1. YAZARLAR

  2. Gençler Yazıyor

  3. Suzan Kısaoğlu: Görmedik, Duymadık, Bilmedik
Gençler Yazıyor

Gençler Yazıyor

Suzan Kısaoğlu: Görmedik, Duymadık, Bilmedik

A+A-


Siyaset ve Kıbrıs kelimelerini aynı cümlede duymaya, okuma ve yazma eylemlerini henüz tam anlamıyla gerçekleştiremezken başlayan her Kıbrıs’lı çocuk gibi ben de bu ikiliyle, anlamını henüz bilemeyecek yaştayken tanıştım. Akabinde algımın seçtiği bağlantılı kelime grupları çoğaldı; kuzey ve güney, Rum ve Türk, barış ve antlaşma...

Hepsinin birbiriyle ilintili kelimeler oluşu hepsinin bir bütünü tamladığına ilişkin fikrimi doğurdu. Esas soru; o bütün neydi?

Cevabı bulmak için, bir çeşit tümevarımsal yaklaşımla, ilk olarak parçaları öğrenmek gerekliydi ve bunun için de önce, ‘siyaset nedir?’ dedim.

Laf ebeliği yapan kalabalıklar arasında dönen cevapta, siyasetin ‘ölü bir şey’ olduğunu seçebildim sadece.

‘Kıbrıs’ta siyaset öldü.’ diyorlardı.

Kıbrıs’ta siyaset öldü diyorlar.

Peki söyledikleri pencereden bakılırsa, siyasete can katan unsur neydi ve neden ölmüştü?

Bu sorunsalla birlikte büyürken, biriktirdiğim cevapların hepsi beni, aslında siyasetin ölebilecek bir şey olmadığına ulaştıran iplerdi.

Siyaset, kelime anlamı olarak, devletin yönetilmesine eş düşer; yasama, yürütme ve yargı gibi erklere sahiptir.

Yani siyaset, toplum için, toplumda düzen yaratmak için türemiştir ve bu yüzden vardır. Bu durumda o aradığım bütün, toplumun kendisidir. Yani bir toplum yok olmadıkça, siyaset ölebilen bir şey değildir. Eğer siyaseti var eden toplumsa, ve siyasetin öldüğünü iddia ediyorsanız, toplumu kaybetmiş, parçalamış sayılmaz mısınız? Dava burada bir sonuca işaret ediyor: kopuyorsunuz, kopuyoruz. Önce birbirimizden, sonra Dünya’dan.

Konum itibariyle Orta Doğu ülkesiyiz. Bizimle ortak konumu paylaşan ülkeler, diğer Orta Doğu ülkeleri, iç savaşlara ve teröre sahne olmakta. Yanıbaşımızada büyük bir siyasi kavga, yaşam kavgası görülüyor.

Toplumsal mücadeleyle var oluş için direniyorlar. Sonra bize dönüyorum; siyaset öldü söylemleri dolaşıyor.

Onu öldü kabul etmek, en basit yoldan umarsız ve çabasızca sırtını dönüp içine kapanma devinimini doğuruyor. Bu da toplum mücadelesini yitirme, ve dolaylı olarak toplum kavramını kaybetme.

Bu noktada diğer ilişikleri ele alırsak kayıp toplumu, bütünü, bulabileceğimize olan inancımla devam ettim. Ve zihnime düşen söz öbekleri arasında anlaşılması gereken en çok hikayeyi barındıranın şüphesiz, ‘kuzey ve güney’ olduğu kanaatine vardım.

Ben burada doğdum. Çeyrek asıra yakın bir zamandır da ikametim buraya ait; adanın kuzeyine. Bu ayrıntı önemli.

Bu adada kuzey ve güney bir pusulanın iki yönünü işaret etmekten çok daha fazlasıdır. Yurt, yuva, ve nihayetinde bir bütünün iki parçasıdır. Biz de ne güneyi yok sayabildik, ne yalnızca kuzeyle var olabildik. Ama görüyorum ki bir duvarın arkasına saklanmak gibi bir yol seçtik. Ve duvarın, toplumu ‘kuzey ve güney’ yapan çizginin, varlığına karşı bir oyun oynadık topluca; görmedik duymadık bilmedik. Ardında yaşananlarla ilgilenmekten korkmak, onu yok etmek için çözüm üretmekten kaçmak, politika kelimesine karşı antipatiler doğmasıyla sonuçlanan bir güvensizlik sürcine itti bizi. Oysa halk olarak sırtımızı dönmek yerine politikayı, yani düşünüp üretmeyi seçmek zihinlerde örülü duvarları aşacak yegane yöntemdir. Ve ihtiyacımız olan da tam olarak budur.

Diyorum ki çocuğunuza trafik canavarının nefes alan bir canlı olmadığını anlatır gibi anlatmanız gereken bir husus daha varsa o da ‘politikacı’ kelimesinin gerçek anlamıdır. Politikanın esasında bir amaca ulaşmak için üretilen düşünsel yol veya yöntem olması ve politikayla uğraşmaktan kaçmanın düşünmek ve üretmekten kaçmak olmasıdır.

Toplumu parçalanmış, siyaseti ölmüş kabul ettikçe kuzey ve güney, Rum ve Türk, barış ve antlaşma ikilemleri doğdu türedi çoğaldı... hep iki yarımdı, bir edemedik.

Kıbrıs’ta siyaset öldü diyorlar. Kabul etmemekle kalmıyor farz edilmesini sindirmek istemiyorum. Çocukların Kıbrıs’ı kuzeyinden ibaret sanarak büyümelerini istemiyorum. Eğer siyasetin öldüğünü düşünen, toplumdan soğumuş topluluklar yetiştirirseniz Dünya’ya gözlerimi açabilme umudumu çalmış olursunuz.

Ben umudumu çalmanızı istemiyorum.

 

Bu yazı toplam 2739 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar