‘TAHTAGALA’ OLAYINA 3 BELGE
21 Aralık 1963 tarihinde, daha gün ağarmadan meydana gelen ve tarihimize “21 Aralık Olayları” olarak geçen ilk vurulma olayı, Lefkoşa’nın “Tahtagala” semtinde vuku bulmuştu. Bu olay; biliyorsunuz “Kanlı Noel” olar
21 Aralık 1963 tarihinde, daha gün ağarmadan meydana gelen ve tarihimize “21 Aralık Olayları” olarak geçen ilk vurulma olayı, Lefkoşa’nın “Tahtagala” semtinde vuku bulmuştu. Bu olay; biliyorsunuz “Kanlı Noel” olarak da anılıyor.
Önümüzdeki Salı akşamı yayınlanacak olan ve yönetmenliğini Cemal Yıldırım’ın, Senaroyusunu benim yazdığım ve araştırmasını Bülent Fevzioğlu’nun yaptığı; Bayrak Radyosu’nun kuruluşundaki ilk beş günü konu alan drama-belgesel türündeki çalışmamız “İLK 5 GÜN”ü ele alırken, birçok bilmediğimiz şeyle karşılaştık, tarih ve olay sapmalarının farkına varmış olduk. Bunlardan biri de “Tahtagala Olayı” idi.
Ekip olarak kafa kafaya verip her anlatılanın ve olayın belgelerine ulaşmak, eldeki verilerin sağlamasını yapma işlemi, en “ince” noktalardan biriydi. Bu vesileyle “Tahtagala Olayını” farklı detaylarıyla bizler de öğrenmiş oluyorduk.
Belge 1: Bozkurt Gazetesi-21 Aralık 1963
Bugüne kadar; “20’sini 21’ine bağlayan gece” diye söylense de, olayın saatinin belli olduğu belge, Bozkurt gazetesi’nin 21 Aralık 1963 nüshasında ana sayfada şöyle belirtilmektedir:
“...OLAYLARIN CEREYANI: Dört kadın ve altı erkekten müteşekkil, iki arabada seyahat etmekte olan Türkler Tahtelkal mahallesinde ikamet etmekte olan arkadaşlarından bir kadını evine götürmekte oldukları bir sırada, Ermu Caddesinde sivil Rum Polisler tarafından sebepsiz yere yoklamaya tabi tutulmak istenmişlerdir. Türk kadınlar Rum Polisler tarafından böyle hiç sebepsiz yere yoklanmak istemedikleri zaman polisler onları zorla Baf Kapısı Polis İstasyonu’na götürmeye teşebbüs etmişlerdir. Tam bu esnada olay yerinde beliren siyah bir başka arabadan inen elinde tabanca tutan sivil bir şahıs Türklere doğru tabanca yönelttiği sırada, Türkler elini tutmuşlar ve tabancayı elinden düşürmeye muaffak olmuşlardır. Fakat işte ne olmuşsa bu sırada olmuş ve orada bulunan bir şahıs otomatik silahıyla Türkleri taramıştır...”
Bizler; Bozkurt gazetesinde olayın bu şekline sadık kalarak senaryomuzu oluşturduk. Fakat Halkın Sesi gazetesi olayı daha farklı bir boyutla anlatıyordu. Haberde başlık altında “Otomobillerdeki ne olduğu belirsiz Rumlar mesuldur” denilmekte ve bir anlamda bu olayı “münferit” miş gibi dile getirmekteydi. Şunu sanırım herkes bilmektedir ki; 21 Aralık olaylarından sonra Ortaklık Cumhuriyeti’nin hükümet dairelerinde görev yapan Kıbrıslı Türkler işlerine geri dönmemişlerdi. Dr.Küçük aslında Hükümete ve görevli olunan her yere geri dönülmesi taraftarıydı. Ama Bayraktarlık-TMT bunun karşısındaydı. Kazanan! Taraf Bayraktarlık-TMT tarafı olmuştu. Gazetedeki bu alt başlık bana, olayları yumuşatma çabası gibi geldi doğrusu...
Belge 2: Halkın Sesi Gazetesi-21 Aralık 1963
“Bugün sabah saat iki sularında Girne’den arabaları ile Tahtakala’daki evlerine giderken bazı sivil silahlı Rumlar tarafından durdurularak yoklanmağa tabi tutulmak istenmişler. Arabadaki kadınlar buna itiraz etmişler ve aralarında bir münakaşa başlamış. Bu hadise polise intikal etmiş. Vazifeli polis subaylarından Oğuz bey, Rum ve Türklerden müteşekkil ekibi ile derhal vak’a yerine yetişmiş. Yapılan şikayet üzerine oradaki sivil Rumlardan birini yoklamak istemesi üzerine bu sivil Rum orada duran bir polis arabasına elindeki bir cismi saklamış ve polis arabasının sürücüsü olan Rum bir çavuşla oradan uzaklaşmış. Sivilin adını almak isteyen Türk polis zabitine bu sivil Rum adını vermemiş ve orada bulunan bir Rum polis çavuş da Rum sivilin bu hareketini desteklemiş. Bunu üzerine Türk polis zabiti bu sivil ile Rum polis çavuşunu polis arabası ile polise göndermiş, kendisi de oradan ayrılmak üzereyken oraya gelen bir arabanın durması ile halkın üzerine ateş açılması bir olmuş. Halk arasından üç-beş kişi yerlere yıkılarak “Bizi vurdular” diye bağırmaya başlamışlar. Bunun üzerine orada ellerinde tabancaları olduğu halde Polis kumandanlarından Pandelidis ile polis çavuşlarından Arigiridis, Türk zabiti Oğuz’un arabasına atlayarak Oğuz’a oradan uzaklaşmasını emretmişler ve oradan ayrılmışlar...”
Birinci ve ikinci haberdeki bazı farklılıkları sizler de fark etmişsinizdir. Örneğin Bozkurt gazetesinde polislerle ilgili birşey anlatılmazken, Halkın Sesi’nde, Cumhuriyet polislerinin (Türk-Rum) aslında böylesi bir olayın dışında kaldıkları imajı dikkati çekiyor. Bozkurt gazetesinde direkt olarak bir yoklanma ve ardından gelen bir başka arabadan inenlerce ateş açıldığından bahsederken, Halkın Sesi bu olayı öncelikle bir “şikayet” yapılıp olay yerine polislerin gelmesi gibi biraz uzun bir süreçten bahsediyor. Bu noktada 3. Belgemize gelelim... Ağıtlar; biliyorsunuz sözlü tarihimiz için de çok önemli bir yere sahiptir. Hatta bazı gerçekleri bu ağıtlar-destanlar vasıtasıyla öğrenmiş de oluyoruz.
Belge 3: Andreas Mappuras’ın şiiri
Mahmut İslâmoğlu/Şevket Öznur hocalarımızın yeni ortak çalışmalarından biri olan ve geçtiğimiz günlerde tanıtımı da yapılan “Kıbrıs Türk Kültürüne Işık Tutan AĞITLAR-cilt2”(Gökada Yayınları, Ocak 2012-s:272) kitaplarında, Kıbrıs Rum Halk Ozanı Andreas Mappuras’ın 1964’de kaleme aldığı bir şiirinden bahsediyor. Şiir; 21 Aralık 1963’deki Tahtagala olayını konu almış. Elbette politik bir söylem, Türkleri “suçlayan” ifadeler var ama biz bu olayın onun anlatımında nasıl meydana geldiğine bakalım:
“...Cumartesi bir sebep bulundu, saat iki buçuk’ta (sabah erken), halk uyukudayken. ‘Türklerin kötü niyetleri vardır’ dendiği için, Polisler Lefkoşa’da daima patrol(devriye) yapıyorlardı. Olimpiyakos’un yanında, şüpheli kişilere rastladılar, onlardan kimlik istediler fakat onlar kimliklerini vermediler. Ve görevlilere karşı gelmekten başka, Polislerin üzerine hemen ateş açmışlar. Bu olay kötülüklerin başlangıcı oldu...polisler kendilerine ateş açanlara karşılık verdiler ve o şüpheli kişilerden birisini öldürdüler... ve Cemaliye adında bir Türk hanım öldürüldü...”
Burada “şüpheli kişilerden birisi” Cemaliye Emirali oluyor. Niye bu belgeleri paylaştık? Çünkü tarihimiz içerisinde gelişen her olayın özünü araştırma, karşılaştırma yapmaksızın kabullendiğimiz birçok şey olmuştur. Ve bu “bir çok şey” içerisinde yanılgılar-yanlışlar-eksikler olabileceğini hiç düşünmedik. Bundan dolayıdır ki, derinlemesine yapılacak her araştırmada gerçeğe her zaman daha yakın olunacaktır. Bu süreçte toplumun kendisiyle yüzleşmesi ise aslolandır. Yoksa birinin söylediği bir sözü önümüze koyup yıllarca hem kendimizi hem de tarihimizi kandırmak hiçtendir. TMT olgusunun da kendisiyle yüzleşmesi, “gerçeklerin anlaşılması” açısından büyük önem taşımaktadır.