Syriza, Troyka ve Özelleştirme
Yunanistan’da geçtiğimiz Pazar günü yapılan seçimin ardından hükümete gelen Syriza üst düzey yetkililerinin yaptıkları çeşitli açıklamalar ve hayata geçirilmeye başlanan bazı uygulamalar, Syriza’nın 40 maddelik seçim manifestosu bağlamında ele alındığında, ciddi anlamda bir bilgi karmaşasıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Bazı konularda, ciddi anlamda bir kafa karışıklığı var.
Özelleştirme politikaları örneğin...
Ya da son birkaç gündür basında yoğun bir biçimde okumakta olduğumuz; ‘Troyka ile görüşülmeyecek’ şeklindeki iddialar.
Bu kafa karışıklığının üç ana nedeni var sanırım.
Birincisi, Syriza hükümetinin önümüzdeki dönemde uygulamaya koyacağı politikaların, söz konusu manifestoya rağmen henüz tam anlamıyla netleşmemiş olması...
İkincisi, yukarıdaki belirsizlik nedeniyle, farklı merkezlerin farklı yorumlara neden olacak türde beyanatlar vermesi...
Ve üçüncüsü de galiba, partinin gerek destekçileri gerekse karşıtları indindeki ‘popülaritesinin’, her iki tarafın da fazlasıyla ‘duygusal’, yani nesnel değil, öznel değerlendirmeler yapmasına yol açması.
Yunanistan’ın yeni Maliye Bakanı Yanis Varoufakis’in Cumartesi akşamı BBC’ye verdiği özel mülakat, yukarıda bahsettiğim iki önemli konuda, yani özelleştirmeler ve bundan sonra Troyka ile yapılacak müzakereler konusunda, basında sıklıkla yer alan haber/yorumların hilafına bilgiler içeriyor örneğin.
Bakın Varoufakis ne diyor:
‘Ben hiçbir zaman, bize kredi sağlayan partnerlerimizle görüşmeyeceğiz demedim. Hatta tam aksine, Avrupa Merkez Bankası, IMF, Avrupa Komisyonu ve Euro bölgesindeki her ülkeyle sonuç alıcı müzakerelere oturmaya hazır olduğumuzu belirttim. Biz sadece, son beş yıldır uygulamada olan ve hiçbir yarar getirmediğini düşündüğümüz mevcut kurtarma programını devam ettirmek istemiyoruz. Troyka’nın iki farklı seviyesi var. Biri, Troyka’yı oluşturan kurumlardır ki elbette onlarla görüşeceğiz. Diğeri ise Yunanistan’daki temsilcileridir ki onların amaçları zorla mevcut programın uygulanmasını sağlamaktır. Bizim reddettiğimiz budur’.
Bu noktada program yapımcısı, borç krizinin bitmesi için bu kurumların ancak bir bütün halinde kendilerine yardımcı olabileceğini belirterek, ‘ayrı ayrı değil de, bir bütün olarak bu kurumlarla görüşecek misiniz?’ diye soruyor.
Varoufakis net bir yanıt veriyor:
‘Elbette görüşeceğiz’...
Ve ekliyor;
‘Krizin maliyetini, sadece Yunanistan halkı için değil, aynı zamanda tüm AB vatandaşları için, tüm vergi mükellefleri için en aza indirecek gerçekçi öneriler ortaya koyabilmek için, ortaklarımızdan sadece birkaç hafta istiyoruz. Sorunu çözebilmek için yeni bir program, yeni bir anlaşma istiyoruz’...
Mülakatın bir noktasında söz, partinin seçim manifestosunda da yer alan yapısal reformlara geliyor ve program yapımcısı, karşı çıkılan bu reformları geri alıp almayacaklarını soruyor.
Yanıt şöyle:
‘Hayır, yapısal reformları geri almak değil genişletmek ve derinleştirmek istiyoruz. Mevcut programın uygulamaya koyduğu reformlar, ekonominin sorunlarına gerçek anlamda çare üretmiyor, uygulanmakta olan reform değil, anti reformdur’...
Peki ya özelleştirme?
‘Bugüne kadar yapılan, Yunan halkı için çok değerli olan varlıkların, yangından mal kaçırılırcasına satılmasıydı. Bunlardan çok düşük gelirler elde edildi ve bu gelir de bir nevi kara delik olan borç ödemelerine gitti. Verimliliği ve ülkenin rekabet gücünü artıracak özelleştirmeleri, hem kişisel olarak hem de Maliye Bakanı olarak destekliyorum’...
***
Tüm bunlar, Yunanistan hükümetinin kilit isimlerinden biri olan Maliye Bakanı’nın görüşleri, açıklamaları.
Kafa karışıklığı ise şu noktada; bunlar aynı zamanda hükümet politikası olarak da karşımıza çıkacak mı?
Çünkü eğer öyleyse, bu politikanın artık bir an önce netleşmesi ve hükümetin bütün unsurlarınca, ilgili ve yetkili tüm taraflarca somut bir biçimde ifadelendiriliyor ve uygulanıyor olması gerekir.
Aksi, hem her türlü spekülasyonun devamına neden olur ve hem de Yunanistan hükümetinin ekonomi muhatapları tarafından yeterince ciddiye alınmamasıyla sonuçlanır.