SU’YA MUHTAÇ ‘BESLEMELER’
Türkiye ile KKTC arasında ‘kriz’e dönüşme potansiyeli olan ‘su’ meselesinde enteresan açıklamalar ve yaklaşımlar var. Anlaşılan o ki bir ‘orta yol’ arayışı içine girilecek. ‘Orta yol’ aramak tartışmalı konularda elzemdir. Ama zaten konunun bu noktaya gelmesi, suda fırtınalar koparılması oldukça tuhaf bir durum…
İrsen Küçük’ün Başbakan iken koyduğu imza nedeniyle TC kanadı ‘haklı’ gibi gözükse de, aslında kazın ayağı hiç de öyle değil. İrsen Bey o günkü koşullarda o imzayı neden attı, bunun cevabını kendisinin vermesi gerekir, amma ve lakin o imzanın atıldığı günlerde zaten TC’den dayatılan ve Eroğlu’nun Başbakan iken koyduğu imza nedeniyle ‘paket’e karşı çok büyük bir direniş vardı. Kısa bir süre sonra da zaten ‘toplumsal varoluş’ mitingleri düzenlenmişti.
Kıbrıslı Türkler için dönemin TC Başbakanı Erdoğan’ın ‘besleme’ benzetmesi, bardağı taşıran son damla olmuş, sürekli kazanılmış haklarına tecavüz edilen toplumun en geniş kesimleri sokağa dökülmüştü.
O günün koşullarında konulan o imzanın yasallığı tartışılmayabilinir, ama meşruluğu tartışılmaya muhtaçtır.
**
Zaten 2013 sonrasında kurulan hükümetler, TC-KKTC ekonomik protokollerine prensip olarak -ve haliyle- uyacakları, devletlerin sürekliliği prensibini bozmayacaklarını söyleseler de, bazı konularda ciddi itirazlarını da yazılı ve sözlü olarak ortaya koydular.
Gerek Özkan Yorgancıoğlu’nun kurduğu CTP-DP koalisyonunda, gerekse Ömer Kalyoncu’nun kurduğu CTP-UBP koalisyonunda ‘su’ meselesine nasıl yaklaşılacağı çok net biçimde hükümet programına girdi.
Madem ‘şimdi ne olacak’ sorusuna yanıt arıyoruz, o zaman ‘şimdiki hükümet’in bu konuda programına neler yazdığına bakmamız gerekiyor.
**
Kalyoncu hükümetinin Temmuz 2015’te mecliste okunan ve onaylanan programında ‘su’ konusuna tam 19 maddelik geniş bir yer ayrılmış.
Suyun önemi, Anamur’dan gelecek 75 milyon metreküplük suyun kullanımı gibi önemli ayrıntılara da yer verilen ilgili bölümde, su idaresi konusunda çok açıkça ‘özerk yönetim’den söz ediliyor.
Bakın ilgili bölümde neler yazılmış:
“(…) Ülkenin bütününü kapsayan su yönetim planı altı ay içerisinde hazırlanacaktır. Su kaynaklarının etkin, verimli, sürdürülebilir, eşitlikçi, güvenilir ve kaliteli yönetimini uygulamaya geçirebilmek ve bu alanda etkili denetim uygulayabilmek için bir yıl içerisinde Su Yasası çıkarılacak ve Özerk Su Yönetimi kurulacaktır. Su Yönetimi’nin KKTC Meclis’inde temsil edilen tüm siyasi partilerin, belediyelerin, paydaş Devlet Kurumlarının ve paydaş Sivil Toplum Örgütlerinin temsil edileceği demokratik bir yapıya sahip olmasına özen gösterilecektir. Su kaynakları ile ilgili bölüm Çevre Yasası kapsamından çıkarılıp Su Yasası kapsamına alınacaktır. Halen suyun yönetilmesi ile ilgili çalışan Su İşleri Dairesi’nin yeniden yapılandırılması ve daha etkin ve verimli çalışabilmesi için ivedilikle hizmet içi eğitim gereksinimleriyle kapasite artırımının gerçekleştirilmesi sağlanacaktır…”
**
Hükümet programında su konusunda bu kadar açık şekilde ‘Özerk Su Yönetimi’ yazılmışsa ve bunun altında hem CTP’nin, hem de UBP’nin imzası varsa, kuşkusuz bu ülkeyi yönetsinler diye sandık başına gidip oy veren KKTC yurttaşlarının beklentisi, o metne sadık kalınmasıdır.
UBP’deki kurultay sancısı içinde bazı adayların ‘özelleştirme’den dem vuruyor olması anlaşılırdır. Lakin partilerini bağlayan bir de hükümet programı vardır.
Programda yazılanların ötesinde bir tavır takınmak kuşkusuz koalisyonun geleceğini riske atmaktır. Bunu tercih etmek de bir yöntemdir elbette, ama bunun da bir bedeli mutlaka vardır.
Bu işin ‘iç’ tarafı…
‘Dış’ tarafı ise, bu ülkeyi ‘kimin yönettiği’ meselesidir.
Eğer seçilmişler yönetecekse, o zaman hükümet programı uygulanmalıdır.
Yok, eğer TC’nin KKTC’ye bakmakla görevli bürokratları idare edecekse, o zaman İrsen Küçük’ün imzası neyse, o yerine getirilmelidir.
Her ne kadar o imza “Beslemeler” ve “Maaşın kaç?/ 7,5-8” atmosferinde atılmış olsa da…