1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Tahsin, Demir, Erten, Buse ve iki devlet!
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Tahsin, Demir, Erten, Buse ve iki devlet!

A+A-

Kıbrıslı Türk bir çocuğumuz, Kıbrıs Cumhuriyeti milli takımına çağrıldı.

Sevindik.

Önemli bir bireysel başarıdır bu…

Toplumsal bir kazanım değil.

Türkiye Atletizm Milli Takımı'nda mücadele eden Buse gibi...

Elbette ikisi farklı örnekler…

Tahsin'in temsil edeceği Kıbrıs Cumhuriyeti'nde kurucu ortağız çünkü...
Ama yönetimde etkin değiliz.

***

Tahsin Özler’in Kıbrıs U-19 futbol milli takımına çağrılması ilktir.
Kıbrıs Futbol Federasyonu’nda bir dönem takımlarımız birlikte mücadele ediyordu.
Ortak bir organizasyon vardı.
1955 yılında milliyetçilik tüm alanları olduğu gibi futbolu da böldü.
Ada bölündü ardından…
Belki bu kez futbol birleştirir.

***

Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası turnuvalara katılan her takıma başarılı Kıbrıslı Türk sporcuları dahil edebilir.

Basketbolda da örneği var.

Demir Öztoprak isimli çocuğumuz, Kıbrıs Cumhuriyeti U16 takımına çağrıldı.
Bir başka Kıbrıslı Türk Erten Gazi de Türkiye Milli Takımı’na davet edildi örneğin…

Gördüğünüz gibi Türkiye Cumhuriyeti ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında gidip, geliyor gençlerimiz…

***
Ada yarısına hapsolmuş yetenekli gençlerimiz için elbette nefes borusu olabilir bu.
Özellikle de Kıbrıs Cumhuriyeti milli takımlarından gelen davetler yakınlaşmaya, barışa, güvene destek olur.
Önemlidir, anlamlıdır, değerlidir ancak özlü sonuç değildir.

***

Kıbrıslı Türklerin "toplumsal kimliği ve varlığı" ile tanınmış bir devlete ve uluslararası topluma katılması halen engellidir.

Bu engelin sebebi de statükoya tutunan çözümsüzlük yanlısı güçlerdir.

Ada yarısında uygulanan ilhak politikaları toplumu giderek Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki haklarına yönlendiriyor.

“İki devletli formül”ün ürettiği tek sonuç var: Ya Kıbrıs Cumhuriyeti ya Türkiye!
İki devlet var ortada ama Kıbrıslı Türkler her ikisinde de söz sahibi değil.


Bu gerçeği görmek istemeyenler, Türkiye’deki uluslararası maçlarda, kale arkalarına astıkları "KKTC” bayrağı ile avunuyorlar.
Sahada olmasanız da bayrak orada dalgalanıyor!

tahsin-001.jpg


Toplum acıdan ve yokluktan mı besleniyor?

Yıllardır yinelenen bir araştırma var, Kıbrıs Türk toplumunun eğilimlerini de ölçülüyor.
Eurobarometer!
"Avrupa Birliği'nde Kamuoyu” başlığı ile yayınlanıyor.

27 Avrupa ülkesinde yapılıyor, Kıbrıslı Türkler için kuzeyde ayrı bir araştırma gerçekleşiyor ve sonuçlar da ayrıca raporlanıyor.

Bu yılki araştırmada dikkatimi çekti.
"Genel olarak hayatınızdan memnun musunuz" sorusunda memnun olanların toplam oranı yüzde 75 şeklinde verildi.
Şaşırtıcı bir durum...
Bu koşullarda böylesi bir memnuniyet varsa, toplum, acıdan ve yokluktan besleniyor demektir.

Lipa Consultancy tarafından yürütülen ankette Kıbrıs Türk toplumunu temsil edecek biçimde 513 kişilik bir örneklem grubu seçilmiş.
Şuna da belirtmem gerekiyor.
Bir başka araştırma şirketi Statica'nin 1000 kişilik örneklemle aynı dönemde yaptığı araştırmada "Genel olarak ülkenin gidişatından memnun musunuz" sorusuna 10 üzerinden 3.8 puanlama çıktı.

Tam tersi bir sonuç...

Bu ankete göre de yüzde 70 memnuniyetsizlik görünüyor toplumda...

***

Eurobarometer araştırmasında şu çelişki de gözden kaçmıyor.
Memnuniyet oranı yüzde 75 olarak görülürken, “şu anki mevcut durumu düşünerek işler iyi yönde mi kötü yönde mi ilerliyor” şeklinde sorulan bir soruda toplumun yüzde 73’ü “işler yanlış yönde ilerliyor” diyor.

Hemen şu soru geliyor gündeme: İşler yanlış yönde ilerliyorsa bu yanlışı değiştirmek için ne yapıyoruz?
Bağırmak, çağırmak, söylenmek, şikayet etmek dışında!


***

Avrupa Birliği ülkelerinde hayattan memnuniyet ortalaması yüzde 84!

Güneyde de böylesi bir rakam var.

Kıbrıs Türk toplumu en önemli sorun olarak ekonomik durum ve hayat pahalılığını görüyor. Sağlık ve eğitime yönelik memnuniyetsizlik de giderek artıyor.

"Eurobarometer" araştırmasının benim için asıl düşündürücü yanı şu...

Tüm çıkmazlarımızın sebebi olarak gördüğüm "Kıbrıs meselesi" sorunlar sıralamasında 8'inci sırada kendine yer buldu.

Dipsiz bir kuyunun içinde çırpınırken gözlerimiz karanlığa alıştı sanırım.
Hani, tümüyle karanlık bir ortamda etrafımızı göremesek de cılız bir ışık bile gözün karanlığa alışmasını sağlıyor.
Göz bebeklerimiz büyüdü!

Kuyuyu kazıyor, tozu yutuyor, çamurda yoğruluyor ama aydınlığa yürümek adına en temel sorumuza çözüm üretmemiz gerektiğini unutuyoruz.
Göğe tırmanmak için bu yalan düzeni yıkmamız gerektiğine çok daha geniş kitleleri inandıramıyoruz.

toplum-acidan-ve-yokluktan.jpg


Sorunu yanlış yerde aramak!

“Sahte diploma” meselesi hepimizin zihninde şu soruyu yeniden canlandırdı:
“Hangisi gerçek?”

***
Hiçbir derse girmeden, sınav geçmeden, eğitim görmeden kurgulanan bir diploma “sahte” olmanın ötesinden elbette haysiyetsizlik ve utançtır.
Suçtur pek tabii!
Hele hele aynı gün hem “kayıt” olmuşsa bir öğrenci hem de “mezun.”
Sözün bittiği yerdir bu!


***

Peki, yetkinliğe ulaşmadan, öğrenmeden, anlamadan, başaramadan elde edilen pek çok “diploma” ne olacak?
Ya da şimdi nasıl anlayacağız, hangi gerçekten hak edilerek kazanılmış, hangisi öylesine?

Ada yarısında pek çok kişinin “üniversite diploması”na sahip olma sebebi “parasını ödediği” için değil midir?

***

Sanırım işin “yükseköğrenimde kalite” yanı akademik bir tartışma!
Yine de ayan beyan bir gerçeğimiz var.
“Yetkinlik, yeterlilik, kriter” gibi değerler hayatımızın tüm alanlarında giderek kayboluyor.

“Her isteyen her istediği üniversiteye kayıt yapabiliyor” demiş akademisyen Hasal Ulaş Altıok, haklı…
Dahası…
Her kayıt yapan da sanırım mezun olabiliyor!

***

Bir başka akademisyen Mete Feridun’un Sorunu yanlış yerde aradığımız sürece bir sonuca varmamız imkansızdır” sözleri son derece haklı…
“Ülkede gereğinden çok fazla üniversite olması ve herkesin istediği bölüme kolayca girip diploma alabilmesi çok daha ciddi bir sorundur…”

Birinin “bilgiyle, emekle, değerle” sahip olduğu bir statüyü, bir başkası adeta “ıslık çalarak” elde ediyorsa, sorun daha da büyüktür.
Değersizleşiyor böylece diploma!

***

Öğrenci ya da mezun sayısı ile “övünüyor” yıllardır iktidarlar…
O mezunların ya da üniversitelerin niteliğini hiç konuşmadan…sorunu-yanlis-yerde.jpg

Bu yazı toplam 2387 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar