde 10); ve su tahsisini yapamaz (Madde 7) duruma düşürmüştür. Bu şekilde düzenlemeler engellenemediği taktirde hangi ad altında getirilirse getirilsin, demokrasiden uzaklaşma anlamına gelir. Bu durumda, demokratik yaşamın kaynağı olması gereken KKTC Anayasası, demokrasinin engeli olur.

KKTC Anayasa Mahkemesi bu şekilde düzenlemelere müdahale edip engellemediği takdirde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Anayasasında belirtilmiş olan varlık nedeninin ve yönetim şeklinin ortadan kalkmasına aracılık etmiş olur; başka bir ifade ile kendi varlık nedenini de ortadan kaldırmış olur.  Yasaların, uluslararası antlaşma niteliği taşısa dahi, anayasal denetime tabi tutulması hukuk devleti olmanın asgari koşuludur. KKTC Anayasasının kişi haklarını güvence altına alma sorumluluğu, Kıbrıs Türklerinin toplumsal faydayı sağlayacak şartlarda su kullanma HAKlarını; ve kaynağına bakılmaksızın, ülkelerindeki suyu yönetme gücünü güvence altına alma sorumluluğunu da içerir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti arasında su temini ve yönetimine ilişkin  hükümetler arası Antlaşma Kıbrıs Türklerinin kurmuş olduğu devletin Anayasasını ihlal etmekle kalmıyor; aynı zamanda uluslararası su hukukunun 4 temel ilkesinden biri olan, “community of interest” ilkesini de ihlal ediyor. “Community of Interest” ilkesi, suyunu paylaşma kararı vermiş olan su tedarikçisi ülkenin, vereceği suyun kontrolünü tek taraflı bir kararla ele geçiremeyeceğini belirtir.

TC Hükümeti KKTC Hükümetine temin ettiği suyun KKTC’deki yönetimini ve işletmesini tahakkümcü bir anlayış ile ele geçirmekle de yetinmemiş; temin ettiği su ile birlikte KKTC’deki tüm su kaynaklarının da kontrolünü, TC-KKTC arasındaki güç dengesizliğinin sağladığı orantısız güç avantajıyla KKTC’ye dayattığı ‘hegemonik’ anlaşma metni ile ‘özel’ şirket üzerinden ele geçirmiştir.  Su açığı nedeniyle dış kaynaklardan su kullanma ihtiyacı içerisinde olan bir ülkenin su ihtiyacının, su temin eden ülkenin tahakkümcü davranışı ile istismar edilmesinin önlenmesi, uluslararası su hukukunun esasını teşkil eden 4 ilkeden diğeridir; çağdaş dünyada su ihtiyacının istismarı asla kabul edilemez bir davranış biçimidir.

Suyun hukukunun bu kadar ihlâl edildiği bir ülkede, hukuk devletinden, hukukun üstünlüğünden ve demokratik bir yaşamdan bahsedebilir miyiz?  Suyun hukukunun bu kadar ihlal edildiği bir ülkede, Devletin hukuku da, Meclis’in egemenliği de, demokratik yaşamın asgari koşulu olan kişinin hak ve özgürlükleri de ortadan kalkmış olur; milli egemenlik ilkesine dayalı temsili demokrasi ile yönetim şekli sona erer.  Su hakkının anayasal koruma altında olmadığı bir ülkede, hukukun üstünlüğü sona erer, üstünlerin hukuku devreye girer.

 

Bu haber toplam 1612 defa okunmuştur
Gaile 363. Sayısı

Gaile 363. Sayısı