Takva Filmi ve Siyasi Kirlenme
Son zamanlarda, geçmişe oranla daha görünür ve tartışılır hale gelen devlet ile siyasi kurumlardaki çürüme ve yolsuzluk haberlerini okur ve yolsuzluğa düşme nedenlerini düşünürken, 2005 yapımı, Türkiye ve yurt dışı film festivallerinde ödül toplayan ve çok tartışılan “Takva” filmi düştü önüme.
Filmde, “tarikatlarda Allah’ın yolundaki müminler”in bile, güç, itibar ve dünyevi hayatın getirdiği “nimetler” ile “yoldan çıkma” sarmalına girebileceği anlatılıyor.
Muharrem, kendi halinde yaşamakta, babasından kalan evde tek başına yaşamını sürdürmekte, bir ticarethanede çalışmakta, zamanının çoğunu bağlı olduğu dergâhta ibadetle geçirmektedir. Kendini Allah'ın buyruklarına adamıştır ve bu şekilde günah ve kötülükten sakındığını düşünür. Bağlandığı tarikatta, dünyadan elini eteğini çekmişliği ile dikkat çeken Muharrem, şeyh tarafından tarikatın/dergâhın dünya işlerini yürütmek için ihtiyaç duyduğu adam olarak seçilir. Muharrem böylece tarikatın mali işlerini üstlenir. Tarikata ve şeyhe duyduğu güven ve saygıyla, ayrıca Allah sevgisi-korkusu ile bu göreve itiraz edemeyen Muharrem, ne var ki bu yolla sakınmaya çalıştığı dünya ile daha yoğun bir temasa geçmek durumunda kalır. Eski işyerinde satış yapıp yanlış hesaplama ile 2 milyon lira daha fazla para alması ile mahvolma sürecine girer. . Rüyalarında para ve kadın eksik olmaz. Dünyevi olan ile uhrevi olan arasındaki çatışmada giderek tükenen Muharrem hızla değişime uğramaya başlar, sakinliğini ve dürüstlüğünü kaybetmeye başlar. Cep telefonu, takım elbiseler, bilgisayar, özel şöförlü araba, onunla iş yapmak isteyen insanların iltifat ve ilgileriyle yozlaşmaya, kontrolünü kaybetmeye başlar. Sonunda akıl gücünü yitirir..
Film, İsra Suresi 81. ayeti ile başlayıp; “ Hak geldi, batıl yok oldu..Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkumdur.”, Nazım Hikmet’in, “Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı/ya da dünyamıza inecek ölüm” dizeleriyle bitiyor..
------------------------------------
Rumlar’dan Kalan Arabalar’ın Bölüşülmesi
1974 1.ve 2. harekatlarından sonra Rumlar’dan kalan taşınır ve taşınmaz malların ganimet olarak görüldüğü ve kapanın elinde kaldığı bilinmektedir.
Mete Hatay geçen Pazar günkü Havadis gazetesinin Poli ekinde, 20.000 motorlu araçın ( 20 milyon sterling değerinde) dağıtılması için zamanın KTFD Meclis’ine gelen yasa tasarısının görüşülmesi sırasında milletvekillerinin mecliste yaptığı tartışmalardan örnekler verdi. Eylül 1975 Meclis birleşimi tutanakları baz alınarak yapılan araştırma sonucunda, bu mali kaynağın “kamu yararı” ve sosyal adalete uygun olarak dağıtılmadığı ve diğer taşınır taşınmaz varlıklar gibi otomobillerin de “kapişari” edildiği gözler önüne serilmektedir.
Rum’dan kalan arabalar usulsüz, sırasız, kayıtsız paylaşıldıktan ve elde 20 bin araçtan 500 adet kaldıktan sonra zamanın iktidarı bu konuya “yasal kılıf” aramaya çalışarak konuyu Meclis’e getirmişti. İlk başta, “travelling officer”lere, kamuda ihtiyaç duyulan alanlara verilmesi düşünülür gibi yapılmış ancak tasarıya bir madde konularak milletvekilleri, yöneticiler ve bürokratların da, 5 yıl faizsiz kredi ve değerinden çok düşük fiyatla istedikleri marka araba almalarının yolu açılmıştı. Herhalde, milletvekillerini de ganimete ortak edilerek susmaları amaçlanmıştı.
Mete Hatay, bu tasarıya karşı çıkan Alpay Durduran, Fuat Veziroğlu ve Turgut Mustafa(Afşaroğlu)’nun mecliste yaptığı konuşmaları aktarmıştır. Muhalif arkadaşlar, Milletvekilleri ve üst kademe devlet yöneticilerinin arabaya ihtiyaçları olmadığını da düşünerek, halkın yararını, sosyal adaleti gözetmek ve yönetimi halk adına denetlemekle görevli olan milletvekillerinin bu “alengirli” avantajlı işlere karıştırılmaması istenmiştir.
Mete Hatay araştırmasında, Meclis oylamasında kimlerin bu tasarıya olumsuz oy verdiğini, kimlerin araba almayacaklarını deklare ettiğini eksik bırakmıştır. Devletin ve Meclis’in bu tip “akçeli” işlere, çıkar ve avantaj sağlama yoluna gitmesini bir nevi “kirlenme” olarak gören “Altılar Grubu” ile “Özgürlük Grubu” üyeleri bu tasarıya red oyu kullandıkları gibi araba almayı kabul etmeyeceklerini, gerek Meclis’teki konuşmalarında gerekse basın yolu ile açıklamışlardı.
KTFD Meclisi, Otonom Türk yönetimi Meclisi’ndeki milletvekillerine ilaveten, sivil toplum kuruluşlarından seçilerek gelen milletvekillerinden oluşuyordu. Eski mecliste oluşturulan muhalif kanat “Özgürlük Grubu” olarak adlandırılmıştı. (Fuat Vezirağlu, İsmail Bozkurt, Dr.Burhan Nalbantoğlu ).
Derneklerden, seçilerek KTFD Meclis’ine gönderilen 6 kişi (Alpay Durduran, Özker Özgür, Mustafa Akıncı, Ekrem Ural, Turgut Mustafa, Fatma Azgın) “Altılar Grubu” nu kurmuşlardı.
Bu iki grup kaynaşarak, gerek anayasa gerekse diğer temel yasalarda birlikte hareket ederek Meclis’te “özgürlük, demokrasi ve sosyal adalet” çerçevesinde hareket edip güçlü bir muhalefet sesi oluşturmuştu.
Yukarıda sözünü ettiğim iki grubu oluşturan 9 milletvekili ganimet araba işine karışmayıp araba almamıştır. Genç kuşakların bunu bilmesi için yazıyorum.
Yazıyı özetlersek, siyasette ve halk yönetiminde görev yapanları yolundan çıkarıp “kirlenmiş” grupların arasına katmanın yolları para, şöhret, iltifat, mevki hediye vermek gibi insani zaaflardan yararlanılarak bulunur. KTFD kurucu meclisi dönemlerinde de temiz insanlara çelme atılması deneniyordu ama toplum bugünkünden çok daha temiz ve onurluydu.
Zaman içinde bizim siyasilerimiz ve yöneticilerimizin bir kısmı, Takva filmindeki Muharrem gibi çıkar ve para ilişkisine girerek ya mahvoldular ya da itibarlarını kaybettiler. Kimileri de aldırmadan hayatına devam etti veya ediyorlar!