Syriza Gibi Olabilmek
Syriza Gibi Olabilmek
İlksoy Aslım
[email protected]
Giriş
Ulusal ve uluslararası basını takip edenler Syriza’nın dünyada büyük tartışmalara neden olduğunu ve özellikle solcu grupların ona özendiklerini görmüşlerdir. Syriza’ya özenmek ve onun gibi olmaya çalışmak güzel ama o noktaya ulaşabilmenin çok kolay olmadığını anlamak da önemli. Nazım Hikmet’in yazdığı gibi: “Yapıcılar türkü söylüyor/Yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama./Bu iş biraz zor”. Syriza zor bir işe soyundu ve başarılı olacağının garantisi de yok. Ancak yaşanan ve yaşanması olası tüm olumsuzluklara rağmen Syriza bugüne kadar neyi, nasıl başarmış, onu anlayabilmek lâzım. Bu yazı Syriza’yı kısaca anlatmayı ve onun yaşadığı deneyimlerden yola çıkarak bazı saptamalarda bulunmayı amaçlamaktadır.
Yunanistan solunun yakın tarihçesi
Tüm dünyada olduğu gibi Yunanistan’da da solun tarihi bir bölünme tarihidir. Birleşmeler az ama bölünmeler çok fazla... Yunanistan solu iç savaş koşullarında bile gerçek bir birleşmeye sahip olamadı. Solcular, faşist işgal zamanında olduğu gibi, iç savaşta da çoğunlukla ayrı örgütlenmelerle faşistlere karşı mücadele ettiler. Batı dünyası 1970’li yıllarda Moskova’nın kontrolü dışında hareket edebilen sol örgütlerin/partilerin doğuşuna sahne oldu. Yunanistan’da da iki ayrı komünist parti oluştu: “İç” KKE ve “dış” KKE. Adından da anlaşılacağı gibi “dış” KKE Moskova kontrolünde iken, diğeri daha özgürlükçü nitelikteydi ve yerel politikalarla taban bulmaya çalışmıştı. Syriza’ya gelince, Syriza’yı oluşturan ittifakın ana gövdesini Yunanistan solunda bir şemsiye örgütü niteliğindeki Synaspismos partisi oluşturuyor. Şemsiye bir örgütleneme, daha büyük bir şemsiye oluşturmak için genişlemekte sakınca görmüyor.
Paul Mason, “Yunanistan: Syriza’yı Anlamak” başlıklı yazısında Synaspismos’un iki KKE arasında bir seçim ittifakı olduğunu anlatır. 1990’ların başında Moskova eğilimli KKE ittifaktan ayrılarak parti üyelerinin yarısına yakınını tasfiye eder. Bu eski üyeler Avrupa komünistleri ile birlikte Synaspismos içinde kalırlar. Synaspismos mevcut şemsiye örgütlenmesini sokakta ve eylem içerisinde büyütür. Böylece sol sosyal demokratlar ile çevrecileri de bünyesine katar. 2004 seçimleri yeni bir atılımı getirir. Synaspismos, KKE’den yeni ayrılanlar ile başka küçük sol parti ve gruplarla Syriza’yı oluşturur. 2007 yılına gelindiğinde Syriza, Alexis Tsipras liderliğinde KKE dışındaki tüm solu kucaklamaktaydı. Seçim sonucu da umut vericiydi: Parti oylarını % 3,3’ten % 5,6’ya yükselterek 14 milletvekili elde etmişti. 2008 yılı Syriza için direnişi hızla yükselten, Yunanistanlılara İkinci Dünya Savaşı sırasındaki ve sonrasındaki iç savaş dönemindeki anti-faşist mücadeleyi hatırlatan bir yıl oldu. Gelenek güncelde yaşanmaya başlarken, Syriza da solun çekim merkezi haline geldi.
PASOK’un çöküşü, Syriza’nın yükselişi
Yorgo Papandreu’nun partisi PASOK, Ocak 2010 sonrasında AB tarafından dizayn edilen kemer sıkma politikalarını benimseyince, Yunanistan solunda büyük bir siyasal boşluk oluştu. Kemer sıkma politikalarına karşı çıkan KKE ve Syriza, kendi politikaları çerçevesinde Yunanistan halkını örgütlemeye çalıştılar. Özverili çalışmalarına rağmen KKE’nin politikaları Yunanistanlılar tarafından pek kabul görmezken, Syriza bu konuda epeyce başarılı oldu. Bu süreçte sol liderler arasında Tsipras, “katı bir ideolojinin en az esiri olan lider” şeklinde nitelendirilirken, Syriza da parti bünyesi içindeki çeşitliliği ve demokratik yapıyı korumayı başardı. Baptiste Dericqubourg, Syriza’nın 2012 Mayıs ve Haziran seçimlerinden sonra Troyka’nın politikalarına karşı sol muhalefetin liderliğini aldığını belirtir. “Syriza nerede duruyor?” başlıklı eleştirel yazısında yazar eleştirilerinin yanı sıra partinin bir dayanışma ağı örgütlemedeki başarısını teslim eder. Yazara göre Syriza işçiler, çiftçiler ve sendikalar arasında güçlü bir varlığa sahip değilken, kurduğu dayanışma ağı sayesinde muhtaçlara gıda, ilaç ve barınak sağlayarak halkla olan bağını güçlendirmiştir.
Direniş ve dayanışma Syriza’yı başarıya götüren yolu açtı. Jon Henley “Yunanistan’ın dayanışma hareketini” yazdığı makalesinde Syriza’nın örgütlediği sivil kurumları anlatmaktadır. Syriza, uygulanan kemer sıkma politikalarının bıraktığı açıkları doldurmak için partinin örgütlediği ancak “sıradan” insanların sahip çıkıp çalıştırdığı merkezler kurdu: Bunlar sağlık klinikleri, gıda merkezleri, mutfaklar ve hukuki yardım merkezleriydi, yani Yunanistanlıların yoksun kaldığı birimlerdi. Ülkede 3 milyondan fazla kişi sağlık sigortasından yoksun kalınca oluşturulan 40 sağlık merkezinde sağlıkçılar gönüllü olarak hastaları tedavi etmeye başladılar. Bazı doktor üyeler de sigortasız hastaları kendi özel muayehanelerine kabul etmeye başladılar. Yalnız Atina’da 16 klinik bir ayda 30.000’den fazla hastayı tedavi etti. Oluşturulan klinikler çökmüş durumdaki sosyal devletin yapamadığını yapmaya çalışan 400 merkezin küçük bir kısmını oluşturmaktaydı. Bunun dışında gıda dayanışma merkezleri, sosyal mutfaklar, kooperatifler, taze gıda dağıtım ağları, hukuki yardım merkezleri ve eğitim sınıfları oluşturulan ağın parçaları oldular.
Avukatların katkıları üzerine de birkaç şey söylemek mümkündür. Ekonomik kriz sonucunda hükümetin gündeme getirdiği “acil ev vergisi” nedeniyle insanlar evlerini kaybetmek durumunda kalmışlardı. Syriza buna karşı mücadele etmek için bir avukatlar grubu oluşturarak evini kaybetme, zorla tahliye edilme korkusu yaşayan her üç aileden birine hukuki danışmanlık vermeye başladı. Ayrıca grup, haczedilen evlerin satışa sunulduğu müzayedeleri engellemeye çalıştı. Görüldüğü gibi Syriza hayatın her alanında ihtiyaç duyulan alternatif örgütlenmeleri yaratmayı başarabilen bir örgütlenme. Peki ya parti yöneticileri hızla büyüyen parti yapısından nemalanma yoluna gitmediler mi? Hayır. Yöneticiler ve seçilen milletvekilleri hiyerarşik olmayan yapının birer unsuru oldular. Örneğin 2012’de seçilen 72 Syriza milletvekili maaşlarının % 20’sini “dayanışma fonuna” aktarma kararı aldı. Daha da önemlisi, birçoğu daha fazla katkıda bulunmayı doğru buldu.
Syriza, insanları pasif, bağımlı, tüketici ve bireyci modelden çıkarmaya ve dayanışma projelerine katmaya çalıştı. Bunda da büyük başarı elde etti. Önceleri yardım alan kişiler daha sonra kampanyalara aktif olarak katılmaya başladılar. Bu merkezlerde hiyeraşi olmadan doğrudan demokrasi uygulanarak nasıl bir düzen hayal edildiği somut olarak gösterildi. Yani, gelecekte kurulması hayal edilen düzenin nüveleri şimdiki düzen içinde yaratılmaya çalışıldı.
2012 seçimleriyle birlikte Syriza’nın destek bulduğu kesimler genişledi. Daha önceleri PASOK’a ve KKE’ye destek olan işçi sınıfı Syriza’ya yöneldi. 2015’te çok daha iyi gözlemleneceği gibi Syriza işçi oylarının yanı sıra Müslüman-Türklerin çoğunluğunun da oyunu aldı. Yunanistandaki tüm kaybedenler artık gönlünü Syriza’ya açmaktaydı.
Yonca Özdemir 7 Şubat 2015 tarihli Gaile’de ekonomik krizlerin önemli siyasi değişimlere yol açabileceğini, bunun da akademik çalışmalarda çokça dile getirildiğini yazdı. Yazar, meşruiyetini kaybeden siyasi yapıların yerine sağ veya sol sistem dışı partilerin gelebileceğini ifade ederken, halkın nabzını iyi tutan Syriza’nın seçimden birinci parti olarak çıkmasının gerekçelerini anlattı. Syriza, bugün birinci parti olarak hükümetin büyük ortağı ancak Özdemir’in de işaret ettiği gibi başarısı mutlak değil. Önerdiklerini başaramaması halinde hükümetin el değiştirmesi söz konusu olabilir. Ayrıca, başarı yalnızca Syriza’ya bağlı da değil. Uluslararası destek de önemli. Bunun bilincinde olduğu anlaşılan Syriza’nın da içinde olduğu kıtasal örgütlenme AB’yi dönüştürme amacında. Tüm bileşenler sermayenin Avrupa’sı yerine emeğin Avrupa’sını kurmayı hedeflemekte. Elinizdeki yazının kaleme alındığı 15 Şubat günü tüm Avrupa’da Syriza’ya destek mitingleri düzenlenmişti. Hedef, yeni Syriza’ların değişik Avrupa ülkelerinde hükümete gelmesi ve AB’nin yapısının dönüştürülmesi, demokratikleştirilmesidir.
Bitirirken
Giriş kısmında değinildiği gibi, Syriza dünyada tartışılıyor, anlaşılmaya, dersler çıkarılmaya çalışılıyor. Kıbrıs’taki sol hareketler ve partiler Syriza’yı taklit etme kolaycılığına kapılmadan her ülkenin kendine özgü koşulları olduğunu, ona göre politika yapmaları gerektiği gerçeğini hatırlamalıdırlar. Syriza örneği bizlere sosyal demokrat partiler dışındaki partilerin de hükümete gelebileceğini anlatmaktadır. İkinci anlattığı şey ise, hayatın her alanında örgütlenmenin gerekliliğidir. Siyasi parti organizasyonları dönüşümü gerçekleştirmek için yeterli olamamaktadır. Çünkü karşı hegemonya, kurulu düzenin oluşturduğu hegemonya ağlarının zayıflatıp etkisizleştirilmesiyle mümkün olabilir. Syriza’ya öykünen sol partiler ve hareketler kendi kişisel çıkarlarını öne çıkarmadan, yalnızca halkın genel çıkarını düşündükleri zaman ilerleyebilirler. Solcular, değişik parti çatıları altında edilgen bir şekilde kaldıkları sürece düzenin/sistemin meşruiyetini sağlayan birer araç olabilirler. Sosyal medyada yapılan kısır tartışmalar da bireysel tatminin ötesine geçemez. Değişim sanal ağlarla değil ama hayatın sosyal ağlarında olabilir ancak. Syriza’nın gösterdiği gibi...
KANTER İÇİNDE
Yapıcılar türkü söylüyor
Yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama.
Bu iş biraz zor.
Yapıcıların yüreği
bayram yeri gibi cıvıl cıvıl
ama yapı yeri bayram yeri değil.
yapı yeri toz toprak.
Çamur, kar.
Yapı yerinde ayağın burkulur
ellerin kanar.
Yapı yerinde ne çay her zaman şekerli
her zaman sıcak,
ne ekmek her zaman pamuk gibi yumuşak
ne herkes kahraman
ne dostlar vefalı her zaman.
Türkü söyler gibi yapılmıyor yapı
bu iş biraz zor,
zor ama
yapı yükseliyor, yükseliyor.
Saksılar konuldu pencerelere
alt katlarında.
İlk balkonlara güneş taşıyor kuşlar
kanatlarında.
Bir yürek çarpıntısı var her putrelinde
her tuğlasında
her kerpicinde.
Yükseliyor, yükseliyor yapı
kanter içinde.
NÂZIM HİKMET