Tabipler Birliği Başkanı Dr. Özlem Gürkut: “Toplumda vaka sayıları tırmanırsa, bu okullara da yansıyacak”
Tabipler Birliği Başkanı Dr. Özlem Gürkut, kurallara sadece okul sınırları içerisinde uymanın okulların açık kalmasını sağlamaya yetmeyeceğini vurguladı
Ödül AŞIK ÜLKER
Tabipler Birliği Başkan Dr. Özlem Gürkut, bugüne kadar okullarda saptanan vakaların okul kaynaklı değil, toplumsal kaynaklı olduğunu belirterek, “Kurallara sadece okul sınırları içerisinde uymak, okulların açık kalmasını sağlamaya yetmeyecektir” dedi.
Toplumda vakalar kontrol altına alınmadıkça, okullarda da vakalara rastlanmaya devam edileceğini kaydeden Dr. Gürkut, “Toplumda kurallara uymazsak ve toplumda vaka sayıları tırmanırsa, bu durum mutlaka okullara da yansıyacak ve eğitimde aksaklıklara neden olacaktır. Okullarımızın açık kalmasını sağlamak istiyorsak, o zaman mutlaka toplumsal kurallara dikkatimizi vermeliyiz. Devletin de denetimleri artırması ve etkin hale getirmesinin zamanıdır” diye konuştu.
Dr. Gürkut, okulların yeterli düzenleme yapılmadan açıldığını da sözlerine ekleyerek, okulların açılmasında olmazsa olmaz olan dört kuralın havalandırma, maske, mesafe ve temizlik olduğunu belirtti. Dr. Özlem Gürkut, okulların açık kalmasının sürdürülebilir olması için aşı ve tarama testlerinin de önemini vurguladı.
“Geçen yıla göre, oransal olarak hastane yatışlarında ve ölüm hızında düşüş var”
- Soru: Son dönemde yaşanan vaka sayılarındaki artışı neye bağlıyorsunuz?
- Dr. Gürkut: Vaka sayılarındaki artış esasen bizi koruyacak olan tedbirlere uyumumuzun ciddi olarak azalmasına bağlı görünüyor. Ayrıca vaka artışını, geçen yıl bu zamanlarda olmayan ve bulaşıcılığı daha önceki varyantlara göre %60 daha yüksek olan delta varyantın ülkemizde yaygın hale gelmiş olmasına da bağlayabiliriz. Yani hem tedbirleri daha az hayata geçiriyoruz, hem de şu anda ülkemizde daha bulaşıcı bir virüs var. Bunlara bağlı olarak vaka sayılarımız artmıştır. Diğer yandan tesellimiz ise artık toplumun yaklaşık yarısı ve esas olarak risk grubunun çoğu aşılı olduğundan vaka sayılarımızın geçen yılın aynı dönemine göre artmış olmasına rağmen, oransal olarak hastane yatışlarında ve ölüm hızında geçen yıla göre bir düşüş izlememizdir.
“Her ölen bir candır, kimse ölmesin, hasta olmasın diye mücadele etmeliyiz”
- Soru: Toplumda ölüm sayısının arttığı gibi bir algı var...
- Dr. Gürkut: Geçen yıla göre vaka sayısı artmış olmasına rağmen, ölüm ve hastaneye yatış oranları daha düşüktür. Ama her ölen bir candır, kimse ölmesin, hasta olmasın diye mücadele etmeliyiz.
Dünyada da, yayınlanan verileri yanlış yorumlayanlar oluyor. Örneğin, İngiltere’de sayılar açıklandı, ölen aşılıların sayısı aşısızlardan daha çok. Çünkü İngiltere toplumunun neredeyse %60-70’ini aşıladı yani toplumun çoğunluğu aşılı zaten. Aslında buna her 100 bin aşılı kişinin kaç tanesi hasta olmuş, her 100 bin aşısız kişinin kaç tanesi hasta olmuş diye bakmak lazım. Yani toplumun %30’u aşısız kaldıysa ve buna rağmen vaka sayıları başa baş görünüyorsa, bu da aşıların ne kadar etkili olduğunu gösterir. O yüzden rakamları değerlendirirken salt matematik olarak bakmamak lazım, bunların istatistiki değerlerine, oranlarına bakmak lazım.
“Tedbirlere daha dikkatli uymanın zamanıdır”
- Soru: “Aşılanma oranı arttıkça vaka sayısı da artıyor, bizi hasta eden aşılardır” diye bir söylem de var...
- Dr. Gürkut: Hepimiz çok net biliyoruz ki, COVİD-19 pandemisinin ilk başlarında herkes çok dikkatliydi, kurallara gayet iyi uyuyordu, hayatımızda toplumsal kısıtlamalar vardı. Sokağa çıkamıyorduk, restoranlar, toplu eğlence merkezleri kapalıydı, sosyal hayat oldukça kısıtlıydı ve herkesin maske, mesafe ve hijyen kurallarına uyumu çok daha yüksekti. Biraz sıkılmış olmaktan, biraz korkunun azalmasından kaynaklı, aslında tedbirlere uymaya devam etmemiz gerekirken, tam tersine aşırı bir rahatlık var, bu da vaka sayılarının artmasına sebep oluyor.
Şunu da gözden kaçırmamak gerekir, yaz mevsimindeyiz, açık havadayız, hava akımlarının olduğu yerlerdeyiz. Karşımızda pozitif bir kişi olsa bile, onun solunum yollarından açığa çıkacak virüs yoğunluğu, açık havada olmamız nedeniyle hızla seyrelecektir, o yüzden virüs kapsak bile daha düşük yoğunlukta virüsle bulaşacağız ve daha hafif geçireceğiz. Kış geldiğinde, kapalı alanlara girdiğimizde daha yüksek sayıda virüs yüküyle karşılaşabiliriz. Bu nedenle tedbirlere biraz daha dikkatli uymanın zamanıdır.
- Soru: Bu ortamda okullar açıldı, aslında bu, toplumun büyük bir kısmının beklediği, istediği birşeydi. KTÖS ve KTOEÖS ile birlikte sürdürülebilir yüzyüze eğitim konusunda bir klavuz hazırladınız. Okullar açıldı, bazı okullarda sıkıntılar var, bazı okullarda vakalar çıkmaya başladı. Kışın da gelmesiyle vakaların artması bekleniyor. Alınan tedbirleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Dr. Gürkut: Toplumsal tedbirler arasında, maliyeti en yüksek olacak olan, yani ekonomik olarak bizi en çok zarara uğratacak olan tedbirlerin başında okulları kapalı tutmak geliyor. Çocuklarımız online eğitimle sadece öğretim kısmını alabiliyor, orada da erişimde, konsantrasyonda sıkıntılar var. Online eğitim uzadıkça öğretimdeki eksikliklerin yanı sıra çocukların psikolojik ve bedensel sağlıklarıyla ilgili de ciddi sorunlar ortaya çıktığı biliniyor. Hatta var olan bazı sağlık problemlerini ve öğrenme zorluklarını öğretmenlerin sınıfta erken fark edebilme şansını da yüz yüze eğitimden uzak kalarak yitirdiğimizi söyleyebiliriz. Dolayısıyla okulları kapalı tutmak, gerçekten telafisi gelecekte çok güç, hatta imkansız olacak neticelere sebep olacaktır.
“Toplumda kurallara uymazsak ve toplumda vaka sayıları tırmanırsa, bu durum mutlaka okullara da yansıyacak ve eğitimde aksaklıklara neden olacaktır. Okullarımızın açık kalmasını sağlamak istiyorsak, o zaman mutlaka toplumsal kurallara dikkatimizi vermeliyiz. Devletin de denetimleri artırması ve etkin hale getirmesinin zamanıdır”
“Dünyada okullarını bu kadar uzun süre kapalı tutmuş ender ülkelerdeniz”
Dünyada okullarını bu kadar uzun süre kapalı tutmuş ender ülkelerdeniz. Geçen bir buçuk yılda yetkililerin okulları pandemi şartlarında yüz yüze eğitime açık tutacak şekilde hazırlaması lazımdı. Örneğin tekli sıralara geçilmesi, kırık tuvaletler ve lavaboların toparlanması, ayrı giriş çıkışların ayarlanması, ortak alanlarda düzenleme yapılması, sınıfların havalandırma sistemleriyle ilgili hazırlık yapılması lazımdı. Yeterli temizliğin, dezenfeksiyonun yapılabileceği altyapı olanaklarını da geliştirmeleri gerekirdi. Bunların bir çoğunun yapılmamış olduğunu okulları yeniden açarken gördük. Bir gün “pandemiden dolayı okullarımızı kapattık” deyip gancellileri çekip çıktık ve “şimdi de açıyoruz” deyip yeniden okulları açmış olamayacağımızı hep söyledim.
“Okullar var olan şartlarda, yeterli düzenleme yapılmadan açıldı”
Eğitim konusu Tabipler Birliği’nin alanı değil ama sağlık bizim alanımızdır. Öğrencilerin ve eğitim personelinin pandemi şartlarında okullarda bulunacağı zamandaki sağlıkla ilgili düzenlemeleri yapmak için öğretmenlerimizle birlikte bir çalışma gerçekleştirdik. Bu çalışmayı yaparken uluslararası kılavuzları, bugüne kadar ortaya konmuş bilimsel verileri ve ülkemizin şartlarını göz önünde bulundurarak hazırladık. Bu kılavuzu Sağlık Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı yetkililerine de ilettik. Ayrıca Eğitim Bakanlığı’yla bir dizi toplantılar gerçekleştirip, görüşlerimizi de ilettik. Ancak okullar var olan şartlarda, yeterli düzenleme yapılmadan açıldı. Taşımacılıkta da yeterli düzenleme yapılmadan, belli kurallar getirilerek ama bu kuralları uygulayacak kişilere yeterli eğitim verilmeden açıldı.
“Her gördüğümüz vakada sınıfları kapatmak da doğru değildir ama kurallara uyarsak temaslıları sınırlayabiliriz. Kurallar uygulanmazsa, denetlenmezse pozitif vakaların birçok temaslısı olacaktır. En önemlisi, bu kurallara sadece okul sınırları içerisinde uymak, okulların açık kalmasını sağlamaya yetmeyecektir”
“Toplumda vakalar kontrol altına alınmadıkça, okullarda vakalara rastlanmaya devam edilecek”
Şunu da vurgulamak isterim, bugüne kadar okullarda saptanan vakaların neredeyse tamamı okul kaynaklı değil, toplumsal kaynaklıdır. Toplumda vakalar bitmedikçe, kontrol altına alınmadıkça, okullarda da vakalara rastlanmaya devam edilecektir. Her gördüğümüz vakada sınıfları kapatmak da doğru değildir ama kurallara uyarsak temaslıları sınırlayabiliriz. Kurallar uygulanmazsa, denetlenmezse pozitif vakaların birçok temaslısı olacaktır. En önemlisi, bu kurallara sadece okul sınırları içerisinde uymak, okulların açık kalmasını sağlamaya yetmeyecektir. Toplumda kurallara uymazsak ve toplumda vaka sayıları tırmanırsa, bu durum mutlaka okullara da yansıyacak ve eğitimde aksaklıklara neden olacaktır. Okullarımızın açık kalmasını sağlamak istiyorsak, o zaman mutlaka toplumsal kurallara dikkatimizi vermeliyiz. Devletin de denetimleri artırması ve etkin hale getirmesinin zamanıdır.
Havalandırma, maske, mesafe ve hijyen + aşı ve tarama
- Soru: Okullarda uygulanan kurallar yeterli midir?
- Dr. Gürkut: Kağıt üstünde belirli kurallar getirildi. Uluslararası rehberler okulları açmak için dört olmazsa olmaz kural olduğunu söylüyor. Bunlar, doğru maske kullanımı, mesafe, hijyen ve havalandırmadır.
Herkesin maskeli olduğu sınıf gibi ortamlarda iki öğrenci arasında bir metre mesafenin korunması, sınıfın etkin bir şekilde havalandırılması gerekir. Yemekhane veya kantin gibi kapalı ama maske çıkarıp, yeme içme olan yerlerde kişiler arasında 2 metre mesafe korunmalıdır. Açık alanlarda da kurallar uygulanmalıdır. Klavuzlarda mümkün ise derslerin bazılarının açık alanda yapılabileceği de belirtiliyor. Teneffüslerde çocukların aynı anda bahçeye çıkarılmaması konusu düzenlenmeli, giriş çıkışlarda temasın artmaması için kurallar olmalıdır.
Havalandırma, maske, mesafe ve temizlik okulları açmak için şart olanlardır. Şimdi okullar açıldı, bunun sürdürülebilir olması için iki önemli tedbir daha var. Bunlar aşı ve tarama testleridir. Ülke koyu kırmızıdayken okullarda periyodik taramalar yapılması, olası vakaların erken tespiti, temasın azaltılması ve dolayısıyla bulaşın azaltılması için çok önemli.
Ülke koyu kırmızıda değil de, daha rahat olduğu dönemlerde, okullarda en azından rastgele testlerin periyodik olarak yapılması lazım. Ülke yeşildeyse, sadece semptomatik kişilere test yapılması yeterli olabilir. Eğitim personeli ve 12 yaş üzerindeki öğrencilerin aşılanması da okulları açık tutabilmekte avantaj...
Kitlerin güvenilirliği...
- Soru: Okulların açılmasından hemen önce PCR yerine antijen testlerine yönelinmiş olması pandemiyle mücadeleyi nasıl etkiler? Ayrıca son zamanlarda bir de test merkezi karmaşası yaşanıyor...
- Dr. Gürkut: Aslında hızlı antijen testlerinin oldukça güvenilir olanları var, bunlar listelenmiş ve onaylanmıştır. Ülkemizde çeşitli antijen testleri kullanılıyor. Antijen testlerin PCR testlerine göre pozitifleri yakalama oranı biraz daha düşük olmakla beraber, esasen güvenilir, onaylanmış testleri kullanmamız durumunda çok sayıda ve hızlı taramalarda kullanımlarında sıkıntı yaşamayız. Diğer taraftan her defasında farklı bir test, onaylanmamış, düşük duyarlılıkta kitler kullanırsak, bu pandemi mücadelesinde riski artıracak, başarısız olmamıza yol açabilecektir.
“Aşılar ve testlerlerle ilgili yeterli anlaşılır bilgi topluma iletilmiyor”
- Soru: Geçtiğimiz günlerde KTTB olarak testler konusunda bir dizi soru sordunuz, belli ki siz de testlerle ilgili güven sorunu yaşıyorsunuz. Bu sorularınıza herhangi bir yanıt alabildiniz mi?
- Dr. Gürkut: Sağlık Bakanlığı’na daha önce de testlerle ilgili birçok defa yazılı başvuruda bulunduk. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi toplantılarına Tabipler Birliği temsilcisinin katılması konusunda da birçok defa yazı yazdık. Bize hiçbir şekilde cevap verilmedi. Ayrıca Sayın Bakan’dan randevu talep ettik, görüşlerimizi kendisine iletmek için, bize randevu da vermedi. Bize basın yoluyla sorularımızı sorma ve görüşlerimizi iletme dışında hiçbir olanak bırakmadıkları için sorularımızı basın yoluyla yönelttik. Maalesef cevap almadık, topluma da bir açıklama yapılmıyor.
Toplumdan gelen sorulardan, halkımızın bize yönelttiği sorulardan görüyoruz ki, insanlar “şu anda hangi merkezde, hangi test yapılıyor, hangi merkezde, hangi aşı yapılıyor” karmaşası içinde. Hem aşılar, hem testlerlerle ilgili bakanlığın sürekli, yeterli, aydınlatıcı ve yönlendirici bilgi paylaşması lazım. İkisi konusunda da yeterli açıklama, yönlendirme, şeffaf ve anlaşılır bilginin topluma iletilmediğini düşünüyorum.
“(AstraZeneca’da) pıhtı riski aslında oldukça düşük bir risk”
- Soru: Dünyada aşıya ulaşamamış pek çok ülke varken, bizim 50 bin AstraZeneca aşısını iade ediliyor olmamızı neye bağlıyorsunuz?
- Dr. Gürkut: AstraZeneca dünyada çok sayıda kullanılmış bir aşı ama bizim ülkemizde viral vektor aşılarının pıhtı oluşumuna sebep olduğuna dair bilgi fazlasıyla tereddüte yol açtı. Bakanlık tarafından da bu konuda aydınlatıcı, rahatlatıcı ve güven verici açıklama bir türlü yapılmadı. Sanıyorum bu konuda tek açıklamayı Tabipler Birliği yaptı. Bu pıhtı riski aslında oldukça düşük bir risk. Tıpta on binde bir görülen yan etkiler, düşük yan etki olarak kabul edilir. Yani 7 milyonda 28 görülen pıhtı, çok çok nadir bir yan etki demektir. Zaten COVİD-19 hastalığının kendisi çok çok daha yüksek oranda pıhtıya sebep oluyor. Bu aşıların COVİD-19’dan koruma oranı %70’in üzerinde. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı’nın da bu aşılarla ilgili yeterli, güven verecek bilgiyi paylaşmamış olması toplumda bu aşının tercih edilmemesine yol açmış olabilir.
“Bulunduğumuz durum bizi yönetenlerin tercihi”
- Soru: Bu süreçte gördük ki, COVİD-19 dışı hastalar unutuldu, ilaç eksiklikleri, tahlil kitlerinde eksiklikler yaşandı. Hasta örgütleri sokağa çıktı, tepkilerini dile getirdi. Bu durumla ilgili durum nedir?
- Dr. Gürkut: Hastanedeki eksikler için maddi kaynak eksikliğinden bahsediliyor, maliyenin çok az bütçe ayırdığı, çok az bütçe kaldığı söyleniyor. Hatta İlaç Eczacılık Dairesi’ne bu dönemde sadece kanser ilaçlarının alınacağı, başka ilaçların alınamayacağı söylendiği iddia ediliyor. Sonra bazı kronik hastalıklarda kullanılan ilaçlar için, mevcut paradan bir pay ayrıldığı söyleniyor. Ama yılın bitmesine, yeni bütçenin geçmesine ve yeni ihalelerin yapılmasına aylar var. Önümüzde çok sıkıntılı günler bizi bekliyor. Ama ben, en genel çerçevede şunu söyleyebilirim, bir planlama, organizasyon sorunu yaşıyoruz ve aslında içinde bulunduğumuz durumun bizi yönetenlerin bir tercihi olduğunu söyleyebiliriz. Varolan kaynakları başka yerlere harcama tercihinde bulundular. COVİD-19 kadar önemli hatta daha öldürücü olan birçok kronik hastalık devam ediyor. Her türlü hastalık aynı hızla oluşmaya devam ediyor. Bu hastalıkların yanı sıra COVİD-19’un da olması tabii ki bütçeye ek bir yük getirecektir. Ama zaten yönetenlerin görevi de bu ek ihtiyacı karşılayacak düzenlemeleri, tedbirleri almaktır. Bunun yapılamadığını ve ciddi ekonomik küçülme ve zorlukların bizi beklediğini görüyoruz. Ülkede işsizlik arttıkça, yaşam stardardı düştükçe ve fakirleşme arttıkça hastalıkların da artacağını düşünürsek, kamu hastanelerine başvurunun da artacağını söyleyebiliriz. Yani önümüzdeki dönem için mutlaka daha ciddi tedbirler alınması, kaynak yaratılması ve hastanelerin zaten yetersiz olan altyapı, donanım ve personelinde iyileştirmelere gidilmesi şarttır.
“Ani ölümleri spekülatif bir şekilde aşıya bağlamak toplumun sağlığı için bir risk”
- Soru: Son dönemde ani ölümler var. Bazıları aşıya bağlıyor. Pandemi döneminde çok sayıda ani ölüm olmasını siz neye bağlıyorsunuz?
- Dr. Gürkut: Şimdi bütün konsantrasyonumuz bu ölümlerde olduğu için bunlar daha fazla gözümüze batıyor. Elimizde pandemi öncesindeki ani ölümlerle, pandemi dönemindeki ani ölümler arasında ciddi bir artış olup olmadığına dair bir veri yok. Ülkemiz için ölüm istatistiklerinin incelenmesi, devlet tarafından açıklanması lazım. Her ölümden sonra bunu aşıya bağlayan veya insanların evinde COVİD-19’dan öldüğünü iddia edenler sadece kaosa sebep olur, insanların aşı tereddütünü arttırır. Bu da toplum sağlığını olumsuz etkiler. O nedenle bu tür söylemleri ve endişeleri gidermek için, yetkililerin istatistikleri geçmiş yıllarla kıyaslayarak açıklaması ve arada anlamlı bir fark varsa, bunun sebeplerini bulmaya yönelik çalışma yapılması gerekir.
Ayrıca özellikle pandeminin başlangıcında insanlara “çok ciddi bir sıkıntınız olmadıkça hastanelere başvurmayın” çağrısında bulunulmuştu. İnsanlarımız o dönemde gerçekten dışarıya çıkmaya çekiniyordu ve hastanelere başvurularda çok ciddi azalma olmuştu. Bu sebeple kronik hastalıkların tedavisinde de bazı aksaklıklar yaşamıştık. İlaç ayarlamaları, kontrolleri yapılması gereken hastalarımızın bizlere ulaşamadığını ve hastalıklarında kötüye gidiş olduğunu, bazılarının kontrolsüzlük ve sağlık sistemine ulaşamamaktan kaynaklı zarar gördüğünü de biliyoruz.
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kalp ve damar hastalıkları, hastalıklara bağlı ölüm nedenleri arasında ilk sıradadır. Ani kalp ölümleri gibi sebeplerle her zaman üzücü ani ölümler yaşanmaktadır. Eğer bu dönemde ani ölümlerde beklenenden veya her zamankinden daha fazla bir artış varsa, bunun sayılarla ortaya konması ve sebeplerinin de mutlaka araştırılıp açıklanması lazımdır. Ancak benim ilgili meslektaşlarımdan edindiğim bilgi geçmiş yıllara göre bariz bir artış olmadığı yönündedir. Tabii ki bu konuda yetkili kişilerin verileri açıklaması daha doğrudur. Elimizde bir kanıt yokken, ani ölümleri spekülatif bir şekilde aşıya bağlamak kesinlikle toplumun sağlığı için bir risk oluşturacaktır.