1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. “Takipteyiz dayı görünce basacağız”
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

“Takipteyiz dayı görünce basacağız”

A+A-

Yaşadığımız yarı/m ülkenin geldiği nokta gerçekten de korkunç.
Trafik polislerinin yaptığı devriyede alkollü yakalanan sürücünün aracından tabanca çıkıyor.
Telefonu inceleniyor ve şöyle bir not var:
“Dayı 20 bin TL gönder, maske falan alacağız, tanınmamak için yapmamız gereken hazırlıklar var.”

Hazırlık dediği de birini vuracaklar.
“Tetikçi” olarak gelmişler yani…

Falyalı meselesi gibi…
Ya da Kutlu Adalı…
Anadolu’dan Girne’ye “tetikçi” yolu bağlandı epeydir…
Ne girene bakan var, ne çıkana…
“Kardeşlik” hukuku deniyor ya böylece denetim disiplini de ortadan kalkıyor.

“Takipteyiz dayı görünce basacağız merak etme” diyor mesaj…
Bir iş insanının fotoğrafı geziniyor ortada…
Bataklığın ortasında tam anlamıyla can pazarında yaşıyoruz.

***
Ama ne diyorlar, “garantörlük tartışılmaz.”
Neyin garantörlüğü bu?
Limanları ve santralleri peşkeş çekmenin, seçimlere müdahale ederek istediğini başkan seçtirmenin, ihaleleri yönetmenin, kıyıları üleşmenin garantisi mi?

Bir ülke “illegal” bir temel üzerine kurulmuşsa on binlerce asker olsa ne yazar…
Kendinizi güvende hissetmezsiniz…
Denize gitmeye de korkarsınız sokağa çıkmaya da…
Ya e-coli bakterisi vücudunuza girer ya da bir aracın altında ezilirsiniz…
Olmadı…
“Dayı” der birisi, gördüğü yerde kurşunu basar…
Dehşet gerçekten…
Ürpertici…


***
Sıradan bir trafik kontrolünde yaşandı tüm bunlar…
Hiç de olmayabilirdi.
O sürücü alkol almasaydı eğer belki de ehliyetini gösterir, geçerdi.
Ardından yeni bir “cinayet” yansırdı manşetlere…
Sonra birileri “bunlar her ülkede olan hadiseler” falan der, “egemen eşitlikten” söz ederdi.
Marşlar çalardı, uçaklar göğe yükselir, hamaset zirve yapardı.
Birileri sırt sıvazlar, başkaları el öper, berileri kafa tokuşturarak selamlaşırdı.

***
Dört ay önce “istisnai” vatandaş yapılan 59 yaşındaki adamın, 20 yaşındaki kadına cinsel saldırıdan yargılandığı günü anımsayınız.
“Ben yurttaşım, beni tutuklu yargılayamazsınız” dedi adam…

Bu yurttaşlığı verenlerin utandığını gördünüz mü?
“İstikrar” için kenetlenme istediler!

Hangi “istisna” ile bu kişiyi yurttaş yaptıklarını çıkıp açıkladılar mı?
Elbette hayır!
Yüzleri, yürekleri, yetenekleri değil sadece iradeleri de yok, gaileleri de…

***
“Dayı 20 bin TL gönder, maske falan alacağız, tanınmamak için yapmamız gereken hazırlıklar var.”

Merak etmeyiniz!
“Tanınmaz” haldeyiz zaten…
Çirkef yatağı bu arka bahçe “tanınmazlık” iksirinden alıyor gücünü…
Bir sizin “maskeniz” eksik kalsın.
Sorun olursa “dayınız” icabına bakar zaten…


takipteyiz.jpg
 


Çürüme!

Çürüme, yaşamın doğal döngüsünde vazgeçilmez bir süreçtir.

Hep olumsuz bir hisle algılanır.

Yaşamın sürekliliğini, doğanın yenilenmesini sağlar oysa...

Bir de şu hakikat vardır.

Çürüme, ölümle başlar...

 

***

Yaşadığımız "düzen" ölmüştür.

En temel sebebi de budur çürümenin...
Bir “ölü”yü sırtlamış, ilerliyoruz.

***
Yolsuzluk, adaletsizlik, etik değerlerin yitirilmesi, yalanın ve hilenin sıradanlaşması, riyakarlığın yalnızca yönetim kadrolarına değil toplumun bütününe yayılması bir ülkedeki çürümenin göstergesidir.

Adalet, eşitlik, yetkinlik gibi kavramların bir değeri yoktur böylesi zamanlarda...

Kimsenin kimseye de güveni olmaz.

Yönetim kadrolarında bilgi, beceri, deneyim, yetenek ya da kapasitenin önemi olmaz çürümenin çoğaldığı yerde…


"Hükümet" mi kuracaksınız?

İlk koşul olarak "itaat" beklenir.

Siyasi atamalarla göreve gelenlerden istenen de budur.

İşini evrensel doğrularla yapmak değil itaat etmek, yaranmak, talimatlara uymak…
 

Hepsi ama hepsi "çürüme"ye dairdir ve bir "ölü"yle yaşamaktan vazgeçmedikçe kolay kolay değişim olmaz.


Yeni bir hayata ihtiyacımız var.

Ölü bir "düzen"i iyileştirmeye değil.
 


Çürüme, yaşamın doğal döngüsünde vazgeçilmez bir süreçtir.

Hep olumsuz bir hisle algılanır.

Yaşamın sürekliliğini, doğanın yenilenmesini sağlar oysa...

Bir de şu hakikat vardır.

Çürüme, ölümle başlar...

 

***

Yaşadığımız "düzen" ölmüştür.

En temel sebebi de budur çürümenin...
Bir “ölü”yü sırtlamış, ilerliyoruz.

***
Yolsuzluk, adaletsizlik, etik değerlerin yitirilmesi, yalanın ve hilenin sıradanlaşması, riyakarlığın yalnızca yönetim kadrolarına değil toplumun bütününe yayılması bir ülkedeki çürümenin göstergesidir.

Adalet, eşitlik, yetkinlik gibi kavramların bir değeri yoktur böylesi zamanlarda...

Kimsenin kimseye de güveni olmaz.

Yönetim kadrolarında bilgi, beceri, deneyim, yetenek ya da kapasitenin önemi olmaz çürümenin çoğaldığı yerde…


"Hükümet" mi kuracaksınız?

İlk koşul olarak "itaat" beklenir.

Siyasi atamalarla göreve gelenlerden istenen de budur.

İşini evrensel doğrularla yapmak değil itaat etmek, yaranmak, talimatlara uymak…
 

Hepsi ama hepsi "çürüme"ye dairdir ve bir "ölü"yle yaşamaktan vazgeçmedikçe kolay kolay değişim olmaz.


Yeni bir hayata ihtiyacımız var.

Ölü bir "düzen"i iyileştirmeye değil.

 


İyi bir gelişme olabilir

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu ay sonunda Brüksel’de yer alacak Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları gayri resmi konseyi toplantısına Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da katılmasına onay verdiği iddia edildi.

Yeni bir yakınlaşma olabilir böylece…
Kıbrıs müzakereleri için de bir umut ışığı doğar…

Kıbrıslı Rum Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos’la birlikte TC Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da umarım bu toplantıya katılır ve yapıcı bir diyalog süreci yeniden başlar…
 

kombos-fidan.jpg

 


Üniversitelerimizde ‘kontenjan’ gerçeği

Üniversitelerimiz "en fazla öğrenci bize geldi" diye reklam yapsa da aslında Kıbrıs'ı tercih eden Türkiyeli öğrenci sayısı azaldı.

 

Türkiye Yükseköğretim Kurumları Sınavı sonuçlarına göre kuzey Kıbrıs üniversitelerine bu yıl 12 bin 180 öğrenci yerleşti.

Eğer tümü de gelirse!


Kontenjan sayısı 16 bin 745'ti halbuki...

yuksekogrenim.jpg

Bu yazı toplam 2332 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar