1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. TAKSİM YOLUNDA…
TAKSİM YOLUNDA…

TAKSİM YOLUNDA…

Rum Yönetimi Dışişleri Eski Bakanı Nikos Rolandis’in petrol tartışmalarıyla ilgili röportajı son derece dikkat çekiciydi. Röportaj çeşitli ajanslarda daha çok Rum Yönetimini “tarihten ders almamakla” eleştirdiği söylemi üzerinde

A+A-

 

 

Rum Yönetimi Dışişleri Eski Bakanı Nikos Rolandis’in petrol tartışmalarıyla ilgili röportajı son derece dikkat çekiciydi.

        Röportaj çeşitli ajanslarda daha çok Rum Yönetimini “tarihten ders almamakla” eleştirdiği söylemi üzerinden gündem yaratsa da aslında Rolandis’in söylediği çok daha çarpıcı bir nokta vardı.

Kıbrıs sorununun artık “taksim” yoluna girdiği…

Şüphesiz ki Türkye’nin BM Genel Kurulu’na “gereğini yaparız” diyerek, gözdağı verdiği Rum tarafının ve dünya kamuoyunun aklının bir köşesinde “gereğinin yapılabileceğine” ilişkin bir olasılık bulunuyor.

21. Yüzyılda bu kadar çapraz çıkarların bulunduğu ortamda savaşa girmek dünden daha zor. Ama Akdeniz’deki gerginlik bu açıdan da dikkatle takip edilmeye değer bir gerginlik.

Yine de bu gerginliğin sıcak çatışma olasılığının ötesinde, Kıbrıs üzerinde anlaşılmış bir taksim senaryosunu da çağrıştırdığını söylemek gerekiyor.

Türkiye Rum tarafının Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına cevaben kendi çalışmalarına başladı. Kuzey Kıbrıs adına Akdeniz’de kendisinin de egemenlik alanları olduğunu deklere etti.

Cumhurbaşkanı Eroğlu Akdeniz’de her yerde egemenlik sahibi olunduğuna ilişkin açıklamasını şüphesiz ki, bizzat Türkiye’nin tavır ve hareketi üzerinden yaptı.

Biz Cumhurbaşkanı’nın uluslararası anlaşma imzalama yetkisi var mıydı diye tartışmaya devam ede duralım, BM’nin, ABD’nin, AB’nin, İngiltere’nin, Türkiye’nin bu sert çıkışı karşısında sessiz bekleyişleri daha dikkat çekicidir.

Rum tarafının petrol ve doğal gaz arama çalışmalarını ileri götürmesinin perde gerisinde şüphesiz ki uluslararası güç dengelerinin bu sessiz izleme politikası da etkili olmuştur.

Bugün Erdoğan ve Eroğlu böyle bir anlaşamaya imza koyuyorsa, bu imza yetkisinin kimde olduğundan ziyade, buna neden ses çıkarılmadığı sanırım daha önemlidir.

Ancak bunu söylerken, kesinlikle devlet olma gerek ve teamüllerinin bu kadar kolaylıkla çiğnenmesini, seçilmiş meclisin bu kadar yetkisizleştirilmesini normalleştirmek ya da onamak adına söylemiyorum.

 Sadece tartışmayı imza yetkisi kapsamında tutarak genel resmin kaybolmamasının hayatiyetine dikkat çekmek istiyorum.

Bugün Türkiye Akdeniz’de bu kadar celalleniyorsa, Rum tarafı bu kadar cesur olabiliyorsa, bunun arkasında güç dengelerinin sözsüz izinlerinin olduğunu tahmin etmek zor değil.

Ama bugün Rum tarafı kendi bölgesini, Türk tarafı adına da Türkiye kendi bölgesini çizerken, genel fotoğraf tam da Rolandis’in dediği gibi taksim yoluna girildiğini yönündedir.

Akdeniz’deki gerginlikte hem Güney Lefkoşa’nın hem de Ankara’nın ortak sorumluluğu olsa da bu gerginliğin en ağır bedelinin en zayıf halka tarafından ödenme ihtimalini de göz ardı etmemek gerekiyor.

Tabii ki her zaman ortak çıkarların Türkiye ile aynı noktada kesişmeyebileceğini de…

Kıbrıs Türk tarafı, uzun süredir iradesizleştirilip siyasetsizleştirilmiş durumdadır. Burada gizli bir elin özellikli siyasetinden öte, kendi etkisizliği ve yetersizliğini de not etmek gerekiyor.

Ve aslında Türkiye’nin kendi çıkar dengeleri üzerinden çizdiği bütün siyasetlerin Kıbrıslı Türklerin de ortak çıkarıyla örtüşmeyeceği gerçekliği ve doğallığını bir kez daha hatırlamak da son derece önemli oluyor.

Bugün hayati hiçbir konuda belirleyici bir rolümüz olmamakla birlikte, artık gündelik hayat içindeki belirleyici rolümüzden de uzaklaşıyoruz.

Günlük konular Türkiye tarafından atanan Bakan’ın karşısına giderken, göstermelik bir prosedür havasında, belki meclis gündemine gelecek olan son Türkiye-KKTC anlaşması da kendisi hiç tartışılmadan oylanacak, muhalefet en fazla teamüllere muhalefet yapacak, iktidar partisi için ise, zaten böyle bir gündem hiç olmayacak.

 Uzun süredir, biraz da muğlak bir önyargı gibi görünen “taksim” siyaseti hayatın kendi doğallığı içinde hızlı bir şekilde işliyor.

Uzun süredir, biraz da usanarak izlediğimiz çözüm siyaseti ise yavaş yavaş kıymetini yitiriyor.

Ve uzun süredir, melankolik bir şikayet içinde olan biz, aydınlarıyla, siyasetçileri ve genç kuşaklarıyla, çözümsüzlükte de çözüm ortamında hala ne yapacağını bilememenin şaşkınlığını yaşıyoruz.

       

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1560 defa okunmuştur